Ezan şehidi Menderes

Mehmet Abidin Kartal

İstiklal Madalyası sahibi olan Başbakan Adnan Menderes, 27 Mayıs Darbesi’nin ardından 17 Eylül 1961 tarihinde darağacında asılarak şehit edildi.

Türkiye Cumhuriyeti tarihine kara bir leke olarak geçen Başbakan Adnan Menderes’in idam edilmesinin üzerinden 60 yıl geçti. 1950-1960 yılları arasında Başbakanlık yapan Adnan Menderes, 27 Mayıs darbesi sonrasında kurulan düzmece mahkemeler ve sahte delillerle 17 Eylül 1961 tarihinde idam edilmişti.
Milletin adamı Menderes, Türkiye siyasi tarihine  millet düşmanları tarafından  idam edilen ilk ve tek Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olarak geçti. Milletin değerlerinin düşmanları  Menderes ve onunla beraber Maliye Bakanı Hasan Polatkan ve Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu’yu da idam ederek şehit ettiler.  

“Darağacı/ Demokrasi Kahramanı Menderes” isimli kitabımda Menderes’in hayatını ve yaşananları son arşiv bilgileri, belgeleri ve aktüel gelişmeler ışığında uzun bir kütüphane çalışması sonunda yazmaya çalıştım. Olayı hatırlayarak ders alınması dileğiyle.  Çünkü, hafızayı beşer, nisyan ile maluldür!.. Yani “insan unutur!..” İstiklal ve istikbalimiz açısından mazlum, şehit başbakanımızı unutmamamız ve unutturmamamız gerekiyor.

Yaşanan bazı hayatlar, dramla başlar ve yine dramla biter; ama sadece dramdır. Bazı hayatlar da vardır ki yine dramdır, ama sonu zaferdir. En azından, sonu itibariyle dram gibi gözükse de sonuçları itibariyle başka hayatlara zafer müjdeleyen bir dram…

Ezan şehidi Adnan Menderes’in hayatı ve dönemi işte aynen böyle…

Çarıktan medeniyete geçişin adıydı Menderes dönemi. Kimi “beyaz devrim” dedi ismine, kimi “altın yıllar”… Asırlardır hizmete susamış Anadolu insanı; baraja, yola, fabrikaya, okula, suya, elektriğe onunla kavuşmuştu. Anadolu insanı  Ezanına, Kur’an-ı Kerimine de onunla kavuşmuştu. Sevinç gözyaşları içinde duygularını yaşamıştı… Bunun için ona Bediüzzaman Said Nursi “İslam Kahramanı” denmişti. Artık millet huzurluydu, mutluydu. Mahsul para ediyor, elleri nasır tutan köylünün yüzü gülüyordu. Sefaletin, Anadolu’nun kaderi olmadığını anlıyordu artık insanlar. Halk horlanıp itilip kalkılmaz olmuştu. Devlet dairelerinin kapıları milletin girebilmesi için sonuna kadar açılmıştı. Sadece halkın değil, ülkenin itibarı da zirveye yükseliyordu. Türkiye için yeni dünya düzeninde öylesine bir ülke öngörenlerin hesaplarını şaşırtıyordu Menderes. Kendi halinde bir ülke gömleği dar gelmeye başlıyor, adeta geçmişteki şanlı yerine doğru başını yeniden doğrultuyordu Türkiye…

Türk siyasi hayatının on yılına Başvekil olarak damgasını vuran Adnan Menderes… Türk demokrasisinin geleceğini, “fikir, inanç ve teşebbüs hürriyetlerinde”  görmüştür. Türkiye’nin ekonomik kalkınmasının ancak geniş bir hürriyetler ortamında mümkün olabileceğini vurgulamıştır.

13 Nisan 1949’da yapılan DP Aydın İl Kongresi’nde “Üyelerden biri, ‘Sefaletin bulunduğu yerde hürriyet olamaz’ dedi. Ben, aksini söyleyeceğim. Hürriyetin olduğu yerde sefalet olamaz.” diyen Menderes, CHP iktidarlarında temel hak ve özgürlüklere getirilen kısıtlamalara da karşı çıkmıştır:

“Vatandaşın, söz, fikir ve vicdan hürriyeti, demokrasinin temelini teşkil eder. Bir memlekette demokrasi vardır diyebilmek için de bu hürriyetin her türlü tehditten masun olması şarttır. Bu hürriyetlerin tehdit altında bulunması veya bulunabileceği korkusunun kalplerde hakim olması, kanunlarda yazılı olanlar ne olursa olsun o memlekette demokrasinin yer bulmamış olmasının şaşmaz delilidir…” (Demokrasinin temelleri, Adnan Menderes, Vatan Gazetesi, 22 Haziran 1946.)

1923-1950 döneminde söz, fikir ve vicdan hürriyetinden bahsetmek, özel teşebbüste bulunmak mümkün değildi. Bunlardan bahsetmek ve yapmak yasaklar listesindeydi. Bırakınız üretim yapmayı, hele ihracat yapmayı, bir şehirden diğerine mal götürmek bile zordu. Jandarma her şeydi. Geliri olmayandan vergi toplanır, vermeyenlere ceza yağardı. İslâmiyet zümrüdü anka kuşuna dönmüştü, adı var kendisi yoktu. Kur’ân bile toplatılan kitaplar arasındaydı. Müslüman’ın dinini öğrenmesi, anlaması, yaşaması yasaktı…

1950’ye kadar, köylere fazla bir şeyler götürülmediği için, köylüler, çiftçiler kentlere gelmeye başladılar. Onların çocukları da okumaya, meslek sahibi olmaya ve siyasete girmeye başladılar. ”Öküz Anadolulular” çiftçilik ve askerlik dışında da iş yapmaya başladılar. Milleti sürü sayan zihniyet bundan rahatsız olmaya başladı. Demokrat Parti iktidarı, ayrıcalıklı zümreye ve çocuklarına rezerve edilmiş mevki ve makamları ‘Hasolar’, ‘Memolar’ veya ‘ağzı çorba kokanlar’la paylaştırmaya başladı. 1950’lerde halkın; CHP’lilerin DP’lileri kast ederek;” Ne yani ülkeyi Hasolar, Memolar mı yönetecek” sözünü affetmeyip DP’yi büyük bir güçle iktidara getirmeleri buna bir misaldir. Halk kendine değer verenlere her zaman destek olmuş onları baş tacı yapmış ve yapmaya da devam etmektedir.

Cumhuriyet geçmişimize baktığımızda elit zümre her zaman kendini hissettirmiş, halkına hep tepeden bakan bu zümrenin, kendi dünya görüşü ve hayat biçimine uymayan, demokratik yollarla iktidar olmuş hükümetleri darbelerle yıkmışlardır.

14 Mayıs 1950’de ‘Yeter söz milletindir’ diyerek, milleti ile  bütünleşen, AdnanMenderes’in Demokrat Partisi 69’a karşı 408 milletvekili çıkararak, CHP’ye tarihi bir ders verdi. Bu öyle bir dersti ki, milleti hor gören, ona “Öküz Anadolulular” gözüyle bakan CHP zihniyeti  bir daha tek başına iktidar yüzü görmedi.

Artık millet söz sahibiydi. Millet söz sahibi olduğu için de, yıllar yılı onun rağmına yapılan icraatlara son veriliyor, milletin istediği işler yapılmaya başlıyordu.

Yıllardan beri millete karşı yürütülen dinî baskılar, dine yönelik yasak ve engellemeler DP gelince son buluyordu. Menderes hükümeti daha ilk ayında 18 yıllık aslına uygun olarak okutulması yasaklanan ezana hürriyetini veriyor, ezan serbest bırakılıyordu. İktidarın iki ayı dolmadan da radyoda dinî program yasağı kaldırılmış ve haftada iki gün Kur’ân okunmasına başlanmıştı.

Başbakan Adnan Menderes’in dine ve dindarlara tavrı ise açık ve kesin idi. Daha 1951’de “irtica” iddiasıyla dindarlara baskı yapılmasının hesabını kuranlara karşı, “DP, vicdan hürriyetine riayet edeceğini beş yıl evvel programıyla millete vaad etmiştir” cevabını veriyordu. “Türk Milleti Müslümandır ve Müslüman olarak kalacaktır. Evvela kendine ve gelecek nesillere dinini telkin, onun esasını ve kaidelerini öğrenmesi, ebediyen Müslüman kalmasının münakaşa götürmez bir şartıdır” diyen Menderes’ti. Bunun için, ezanın aslına çevrilmesine sebep olduğu için Menderes, Bediüzzaman’ın ifadesiyle “İslâm kahramanıdır.” Çünkü, ezanın hikmeti sadece Müslümanları namaza çağırmak değildir. Onun yanında bütün insanlık namına, insanlığın ve kâinatın yaradılışının büyük neticesi olan tevhid ve rububiyete karşı, ubudiyetin izahına vesiledir. Bunun yerini de ezandaki mübarek ifadelerden başka hiçbir şey tutamaz.

Fakirlikten kurtuluş devri

Menderes devri, demokrasi, hürriyet ve dini inkişaf devri olduğu kadar, fakirlikten kurtuluşun diğer bir adıydı…

Anadolu köylüsünün şartlarını, tarım ekonomisine dayanan Türkiye’de toprağın, toprakta çalışan insanın durumunu çok iyi bilen Menderes, bu ülkenin fakir tabakalarının, köylüsünün, şehirlisinin, kasketli, çarıklı, poturlu, ve şalvarlıların hayat şartlarını çok iyi bildiği için, çok kısa zamanda Türkiye gerçeğini, tepeden görüldüğü gibi değil, tabanda yaşandığı gibi çok iyi kavrayabilmiştir. Türkiye’de hürriyet içinde refah, demokrasi içinde medeniyet mücadelesini yapmanın imkân dahilinde olduğunu göstermiş bir iktidarın parlak başbakanıdır.

Menderes dönemi gerçeğinin rakamlardaki ifadesi ise gözler kamaştırıyordu. Cumhuriyetin ilk 27 yılında en fazla yüzde 3’lerde ve genel ortalama yüzde 2’lerde kalan büyüme hızı, DP ile birlikte yüzde 12’lere fırlamıştı. Ülke, CHP’nin 20 senede getirdiği yere, DP’nin dört senesinde gelmişti. Bu devirde ülke çapında bir imar ihtilâli yaşanıyordu. Tarım ve sanayide, eğitimde, sağlıkta büyük yatırımlar, temel altyapı yatırımları yapılıyordu. Büyük hidroelektrik santralleri, liman inşaatları, sulama tesisleri, şehir içinde, şehirler arasında, köylerde karayolu yapımına bu dönemde büyük önem verilmiştir. Köylü cebine para girince, yapılan yollarla şehre, kasabaya giderek sosyal ve ekonomik hayatında olumlu değişiklikler yaşamıştır.

Tek parti devrinin bir iki göstermelik barajına karşılık, Menderes Türkiye’ye 42 yeni baraj hediye etmiştir. (Geniş bilgi: Demokrat Partinin İktisat Politikası [1950-1954] Mehmet Abidin Kartal, İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Master Tezi, İstanbul-2000)

Adnan Menderes’in, DP’si Türk tarihinde, köylerdeki fakirlik ve cehalet fasit dairesini kırmayı başarmış ilk siyasî partidir. Uyguladığı ekonomi politikası sonucu kalkınma hamlesini köylere kadar götürebilmiş en başarılı ilk Türk hükümetidir.

ihtilâlde CIA parmağı

Bu başarılı hükümet bazı çevrelerce hazmedilemedi. 27 Mayıs 1960’da Başkanlığını Orgeneral Cemal Gürsel’in yaptığı Millî Birlik Komitesi, Demokrat Parti iktidarını devirip yönetime el koydu.

İhtilâlden sonra ABD Cumhurbaşkanı Dwight Eisenhower’in, MBK başkanı, Devlet başkanı, Başbakan ve Millî Savunma Bakanı Cemal Gürsel’e hareketten duyduğu memnuniyeti bildiren bir dostluk ve kutlama mesajı göndermesi düşündürücüydü… Yine ABD’nin ihtilâlden kısa bir süre sonra, Türkiye’ye 400 milyon dolarlık yardımda bulunması da, ihtilâldeki CIA parmağı ise 21 Ocak 1972 tarihli The Daily Telegraph’ta açıklanacaktı. O günkü Türk hükümetinin bu iddiayı yalanlayacağı yerde, ilgili gazete nüshasının yurda girişini yasaklaması ise, bu açıklama karşısında tereddüde mahal bırakmıyordu…

Diğer taraftan, Sovyetler Birliği de Menderes yönetiminden memnun değildi. Sovyetlerin Türkiye üzerindeki emelleri 1940’ların ortalarında dile getirilmişti ve Türkiye’nin 1952’ de NATO’ya dahil olması bu emelleri suya düşürmüştü. Yurttaki komünist faaliyetlere set çekilmesi, Moskova’nın hoşuna gitmiyordu. 1957 seçimleri sırasında Moskova Radyosu Türk halkını CHP’ye oy vermeye çağırmıştı. Komünist Bizim Radyo da, ihtilâli “27 Mayıs hareketi Bayar-Menderes faşist diktatörlüğünü devirdi” diye haber veriyordu.

1950-1960 arasında ekonomide neler yapıldığın ‘Darağacı – Demokrasi Kahramanı Menderes’ kitabımda  geniş bir şekilde yazdım… Menderes “ekonomiyi” ayağa kaldırmış, milletin cebine para girmesine, refahtan pay almasına, insanca yaşamasına sebep olmuştur. 1946 sonrası “teslim alınan” dinamikleri “özgürleştirme-millileştirme” yolunu seçmiş bundan dolayı küresel güçler ve onların içerdeki taşeronları tarafından “istenmeyen adam” ilan edilmişti! 1958’de ilk küresel darbeyi yedi ve Menderes hükümeti, IMF ve Dünya Bankası’nın dayatmasını kabul ederek 4 Ağustos tarihinde istikrar önlemlerini açıklayarak doları 2.80 TL’den 9 TL’ye çıkardı… 4 sene boyunca Dünya Bankası dayatmalarına direnen Menderes 1958’de teslim olmak zorunda kaldı ve 1960’ın da yolu açılmış oldu. Ülkeyi sömüren küresel güçler ve içerdeki taşeronlar milletin zenginleşmesini, ülkenin kalkınmasını istemiyorlardı. Fikir, inanç ve teşebbüs özgürlükleri ortamında, milletinin zenginleşmesi  ve kalkınma yolunda aldığı kararlarda ısrarı, 27 Mayıs 1960 ihtilali ile milletin iradesini hançerleyenler hainler tarafından,  Menderes’in  hayatının Darağacında sona ermesine sebep oluyordu.

‘Darağacı – Demokrasi Kahramanı Menderes’ kitabımda Adnan Menderes’in hayatını ve yaşananları son arşiv bilgileri, belgeleri  ve aktüel gelişmeler ışığında yazmaya çalıştım. Başbakanlık Yassıada belgelerini tek tek tasnif edilerek kamunun hizmetine 2006 yılında sundu. Bu belgeler bilhassa 27 Mayıs darbesinin öncesi ve sonrasını aydınlatıyor. Bu belgeler dikkate alınmadan yazılan Adnan Menderes hakkındaki araştırmalar geçerliliğini kaybetmektedir. Çalışmamız bu belgeler ışığında yapılmıştır.

2000 yılında İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türkiye Cumhuriyeti Ana Bilim Dalında ‘Demokrat Partinin İktisat Politikası (1950-1954) ‘ konulu tezi hazırlayarak Yüksek lisans yaptım. Bu tezi hazırlarken Adnan Menderes ve Demokrat Parti hakkında geniş bir arşiv, kitap, gazete araştırması çalışması içinde bulundum. Kitabın şekillenmesinde bu çalışmaların çok faydası oldu.

Asılan milletin gücüydü

Menderes’in infazının öğleden sonra saat 14:26’da tamamlanmasından sonra, bir fırtına koptu, gelen gök gürültüsünün ardından yağan şiddetli yağmur, herkese kendisini ülkesine adamış bir büyük devlet adamının tertemiz ruhunun rahmeti olduğunu düşündürdü.

1960’dan bu yana bu milletin değerlerini yok sayanları, onları sürü sayanları, onları sömürenleri, Menderes’in yolunda olanlar takip etmektedirler. Takip edenlerin zaman zaman yolları kesildi ve kesilmeye çalışılıyor. Menderes ne demişti, “Yeter! Söz milletin!” dedi. Ezanı aslına çevirdi. Milleti sürü olmaktan kurtardı. Milletle devleti barıştırdı. Sen misin millete gücünü ve asaletini hatırlatan! Sen misin sözün millette olduğunu söyleyen! Sen misin ezanı aslına çeviren! Haydi darağacına! Senin asıl suçun, bu ülkede millete millet olduğunu hatırlatmak ve ona özgüven aşılamaktır. Menderes’in asıl suçu Ezanı aslına çevirmesidir. Milleti ezanı ile buluşturmasıdır. Onun sevgisini kazanmaktır. Aslında asılan Adnan Menderes ve arkadaşları değildi .  Asılan milletin gücüydü. Asılan milletin değerleriydi, inancıydı.  Asılan milletin ta kendisiydi.

Siyasi tarihimizdeki acı olayların yaşanmaması için, yeni Mendereslerin önünün kesilmemesi için, halkın demokrasiyi kararlı ve şuurlu bir şekilde savunması, müdahalelere, darbelere, teröre, her türlü vesayete de teslim olmaması gerekiyor. Demokrasinin temeli, sözde, kararda milletindir. Millet seçtiklerine sahip çıkmalıdır. İdareciler milletin hizmetkarıdır. Devlet millete hizmet için vardır.

Bediüzzaman, her şeyden önce eşya ve hadisenin açıklamasını iman mefhumunda aramış ve bunu yaşadığı asrın idrakine büyük bir başarı ile kazandırmıştır. İman ile aklın telif ve terkibini yapmak Bediüzzaman’ın çağımıza yönelik en belirgin misyonudur. Bediüzzaman, İslam’ın bütün şeairlerine hassasiyetle sahip çıkmıştır. Ülkeyi idare edenlerden de aynı hassasiyeti göstermelerini istemiştir. Adnan Menderes, İslamiyet’in en önemli şeairinden ezanı aslına çevirdiği ve dini hassasiyetlere sahip çıktığı için, Bediüzzaman’ın “İslâm kahramanı” teveccühüne mazhar olmuştur.

Ezan yasağını kaldırması, Menderes’in ezan şehidi olmasına sebep olmuştur. Yassıada’da Menderes’e uygulanan insanlık dışı; aşağılık muamelenin altında  Menderes’in başta ezan olmak üzere milletin değerlerine, inancına, imanına sahip çıkmasının sonucu  katmerlenen  intikam duygusu vardı.

Gönüllerde, omuzlarda, milletin bağrındaki Menderes kimdir?  Onu yoğurup yetiştiren nedenleri bilmeden,  Adnan Menderesi tanımak mümkün değildir. Milletle devleti barıştıran, milleti sürü olmaktan kurtararak devletin kapılarını onlara sonuna kadar açan, ona gerçek değeri veren ve  onun ayağına  maddi manevi her türlü hizmeti götüren, milletini ezanı buluşturan, bunun için Asrın Müceddidi tarafından, ‘İslam Kahramanı’  diye tesmiye edilen Adnan Menderes’i ‘Darağacı – Demokrasi Kahramanı Menderes’ adlı kitabımda,  sizleri baş başa bırakıyorum… Adım adım Menderesi tanıyalım… Çocuklarımıza, gençlerimize tanıtalım.

Kitaptan bazı başlıklar…

Yetim Adnan, Milli Mücadeleye Katkısı, Atatürk’le Tanışma, Başvekil Adnan Menderes, Adnan Menderes’in Kişiliği, Ezanın Aslına Çevrilmesi, Bağdat Paktı, Menderes İmamı Azamın Türbesinde Neler Düşündü, 6-7 Eylül olayları kimin işi?, Menderes dönemi ekonomi politikaları,  İstanbul’un imarı, Menderes’in Acısına dayanamayan imam, Dokuz subay olayı, Ankara’ya mabetsiz  şehir denirdi, Adnan Menderes’in Kahraman Milletvekili, Gıyaseddin Emre, Londra’da Yaşanan Uçak Kazası, Menderes’in üç aşkı, Adnan Menderes ve Bediüzzaman,  Menderes Neden  Demokrasi ve İslam kahramanı, Prof. Dr. Cevat Akşit Hocanın Menderes’i Ziyareti, 27 Mayıs’ta  C.H.P Öğrencileri Kullandı, Cemal Gürsel’in Sansürlenen Mektubu, Yassıada Gerçeği….

DARAĞACI: DEMOKRASİ KAHRAMANI MENDERES, MEHMET ABİDİN KARTAL 
https://www.iskenderiyekitap.com/

KİTABIN ARKA KAPAK YAZISI

Anadolu köylüsünün şartlarını, tarım ekonomisine dayanan Türkiye’de toprağın, toprakta çalışan insanın durumunu çok iyi bilen Menderes, bu ülkenin fakir tabakalarının, köylüsünün, şehirlisinin, kasketli, çarıklı, poturlu ve şalvarlıların hayat şartlarını çok iyi bildiği için, çok kısa zamanda Türkiye gerçeğini, tepeden görüldüğü gibi değil, tabanda yaşandığı gibi çok iyi kavrayabilmiştir. Türkiye’de hürriyet içinde refah, demokrasi içinde medeniyet mücadelesini yapmanın imkân dahilinde olduğunu göstermiş bir iktidarın parlak başbakanıdır.

27 Mayıs 1960’ta kalkınmaya, özgürlüklere, millete dur denilmişti. 27 Mayıs, istikrarlı ve sağlıklı bir siyasi bünyenin gelişmesine, güçlü, rasyonel ve çevik bir devlet cihazının kurumlaşmasına engel olmuştur. Demokrasiyi tahrip etmiş, siyasî kimlikleri yok etmiş ve sivil siyasi aktörlere duyulan güveni mesnetsiz bırakmıştır. Sürekli düşmanlardan bahsetmek, topluma korku salmak geleneği de 27 Mayıs’ın bakiyesidir.

Neydi Menderes’in suçu? Menderes geldi, “Yeter! Söz milletin!” dedi. Sen misin millete gücünü ve asaletini hatırlatan?!. Sen misin sözün millette olduğunu söyleyen?!. Haydi darağacına! Senin asıl suçun, bu ülkede millete millet olduğunu hatırlatmak ve ona özgüven aşılamaktır. Onun sevgisini kazanmaktır. Bebek-Köpek davası mı? Bunlar prosedür gereği. Hani, “Siz asın, gerekçesi arkadan gelir” misali. Aslında asılan Adnan Menderes değildi. Asılan milletin gücüydü. İnancıydı.  Asılan milletin değerleriydi. Asılan milletin ta kendisiydi.

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: