Fitneyi kimler kırar?

Tertib-i eşyada bir teennî-i hikmet vardır. Hırs sebebiyle, teennî ile hareket edilmediği için, o tertipli eşyadaki manevî basamakları müraat etmez; ya atlar, düşer veyahut bir basamağı noksan bırakır, maksada çıkamaz. 22. Mektup’tan.

Besim Tibuk, Cem Küçük’le söyleşilerinden oluşan “Finans Krizi mi, Mali Kriz mi?” isimli eserinde, 1929 buhranını değerlendirirken, kanaatimce tüm krizleri değerlendirirken hatırda kalması gereken şöyle bir tesbitte bulunuyor: Finans piyasalarında bu tip olaylarda önemli olan ‘finansman paniğini’ önlemektir. Çünkü finans bir yerde, beyinde güvenle oluşuyor…

Devamında ise şöyle bir örnekleme de bulunuyor: “Alan Greenspan 1987’de ABD Merkez Bankası Başkanı oldu. Başkanı olur olmaz borsada büyük bir çöküş başladı. Ne yaptı Greenspan? Bütün bankalara ‘Sizi istediğiniz kadar fonlayabilirim’ diye faks çekti. O faksı geçince, bankalar ertesi gün hisse senetlerini çökmekten kurtardı. Çökme durdu. Yavaş yavaş piyasa kendini toparlardı. Aklıselim hakim oldu.

Kriz anları yani bir yönüyle fitne zamanları. ‘Fitne’ kelimesi aslında, madencilerin, başka madenlerle karışık bir şekilde bulunan altını, ateş yoluyla onlardan ayırması işlemini karşılıyor. Fakat bizde daha çok ‘kargaşa’ kelimesinin karşılığı. Neyin, ne olduğunun anlaşılmadığı; kimin haklı, kimin haksız olduğunun karıştırıldığı zamanlar. Hatta Allah Resulü aleyhissalatuvesselam buyuruyor: Fesad-ı ümmetim zamanında kim benim sünnetime temessük etse; yüz şehidin ecrini, sevabını kazanabilir.“[1]

Bediüzzaman, 11. Lem’a’da bu hadisi, sünnet-i seniyyenin pusula fonksiyonunu vurgulayarak izah ediyor. Benim ayrıca, “Allahu’l-alem” kaydıyla hadisten anladığım şeyse şu: Fitne zamanı, insanların inandıkları hakikat uğruna ölmeyi/öldürmeyi de gözlerine daha kestirdikleri, yani bir nevi ‘çabuk sonuca gitmenin’ tatlı göründüğü bir dönem. Sanki hadis burada faziletin yanında şuna da vurgu yapıyor:Böylesi dostun-düşmanın karıştığı zamanlarında sonucu ölüm olan fiillere karışmaktansa sünnetin çizgisini yaşayarak muhafaza etmek ve etraftakilere de yön gösterici olmak daha kıymetlidir. Tabii bu benim yorumum. Fakat şehitlik kıyaslamasını ‘hikmetsiz’ yapmadığını düşünmek de Efendimiz aleyhissalatuvesselamdan aldığım hikmet derslerine uygun gibi geliyor.

Ancak, nedendir bilinmez, fitne üzerine meşhur diğer bir hadisi de insanlar sadece ‘suya sabuna dokunmamak’ ekseninde yorumluyorlar. Tahmin ettiniz belki. Ama yine de alıntılayayım: Yakında büyük fitneler olacak, o fitnelerde (yerinde) oturanlar ayaktakilerden, ayaktakiler yürüyenlerden, yürüyenler koşanlardan, daha hayırlı olacaklar. Kim o fitne içinde bulunmuş olursa, ondan uzak dursun. O zaman bir iltica yeri, sığınacak mekan bulursa ona sığınsın.[2]

Gerek zikrettiğim sünnete ittiba ile ilgili hadisin, gerekse ‘hakkı ve sabrı tavsiye edenler dışındakilerin hüsrana uğrayacağını’ bildiren Asr sûresinin kastettiğinin ‘eylemsizlik’ olmadığını düşünüyorum. Hatta Hz. Osman’ın (r.a.) evinin sarıldığı, güzel başının kana bulandığı fitne hengamında, Hz. Ali’nin (r.a.) ve diğer sahabilerin eylemsiz oturmadıklarını, bilakis kendi çocuklarını halifenin kapısına muhafız dikip can güvenliğini korumaya çalışacak kadar işin içinde ve eylemde kaldıklarını biliyorum.

Buna ilaveten Hucurat sûresinin 9. ayeti de bize müminler arasındaki gerilimleri ‘eylemsizlikle’ geçiştirmeyi öğütlemez:Eğer inananlardan iki grup birbirleriyle savaşırlarsa aralarını düzeltin. Eğer biri ötekine karşı haddi aşarsa, Allah’ın buyruğuna dönünceye kadar haddi aşan tarafa karşı savaşın. Eğer (Allah’ın emrine) dönerse, artık aralarını adaletle düzeltin ve (onlara) adaletli davranın. Çünkü Allah, adaletli davrananları sever.

Hal böyle olunca, ben, yukarıdaki fitne zamanı hadisini de, başta Besim Tibuk’tan yaptığım alıntıda olduğu şekilde “Panik yapmayın!” tavsiyesi gibi anlıyorum. Hadisin her bir parçası, yürüyenin oturması, oturanın uzanması vs… salt ‘eylemsizliği’ değil; ‘paniksiz bir eylemliliğe’ karşılık geliyor bence. Nihayetinde hadis “Herkes yaptığı işi bıraksın, dursun!” demiyor. Sanki “Yavaşlayın!” veya “Kontrollü olun!” diyor bir tatlı teşbih ile. Üstelik, sünnete ittibaı tavsiye eden hadisle beraber düşünürsek, pozitif eylemlerin sürmesini tavsiye ediyor. Ki böyle olmasa, Hz. Ali (r.a.) gibi bir sahabinin fitne dönemlerinden hiçbirisini eylemsizlikle geçirmemesini açıklayamazdık.

“Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır!”[3] ahlakında bir cesur Nebi’nin ‘haksızlığın büyümüş boyutlarda yaşandığı’ fitne zamanlardaki tavsiyesi “Susun, oturun!” olamaz. Hatta kişisel bir tesbitimi söyleyeyim: Ben, böylesi zamanlarda paniği öğütleyen ve karmaşa dalgası oluşturmaya çalışandan anlarım haksızın kim olduğunu. Ortalığı sakinleştirmeye çalışan, hakkı ve sabrı tavsiye eden, itidal isteyenler ise genelde haklı olanlardır. Eylemin üslûbu aynıyla fitnecinin tabiatından haber verir. Paniklemeyenler ve insanların paniklemesine engel olanlardır fitne-kıranlarımız. Panik ve endişe aşılayanlar değil.

Ahmet Ay – hicbisey.com

[1] İbni Adiy, el-Kâmil fi’d-Duafâ, 2:739; el-Münzirî, et-Terğîb ve’t-Terhîb, 1:41; Taberânî, el-Mecmeu’l-Kebîr, 1394; Ali bin Hüsâmüddin, Müntehebâtü Kenzi’l-Ummâl, 1:100; el-Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, 7:282.

[2] Sahihu’l-Buhari VIII, 92; Tefriru’l-Kurani’l-Azim II, 43; Sunenu İbn-i Mace, II, 3961.

[3] Bu söz hadis diye genelde anlatılıyorsa da kelam-ı kibar diyenler de var. Buraya okurumun da kesinlik belirterek bakmamasını istirham ederim. Kaynak bulamadım.

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: