Genç kardeşlerime

 Ben de sizin gibi gül bahçelerinden geçtim kardeşlerim.

 Ben de gördüm o güllerin eşsiz güzelliklerini, güneşin sıcaklığını tenimde hissettim adeta.    

 Bir rüya gibiydi her şey.

 Gerçek olamayacak kadar güzel bir rüya.

 Ama dedim ya, rüyaydı.

 Aslında sadece 15-20 saniyeden oluşan bir hayaldi her şey.

 Uyanışım ise korkunçtu.

 Gerçeklerin yüzüme vuruşu, çok acı oldu.

 Bana eşsiz bir güzellikte gösterilen bahçenin dikenlerle dolu olduğunu fark ettiğimde her yerim kan revan içindeydi.

 Ben de, sizler gibi tattım güllerin diken acısını.

 Ne kadar zor biliyorum.

 Canın yanar, kalbin kanar da bir ah diyemezsin kimseye.

 Ben de düştüm o karanlık kuyulara.

 Çıkmak için çabaladım mı bilmiyorum, hatırlamıyorum.

Ama her seferinde bıçağın kemiğime nasıl dayandığını hala hissedebiliyorum.

 Ben de girdim bana doğrusu ‘oymuş’ gibi gösterilen yollara.

 Başka yol yok sandım.

Sandım ki tek yol bu.

Tek yol benim karanlıkta kalmam, ucu olmayan dipsiz bir kuyuya mahkum olmam…

 Sonra karşıma O çıktı.

 Bir sabah uyandım, bir sürü hediye paketiyle yanımdaydı.

 Hepsini açtım hediyelerin.

 O kadar güzellerdi ki.

 Ama yine de karşılık veremedim sevgisine.

Yaralarımı sarmakla meşguldüm çünkü.

Sonra bir gün ağlarken, yine bir sürü hediyeyle benim yanımda olduğunu fark ettim.

Kendimi ne zaman kötü hissetsem yanımda oluyordu. Beni hiçbir neden olmadan, karşılıksız seviyordu ve bir gün O’na dönmemi bekliyordu.

İhtiyaçlarımı daha ben demeden önüme getiriyor, beni hiç terk etmeyeceğini ve bana herkesten yakın olduğunu söylüyordu.

Düşünsenize, ben bedbaht bir haldeydim, yaralarımı herkesten gizlemeye çalışıyordum O ise bana yaralarımın şifasıyla geliyordu.

 Bunca yaptığı iyiliğe kayıtsız kalamadım ve ben de O’nu tanımaya başladım.

 Tanıdıkça tanımak istiyordum.

 Tanıdıkça huzur doluyordu içim.

 Tanıdıkça yaşama dönmeye başladım.

 Ailem bile fark etmişti bendeki değişikliği. Eskisi gibi içime kapanık olmadığımı, etrafa neşe   saçtığımı söylüyorlardı.

 Sahi, o kadar belli oluyor muydu diyordum içimden.

 İç huzurum dışıma da yansımıştı.

 Ben, mutlu ve huzur dolu olduğum gibi etrafımdakilere de huzur dağıtıyordum.

 Ve bunun tek sebebi O’ydu.

 O’nu tanımak, sadece O’nu sevmek, O’na aşık olmak ve sadece O’nun için yaşamaktı.

************************

Yalnız değilsiniz kardeşlerim.

 Etrafınızda binlerce insan, kendi dipsiz kuyusunda zindan hayatı yaşıyor.

 Etrafınızda binlerce insan, her gün o bahçelere girip kan revan içinde geri çıkıyor.

Ben sevgiyi ve aşkı O’ndan başkasına vermiş birisi olarak ne kadar acı çektiğimi anlatamam.

Sizler de anlatamazsınız biliyorum.

İç sıkıntısı değil mi?

İşte, ben o geçmek bilmeyen iç sıkıntısını O’na yönelerek giderebildim sadece.

O’nun benim yanımda olduğunun idrakine vararak huzuru bulabildim.

İdrakine vararak diyorum, çünkü aslında O her zaman ve hep oradaydı.

Her sabah bir sürü hediyeyle O’na yönelmemi bekliyordu.

Ben solmuş ve kimseye faydası olmayan, ölmek üzere olan bir çiçektim.

O’nunla hayat buldum.

O’nunla güneşe yüzümü yeniden dönebildim.

Belki sizlere de bir faydam olur düşüncesiyle bunları yazma gereği duydum.

Belki O, benden biraz dahi olsa razı olur umuduyla.

Yalnız değilsiniz.

Çünkü O, her zaman sizinle.

Siz de O’nunla kalın…

Tuğba Talay