Gelecekten kesin haberler

İstikbâlimizi, yani gelecekte neler olacağını, başımıza nelerin geleceğini bilmeyi istemeyen yoktur. Herkes geleceği bilmeyi ister. Bu yazımda size gelecekte gerçekleşecek ve herkesi ilgilendiren, önemli ve kesin haberler vereceğim. Geleceğe dair bu haberlerin hiç biri kâhinlerin, medyumların ya da falcıların geleceğe dair dediği ucu açık, karmakarışık, nereye çekersen oraya giden, yalan yanlış haberlerden değildir. Geleceğe dair bütün bu haberlerin tamamı kesindir ve kesinlikle ama kesinlikle her biri sırasıyla yaşanacaktır.

Geleceğe dair haberleri vermeden önce kendimize şu soruyu sorarak başlamak istiyorum: “Büyük bir merakla geleceği neden bilmek istiyoruz?” Bu soruya verilecek birçok cevap vardır elbette. Ama çoğumuzun aklına gelen ilk cevabın: “Geleceğe hazırlık yapmak için geleceği bilmeyi isteriz.” Şeklinde olacağını düşüyorum.  O zaman geleceğe dair haberleri aktarmadan önce, geleceğe dair bu bilgileri “hazırlık yapmak” için öğrenmeyi istediğimizi aklımızın bir köşesinde tutalım ve bu yazıda aktaracağım geleceğe dair haberleri bu nazar ile okuyalım.

Evet, başlıyoruz: geleceğe dair haberler listesinin en başında, istikbâlde bizi bekleyen ve herkesin başına mutlaka gelecek olan “ölüm” hakikatidir. Bunu hiç kimse inkâr etmez, edemez. Ölüm haktır ve herkesin başına mutlaka gelecektir. “Yeryüzünde bulunan her şey fânîdir…”[1] “Her can, ölümü tadacaktır…”[2]

Geleceğe dair haberler listesinin ikinci sırasında “ölüm ânında yaşanacaklar” var. Ölüm ânında bizleri neler bekliyor? Ne yaşayacağız? Neler olacak?

Ḥüccetü’l-İslâm İmam-ı Gazzâlî Hazretleri (r.a.) İhyâu Ulûmid’d-Dîn adlı eserinde ölüm acısı için şunları söylemektedir:  “Şurasını iyi bil ki; şu zavallı kulun, önünde karşılaşacağı zorluklar, güçlükler ve azaptan hiçbiri olmayıp yalnız ölüm acısı olsa bile gecesini gündüzüne katıp düşünmeye ve onun için hazırlanmaya yeterdi.”[3]

Ölüm meleği Azrail aleyhisselâm ve yardımcıları ile yüz yüze geleceğimiz o ilk ânın anlatıldığı hadis-i şeriften anladığımız kadarıyla: [4] Azrail aleyhisselam cehennem ehli kişilerin canını alırken öyle dehşetli bir surete girecek ki en kuvvetli insan bile Azrail aleyhisselamın o haline dayanamayacak. Cennet ehli kişilerin canını alırken de öyle güzel bir surete girecek ki o kişi tüm sıkıntılardan kurtulacak ve rahatlayacak.

Ölüm ânında gözümüzün önündeki perde kalkacak ve ebedî kalacağımız yeri göreceğiz. Bununla ilgili Peygamber Efendimiz aleyhisselatüvesselam: “Sizden biriniz nereye gideceğini bilmeden ve hatta Cennet veya Cehennem’deki yerini görmeden dünyadan çıkmaz.”[5] buyurmuştur. 

Ölüm ânının en son ânı olan gözlerimizin dikilip kaldığı o en son ânımızda ise Kirâmen Kâtibin meleklerini göreceğiz. Eğer biz itaatkârlardansak Kirâmen Kâtibin bize; “Allah seni hayırla mükâfatlandırsın. Bizi iyi adamlarla buluşturdun sâlih ameller yapılan yerlere götürdün, iyi sözler dinlettirirdin.”[6] diyecekler. Yok, eğer biz kötü bir insansak Kirâmen Kâtibin melekleri bize:  “Allah senin cezanı versin. Bizi kötü meclislere götürdün, kötü işler arasında bulundurdun ve kötü sözler duyurdun.”[7] diyecekler. Evet, Kirâmen Kâtibin meleklerinin bu iki hitabından biri ile mutlaka karşılaşacağız. Ve Kirâmen Kâtibin meleklerinin hitapları biz ne isek ona göre olacak.

Peygamber efendimizin hadislerinden anladığımız kadarıyla:[8] biz, öldükten sonra, bizi yıkayanları, kefenleyenleri, taşıyanları ve kabre uzatanları tanıyacak, yanımızda konuşulanları duyacağız. Eğer biz cennet ehli isek bizi taşıyanlara yalvaracak ve biran önce götürülmeyi isteyeceğiz. Eğer (Allah muhafaza) cehennem ehli isek götürmekte aceleci davranmamalarını rica edeceğiz.

Öldükten sonra cesedimiz tabuta konup, kabre doğru üç adım götürüldükten sonra insanlar ve cinlerden başka herkesin duyacağı şekilde şöyle diyenlerimiz olacak: “Ey kardeşlerim! Ey cesedimi taşıyanlar! Dünya beni aldattığı gibi sizi aldatmasın. Zaman benimle oynadığı gibi sizinle oynamasın. Geride bıraktığımı varislere bıraktım. Kahhar olan Cenab-ı Hakk, kıyamette beni hesaba çekecektir. Siz ise beni kabre götürüyorsunuz. Oraya bırakıp vedalaşıyorsunuz.”[9]

Efendimizin aleyhisselatüvesselamın hadislerinden anladığımız kadarıyla:[10] Cennet ehli mümin bir kul olarak ölürsek,  ruhumuz bedenimizden çıktıktan sonra melekler tarafından alınıp yedi kat semaya çıkarılacak. Çıkarılan her göğün mukarreb meleği bir üstteki meleğe ruhumuzu teslim ederek ta yedinci kat semaya kadar getirileceğiz. Bu yolculuk süresince yanlarından geçtiğimiz diğer melek toplulukları  “Bu hoş güzel ruh kimdir?” diye soracaklar. Bizi teslim alan melekler de bizi dünyadaki en güzel ismimiz ile filan oğlu filan diye tanıtacaklar. Böylelikle yedinci kat semaya ulaşınca orada Cenab-ı Hak buyuracak: “Kulumun kitabını (dünyada işlemiş olduğu iyi amelleri) İlliyyûn’a, yani Levh-i Mahfuz’un bir kıtasına yazın ve onu yeryüzüne iade edin. Ben Azîmuşşân onları topraktan yarattım. Yine toprağa çevireceğim ve ikinci defa ondan çıkaracağım.” Diye buyurduktan sonra melekler ruhumuzu yeryüzüne tekrar indirecekler, cesedimiz kabre girdikten sonra ruhumuz cesedimize iade edilecek. Tabi bütün bunlar biz cennet ehli mümin bir kul olarak ölürsek böyle yaşanacak.

Allah muhafaza, imansız olarak, yani kâfir olarak vefat edersek yaşanacaklar aynı hadisin devamında anlatılmaktadır. Efendimizin aleyhisselatüvesselamın bu hadislerinden anladığımız kadarıyla: kâfir olarak ölen kişinin ruhu çıktıktan sonra melekler tarafından alınıp yedi kat semaya çıkarılacak.  Bu yolculuk süresince, yanlarından geçilen diğer melek toplulukları  “Bu murdar ruh kimdir?” diye soracaklar. Ruhu teslim alan melekler de dünyadaki en kötü ismimizle “Bu, filan oğlu filandır” diyerek tanıtacaklar. Allah muhafaza kabre iman ile giremezsek bütün bunları yaşayacağız. Nihayetinde sema kapılarının açılması istenecek. Ama sema kapıları açılmayacak ve bunun üzerine Cenab-ı Hak şöyle buyuracak: Onun kitabını Siccin’de, yerin en alt tabakasında yazınız! Kulumu tekrar yeryüzüne götürünüz! Çünkü ben onlara şunu vaat etmiştim. Ben onları oradan yarattım, onları oraya iade edeceğim ve ikinci bir defa daha onları oradan çıkartacağım!” Bunun üzerine, ruhumuz semadan savrulup atılarak kovulacak ve defnedilen cesedimize iade edilecek.

Her iki durumda da bizi defnedip giden yakınlarımızın, arkadaşlarımızın, akrabalarımızın bizi bırakıp giderken çıkardıkları ayak seslerini işiteceğiz. Biz bu haldeyken, Münker ve Nekir isminde iki melek gelecek ve bizi korkutarak oturtacak ve bize sualler soracaklar. Münker ve Nekir melekleri bizi karşılarına alıp, Rabbimizin kim olduğunu, dinimizi ve peygamberimizin kim olduğunu soracaklar. Biz ehli iman isek bu sorulara çok rahat cevap vereceğiz. Bu cevaplar üzerine verdiğimiz cevapları Cenab-ı Hak tasdik edecek ve kabrimizin genişletilmesini, bize cennet yataklarından bir yatak hazırlanmasını, cennetten elbiseler giydirilmemizi, cennetten kabrimize güzel kokular ve ılık rüzgârlar esmesi için kabrimiz ile cennet arasına bir kapı açılmasını emredecek. Bu emirden sonra kabrimiz 70 zira yani 35 metre genişletilecek ve aydınlatılacak. Daha sonra yüzü güzel, elbiseleri güzel ve kokusu hoş bir adam gelecek ve bize “Seni sevindirecek şeyleri sana müjdeliyorum. Allah’tan bir rıza ve içinde ebedi nimetlerin bulunduğu cennetlerin müjdesini sana getirdim. İşte bu sana vadolunan günündür.”  Biz de “Allah sana da hayırlı müjdeler versin, sen kimsin? Senin yüzün hayırlı şeylerle gelen kimsenin yüzüne benziyor.’” diyeceğiz. O kişi de: “Ben senin dünyada işlemiş olduğun salih amelinim” diyecek.

Allah muhafaza, imansız olarak vefat edersek, Münker ve Nekir’in sorularına cevap veremeyeceğiz. Bunun üzerine Cenab-ı Hak, kabre cehennem ateşinden bir yatak serilmesini, sıcak ve kavurucu rüzgârların estiği cehennemden bir kapı açılmasını emredecek ve buradan cehennemdeki mekânımız gösterilecek ve hemen ardından “Eğer Allah’a itaat etmiş olsaydın burası senin olacaktı.” Denilerek kaybettiğimiz Cenneti göreceğiz. Cehennemdeki yerimizi ve sonrasında gösterilen kaybettiğimiz cenneti görünce tarifsiz acı çekecek, çok pişman olacağız. Sonrasında yüzü ve elbiseleri çirkin, kötü kokan bir adam gelecek. Biz kim olduğunu sorduğumuzda bize “Ben senin kötü amelinim” diyecek.

Bu kısımda Peygamber Efendimiz aleyhisselatüvesselamın aklıma gelen şu hadislerini de paylaşmak istiyorum: “Ölüyü, (mezara kadar) üç şey takip eder: Ailesi, malı ve ameli. Bunlardan ikisi geri döner, biri bâkî kalır: Ailesi ve malı geri döner, ameli kendisiyle bâkî kalır.”[11]

Allah’ın bize verdiği ömrün çoğunu mal biriktirmek, para kazanmak için sarf ettiğimize ve bütün bunlar için dünyada hayırlı ameller işlemekten geri durduğumuza, yapmamız gerek ibadetlerimizi yapmadığımıza çok pişman olacağız. Zira hadis-i şerifte: “Ölen herkes pişmanlık duyar. İyi ise daha fazla iyilik yapmadığına; kötü ise kötülüğü niçin bırakmadığına pişman olur.”[12] buyuruluyor.

Öldükten sonra kişinin amel defterleri kapanır ama bazı kimselerin kabir hayatında bile sevapları artmaya devam eder. Hadis-i Şerifte bu şu şekilde anlatılmaktadır: “İnsan öldüğü zaman amel işlemesi kesilir. Ancak üç şey bundan müstesnadır. Sadaka-i cariye, kendisinden yararlanılan ilim veya kendisine hayır dua eden salih çocuk”[13]

Kabir, kimimize cennet bahçelerinden bir bahçe, kimimize de cehennem çukurlarından bir çukur olacak. Bu iki halden biri ile kabir hayatımız ta kıyamet kopana dek devam edecek.

Kıyametin kopuş ânı Kur’an-ı Kerim’de Hâkka Sûresinde şu şekilde tasvir edilmektedir: “Sûr’a bir tek üfleme üflendiği, arz ve dağlar yerlerinden kaldırılıp şiddetle birbirine çarpılarak darmadağın olduğu zaman, işte o gün olacak olur. O gün gök yarılmış, sarkmıştır.”[14] 

“Kıyamet ancak Cuma günü kopacaktır.”[15] Kıyâmet vakti geldiğinde İsrafil Aleyhisselâmın sûra üfleyişiyle kıyamet kopacak, yeryüzündeki herkes vefat edecek ve böylelikle dünya hayatı bitip, ahiret hayatı başlayacak.

İsrafil Aleyhisselâmın sûra ikinci defa üflemesiyle Âdem Aleyhisselâmdan kıyâmetin kopuş anına kadar gelmiş tüm insanlar tekrardan yaratılacak. “Kabrinden dirilip kalkan ilk insan Peygamber Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselâm olacak.”[16]

Bizler dirildikten sonra, dünyada bir gün veya daha az bir zaman kaldığımızı sanacak, Allah’a hamd ederek mahşere doğru koşarcasına gideceğiz.[17]

Yaratılmış tüm insanlar mahşer yerinde bir araya gelecek. Hepimizin toplanacağı mahşer meydanı hadislerde “dümdüz, bembeyaz, hiç kimsenin tanıdık bir işarete rastlamadığı”[18] bir yer olarak tasvir ediliyor.

Mahşerin dehşetinden, korkudan ve şaşkınlıktan herkes kendi derdine düşecek,  kimse kimseye dönüp bakmayacak.[19]

Hiçbir gölgenin bulunmayacağı o zamanda Cenab-ı Hak bazı kullarını ikramda bulunacak, arşının gölgesinde barındıracak. Hadis-i Şerfite bu özel ikrama mazhar olacak kişiler şöyle belirtilmektedir. “Âdil devlet başkanı; Rabbine kulluk ederek temiz bir hayat içinde serpilip büyüyen genç; kalbi mescidlere sevgi ile bağlı Müslüman; birbirlerini Allah için sevip birliktelikleri ve ayrılıkları Allah için olan iki insan; güzel ve mevki sahibi bir kadının gayr-i meşru davetine “Ben Allah’tan korkarım” diye yaklaşmayan yiğit; sağ elinin verdiğini sol elinin bilemeyeceği kadar gizli sadaka veren kimse ve tenhâda Allah’ı anıp gözyaşı döken kişi.”[20] Evet, Allah’ın böyle kulları hiçbir gölgenin bulunmadığı o sıkıntılı ve azaplı zamanda arşın altında gölgelendirilecekler.

Mahşer meydanında bize dünyada yaptığımız tüm iyilikleri ve kötülükleri gösteren amel defterimiz verilecek. Hepimize “Kitâbını oku! Bugün sana hesap sorucu olarak nefsin yeter!”[21] denilecek.

Eğer biz cennet ehli isek kitabımız sağ elimize, eğer biz cehennem ehli isek kitabımız sol elimize verilecek. Amel defteri sağ eline verilenler tarifsiz sevinecek ve kitabını diğer insanlara göstererek  “Bakın kitabıma, alın okuyun” diyecekler.[22]

Amel defteri sol eline verilenler kahrolacak, keşke diyerek, defterinin kendilerine verilmemiş olmasını ve her şeyin ölüm ile bitmiş olmasını isteyecekler.[23]

Ondan sonra hepimiz dünyada yaptıklarımızdan ötürü Cenâb-ı Hakk’ın huzurunda hesaba çekileceğiz.[24]

O ân ağzımız mühürlendiği için uzuvlarımız neler yaptıklarımızı birer birer anlatacak. Kulaklarımız, gözlerimiz, derimiz, ellerimiz, ayaklarımız dile gelecek ve her şeyi bir bir anlatacak.[25]

Şu dört şeyden sorgulanmadıkça Rabbimizin huzurundan ayaklarımız yerinden kımıldatılmayacak: Ömrümüzü nerede ve nasıl geçirdiğimizden, gençliğimizi nerede yıprattığımızdan, malımızı nereden kazanıp nerede harcadığımızdan ve bildiğimiz ile amel edip etmediğimizden hesaba çekilmedikçe Rabbimizin huzurundan bir yere kımıldayamayacağız.[26]

İman edip iyi işler yapan, Allah’ın emirlerini tutup yasaklarından sakınanlarımız ile böyle olmayanlar hesap vermede bir tutulmayacak.[27]

Cenab-ı Hak her birimiz ile tercümansız konuşacaktır. O zaman biz sağ tarafımıza bakacağız, ahirete gönderdiğimiz iyilikleri göreceğiz. Sol tarafımıza bakacağız, vaktiyle yaptığımız kötü işleri göreceğiz. Önümüze bakacağız ve önümüzde sadece cehennemi göreceğiz.[28]

Cenâb-ı Mevlâ, razı olduğu kullarının amel defterine şöyle bir bakmakla yetinecek, memnun olduğu kullarını ayrıca hesaba çekmeyecektir. Zira hesaba çekilenler azab göreceklerdir.[29]

Dünyada yapılan en küçük bir iyiliğin karşılığını ve yapılan en küçük bir kötülüğün cezasını mutlaka göreceğiz.[30]

Bu hesaplaşma sonunda kimsenin kimsede hakkı kalmayacak, hatta boynuzsuz koyun bile, boynuzlu koyundan hakkını alacak.[31]

Herkes hakkı olanı aldıktan sonra hesap işi bitecek ve dünyada yaptığımız iyilik ve kötülüklerin ölçülüp tartılmasına, yani, sıra mizana gelecek. Cenab-ı Hak kıyamet günü son derece doğru ve hassas teraziler kuracak, kimse en küçük bir haksızlığa uğratılmayacak. Bir hardal tanesi kadar bile olsa, iyi veya kötü her şey tartıya konacak.[32]

İyiliklerimiz tartının bir kefesine, kötülüklerimiz tartının diğer bir kefesine konulacak. Tartıda iyilikleri ağır gelenler kurtulacak, muradına erecek; iyilikleri hafif gelenler cehenneme gidecek.[33]

“Sübhânallahi ve bi-hamdihî sübhânallahi’l-azîm” zikri mizanda ağır gelen, dile hafif ve rahamân olan rabbimizin hoşuna giden bir zikirdir.[34] Bütün bunlardan daha fazla terazide en ağır gelen şey müminin güzel ahlakıdır.[35]

Mizandan sonra sıra sırattan geçmeye gelecek. Sırat köprüsü Cehennemin üzerine kurulacak. Sırat köprüsünden ilk geçecek olan Peygamber efendimiz ve hesaba çekilmeden cennete girecek olan ümmeti olacak. O gün peygamberler dışında konuşan olmaz. Peygamberlerin o günkü kelamı da: Allahümme sellim, Allahümme sellim! (Ey Rabbimiz selamet ver, ey Rabbimiz selamet ver!) olacak.[36]

Sırat köprüsünün üzerinden müminler amellerine göre, kimi göz açıp kapayıncaya kadar, kimi şimşek gibi, kimi rüzgâr gibi, kimi kuş gibi, kimi iyi cins yarış atları gibi, kimi deve gibi süratle geçecekler. Müminlerden kimi sapasağlam kurtulacak. Kimi de tırmalanmış (hafif yaralı) olarak salıverilecek. Kimi de cehennem ateşi içerisine dökülecek.[37]

Bütün bu süreçte Peygamber efendimizin birkaç defa şefaatleri olacak. İlk şefaati mahşer meydanında çok şiddetli sıcaklık altında çok uzun bir zaman beklemekten bunalan bütün insanlara olacak. İkinci şefaati de kalbinde arpa tanesi kadar imanı bulunan mümin kullara olacak.

Hadis-i şeriften anladığımız kadarıyla:[38] insanlar kendilerine şefaat edecek birini aramak için: “ilk önce Hz. Âdem (as)’a, sonra Hz. Nuh (as)’a, sonra Hz. İbrahim (as)’a, sonra Hz. Musa (as)’a, sonra Hz. İsa (as)’a gidilecek ve her biri şefaate yetkili olmadıklarını beyan edecekler. Nihayetinden Hz. İsa (as) Hz. Muhammed (asm)’a gidin diyecek. Böylece herkes Hz. Muhammed (asm)’a gidecek ve şefaat talep edecek. Peygamber efendimiz de “Ben şefaate yetkiliyim!” diyecek ve Rabbimizin huzuruna çıkmak için izin talep edecek. Peygamber efendimize izin verilecek. Orada Allah’ın ilham edeceği ve daha önce edilmemiş ve o âna kadar edilemeyecek hamdlerle Allah’a hamdü senada bulunacak ve sonrasında da peygamber efendimiz secdeye kapanacak. Sonrasında Cenab-ı Hak şöyle diyecek: “Ey Muhammed, başını kaldır! Dilediğini söyle, söylediğine kulak verilecek. Ne arzu ediyorsan iste, talebin yerine getirilecektir! Şefaatte bulun, şefaatin kabul edilecektir!” buyuracak. Peygamber efendimiz de “Ey Rabbim! Ümmetimi, ümmetimi istiyorum!” diyecek. Cenab-ı Hak: “Kimlerin kalbinde arpa tanesi kadar iman varsa onları ateşten çıkar!” diyecek. Peygamber efendimiz de gidip sırattan cehenneme düşmüş, kalbinde arpa tanesi kadar iman bulunan ümmetini ateşten çekip alacak.”

Türlü türlü güzelliklerin bulunduğu ve ebedi kalacağımız yer olan cennet hakkında Bediüzzaman Hazretleri Risale-i Nur külliyatında: “Ne göz görmüş, ne kulak işitmiş, ne kalb-i beşere hutur etmiştir.”[39] diyerek tarif etmektedir.”

Cennet ve Cehennemin tarifini Cennetin güzelliklerini ve Cehennemin dehşetini tarif eden ayet ve hadislere havalede ederek şunları söyleyip yazımı hitama erdirmek istiyorum:

“Elbette en bahtiyar odur ki: Dünya için âhireti unutmasın, âhiretini dünyaya feda etmesin, hayat-ı ebdediyesini hayat-ı dünyeviye için bozmasın, malayani şeylerle ömrünü telef etmesin, kendini misafir telakki edip misafirhane sahibinin emirlerine göre hareket etsin, selâmetle kabir kapısını açıp saadet-i ebediyeye girsin.”[40]

Evet, önümüzde uzun ve meşakkatli bir yol var. Bu yolda başımıza gelecekler ayet ve hadislerde açıkça haber verilmiş. Bu yazıyı yazarken de ayet ve hadislerin meallerinde anlatılanları, kaynağını göstererek, kendi ifadelerimle aktarmaya çalıştım. Salih amel işleyip Allah’ın razı olduğu bir hayat geçirirsek bu yolculukta sıkıntı yaşamadan geçip gidecek ve neticesi Cennet olacak inşallah. Yok, eğer asiliğimizde ısrarcı olur, Rabbimizin emir ve yasaklarına riayet etmez, günahlarımıza tövbe etmezsek çok sıkıntı yaşayacağımız ve neticesi Cehennem olan bir yolculuk bizi bekliyor.

Rabbim bizleri ölmeden evvel uyanan, tövbe eden ve salih ameller yapan, razı olacağı kullarından olmayı nasip etsin.  

Rabbim, ism-i azam hürmetine ve Habib-i Ekrem, Fahr-i Âlem, Hâtem-ül Enbiya, Şefîu’-l Müznibîn, Hazreti Muhammed aleyhisselatüvesselamın hürmetine bizleri ölüm ânındaki sıkıntıdan ve azaptan korusun! Azrail aleyhisselama ruhumuzu iman ile kolaylıkla teslim etmeyi nasip etsin! Bizlere şehidlerden olmayı nasip etsin! Münker ve Nekir melekleriyle olan sorgumuzu kolay etsin! Kabrimizi cennet bahçelerinden bir bahçe etsin! Arkamızdan amel defterimizi açık bırakacak sadaka-i cariye bırakmayı nasip etsin! Mahşer meydanında Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed aleyhisselatüvesselamın Livâü’l-Hamd sancağı altında gölgelendirsin! Hesabımızı kolay etsin! Üzerimizde hakkı olanlar ile dünyada helalleşmeyi nasip etsin! Amel defterimiz sağ elimize verilsin! Mizanda sevaplarımız günahlarımızdan daha ağır gelsin! Sırattan göz açıp kapayıncaya kadar hızlıca ve kolaylıkla geçirsin! Kevser’den içmek nasip olsun! Hesaba çekilmeden Peygamber efendimiz ile beraber cennete girecek olan kullar arasına bizleri de katsın! Bizleri cennette sevdiklerimizle buluştursun! Peygamber efendimize ve tüm peygamberler ile onlardan sonra gelmiş tüm salihlerle görüşmek ve onlara komşu olmak nasip olsun! Cennette rüyete mazhar olmak nasip olsun! Âmin! Âmin! Âmin!

Selâm ve duâ ile.

Halil İbrahim DEDE

30/01/2021 – Çorlu

[1] er-Rahmân, 26

[2] el-Enbiyâ, 35

[3] İhyâu Ulûmid’d-Dîn Cilt:8

[4] Bakınız: İhyâu Ulûmid’d-Dîn Cilt:8

[5] İbn Ebi’d-Dünya

[6] İhyâu Ulûmid’d-Dîn Cilt:8

[7] İhyâu Ulûmid’d-Dîn Cilt:8

[8] Bakınız: Suyûtî, s.175

[9] Suyûtî, s.175

[10] Bakınız: Buhari 1/243, 3/1260, 1294, Müslim 905/11, 2870/70, Malik Muvatta 1/188, 189, İbni Hibban 3120, Ebu Davud 4753, Terğib ve Terhib 7/67, 77, Nesei 2059, 2075, İbni Mace 4269, 4271, Ahmed bin Hanbel 4/287, 288, No: 17803, 18559 18733, 18815, Hâkim 1/37, 40, Tayalisi 753, Acurri eş-Şeria 367, 370, Albânî Cenaiz 199

[11] Buhari, Rikâk 42

[12] Tirmizi, Zühd:59

[13] Dârimi, Mukaddime, 46

[14] Hâkka Sûresi 13-16. ayetler

[15] Müslim: 854

[16] Bakınız: Tirmizî, Menâkıb, 1, Tefsir, 18; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 1/282

[17] Bakınız: İsrâ 17/52; Mü’minûn 23/112-113; Nâziât 79/46

[18] Bakınız: Buhârî, Rikak 44; Müslim, Münâfikîn 28

[19] Bakınız: Tirmizî, Tefsir, Abese, (3329).

[20] Buhârî, Ezân 36, Zekât 16, Rikak 24, Hudûd 19; Müslim, Zekât 91, Birr 37; Tirmizî, Zühd 53; Nesâî, Kudât 2

[21] İsrâ Sûresi(17) 14. Ayet

[22] Bakınız: Hâkka Suresi – 19-24

[23] Bakınız: Hâkka Suresi – 25-29

[24] Bakınız: Hicr 15/92-93

[25] Bknz. Yâsîn 36/65, Fussilet 41/20

[26] Bknz. Tirmizî, Sıfatü’l-kıyâme, 1

[27] Bknz. Secde 32/18; Sâd 38/28

[28] Bknz. Buhârî, Zekât 10, Rikak 39, Tevhid 24, 36; Müslim, Zekât 67; Tirmizî, Kıyamet 1; İbni Mâce, Mukaddime 13, Zekât 28; Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 236

[29] Bknz. Buhârî, İlim 36; Müslim, Cennet 79; Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI, 47, 91, 108

[30] Bakınız: Zelzele  99/7-8.

[31] Müslim, Birr 60; Tirmizî, Kıyâmet 2.

[32] Bakınız: Enbiyâ  21/47.

[33] Bakınız: A’râf 7/8-9; Mü’minûn 23/102-103; Kâri’a 101/8-9.

[34] Bakınız: Buhârî, Daavât 65, Eymân 19, Tevhîd 58; Müslim, Zikr 31. (2694); Tirmizî Daavât 61, (3463)

[35] Bakınız: Tirmizî, Birr 62, (2003 2004); Ebu Davûd, Edeb 8, (4799).

[36] Bakınız: Buhârî, Rikak 52, Ezan 129, Tevhid 24; Müslim, İman 299, (182); Tirmizî, Cennet 20, (2560)

[37] Bakınız: Buhârî, Müslim, Tirmizi’den naklen Mansur Ali Nasıf, Tâc, V, 394-39.

[38] Bakınız: Buhari, Tevhid 36, 19, 37; Müslim, İman 322

[39] Risale-i Nur Küliyatı, Onuncu Söz, Altıncı Hakikat, Sekizinci Esas

[40] Risale-i Nur Küliyatı, On Altıcı Mektub, Beşinci Nokta, Beşinci Mesele

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: