Gavvas Dalgıçlar ve Cemaatler – 2
İlk yazıda meşreb hususu hakkında iltimas etmiştik. El’an devam edelim inşaallah.
Hakikat terazisinde müvazene ve terazinin hassasiyet ölçüsünü bozmamak tenasüb ve tesanüdden geçmektedir. Bu hakikatin müvâzenesi ve aradaki tenasüb ise sâri bir illet gibi her yerde karşımıza çıkan “Hem de keşf-i hakikata mani olan iltizam ve taassub ve taraftarlığın müdahaleleri..[1]” neticesinde bozulmakta ve neticesinde “tesanüd bozulsa cemaatın tadı kaçar.[2]” Bundan kurtulmanın ve cemaatin keyfiyetinin ve mihanikiyetinin bozulmamasının yolu ise hamiyet-i milliyyenin dar daire manası olan meşrebcilikten uzak durup, kucaklayıcı ve bütünselci olan hamiyet-i diniye/meslekiyeye teveccüh etmekten geçmektedir.
Cemaatçilik/Meşrebcilik kavramını büyütsek karşımıza ırkçılık yani hamiyet-i milliye çıkıyor.
Meşrebcilik/cemaatçilik yapılmadan hizmet edilmesi ise hamiyet-i diniyeyi netice vermektedir. Bu olmadığı taktirde okunan uhuvvet, muhabbet ve tesanüd meseleleri olur ama pratiğe geçmemesi sebebiyle malumat yığınları tezahür eder. Zahiri uhuvvet muhabbet ihlas tezahür eder.
Ama hakikate geçmediği için zahirde kalır sırrına erip sırr-ı uhuvvet, sırr-ı ihlas, sırr-ı tesanüdü netice veremez. Nasıl ki bir fotoğraf çekmek için bir seviyede batarya lazım. O seviyeden düşükse fotoğraf çekemezsiniz. Bataryamızı hakaik ile lebalep doldurursak maneviyat aleminde terakki etmenin sonu olmadığı için bu hususta ne kadar gayret edersek o kadar kârlı çıkacağız. Neticesinde ise hakaikin sırrına ereceğiz. Bunun gibi hakikatine ermek için de çok gayret etmemiz gerekiyor. Mukaddemesi ise halis bir niyetledir. Zaten bir insanın sıkıntı çekmesi bildiği şeyleri tatbik etmemekten geçer
Hayat, monoton, yeknesak değildir. Binaenaleyh monotonlaştıranlar daima hayatından şekvalar etmektedir.
Manevi hizmetlerde de aynı şey söz konusudur. Sadece bizim meşreb/cemaat var diyenlerin halide bunun gibidir. Mesleğimiz için sarf-ı kelam edecek olursak Ehl-i Sünnetin Türkiyede ki mümessili olan Nur talebeleri tüm meşrepleriyle bir bütünlük arz eder. Hiçbir meşreb tek başına bütün nurculuğu temsil edecek kadar şumüllü değildir. Çünkü İslamiyet ve islamiyetin içinde bir şube olan nur talebeliği küçük bir felsefi akım veya hizbin çapına çıkacak kadar küçük değildir.
Doğru İslamiyet’i ve İslamiyet’e layık doğruluğu yaşamak her Müslümanın misyon ve vizyonu olması gerekir ve böyledir de. Bu misyon ve vizyonu şiar edinen nur cemaati içindeki meşrebler ise nurculuğun bir cüz’üdür herbir meşrebi. Her meşreb nurculuktandır ama tek başına nurculuk olamaz ne kadar kesretli ve etbaı da olsa bu böyledir. Gavvas dalgıç hükmünde olan her bir ferd ne kadar okursa okusun anlarsa anlasın bu hüküm değişmez.
Bu sebepledir ki sadece benim anladığım doğrudur veya bizim cemaat/meşreb hizmet ediyor gerisi boş.. vs. demek hata üzere hatadır yani katmerli hatadır.
Risale-i Nur Külliyatının için “Evet, her şey içinde bulunur. Fakat herkes her şeyi içinde göremez. Zira muhtelif derecelerde bulunur. Bazan çekirdekleri, bazan nüveleri, bazan icmalleri, bazan düsturları, bazan alâmetleri; ya sarahaten, ya işareten, ya remzen, ya ibhamen, ya ihtar tarzında bulunurlar. Fakat ihtiyaca göre ve maksad-ı Kur’ana münasib bir tarzda ve iktiza-yı makam münasebetinde şu tarzların birisiyle ifade ediliyor.” [3] Hal bu iken çekirdek, nüve, icmal nev’indeki hakaiki neşvünema buldurmak ise istidad ve kabiliyetlere bakıyor. Bu nasıl diye akla kapı açılıyor mutlaka. Buna bir misal Aynı malzemeyi iki farklı insana verip biribiriyle alakası olmayan neticeler alındığı gibi..
Ağaç yaprağıyla güzeldir sözü gibi Risale-i Nur Cemaati de meşrepleriyle beraber bir güzellik ve bütünlük arz etmektedir.
Yirmi Altıncı Mektubda okuduğumuz yere tekrar bakalım: “Sizi taife taife, millet millet, kabîle kabîle yaratmışım; tâ birbirinizi tanımalısınız ve birbirinizdeki hayat-ı içtimaiyeye ait münasebetlerinizi bilesiniz, birbirinize muavenet edesiniz. Yoksa sizi kabîle kabîle yaptım ki; yekdiğerinize karşı inkâr ile yabani bakasınız, husumet ve adavet edesiniz değildir![4]“ burayı mesleğimize ve mevzumuza bakan veçhesiyle bakacak olursak “Sizler taife taife, meşreb meşreb olmanız kader-i ilahi tarafından taktir edilmiş. Tâ birbirinizi tanımalısınız ve birbirinizdeki hayat-ı içtimaiyeye ait münasebetlerinizi bilesiniz, birbirinize muavenet edesiniz. Yoksa sizin taife taife, meşreb meşreb olmanızın hikmeti; yekdiğerinize karşı inkâr ile yabani bakasınız, husumet ve adavet edesiniz diye değildir! Unutmayın ki hayat, vahdet ve ittihadın neticesidir.”
Ne mutlu o ferde ki: Hamiyet-i meşrebiye yapmaya..
Ne bedbahtır o ferd ki: hamiyetini meşrebine sarf eder, başkalarına soğuk bakıp inkar eder veya istihfaf eder.
Hülasa: “fazileti takdir edebilmek, fazileti bilmekle mümkündür.” [5]
Selam ve Duayla
Muhammed Numan özel
[1] Muhakemat ( 37 )
[2] Tarihçe-i Hayat ( 208 )
[3] Sözler ( 252 )
[4] Mektubat ( 321 )
[5] Barla Lahikası ( 375 )