Gençlik ve Evlilik

Geçen hafta Çarşamba günü (24.4.2013), Bolu- Gerede’de yaşayan araştırmacı-yazar Yusuf Özcan vefat etti ve ertesi gün büyük bir cemaatle namazı kılınarak defnedildi. Bazı milletvekilleriyle birlikte  İstanbul milletvekili ve eski dahiliye vekili İdris Naim Şahin de, 25.4.2013 tarihinde Gerede’ye bu cenaze namazına katılmak için gelenler arasındaydı

Yusuf Özcan 1948’de Ayancık’ta doğdu. Doğum yeri olan Büyükdüz köyünde İlkokulu bitirdikten sonra (1959), memleketinde beş yıl müddetle çiftçilik ve işçilikle meşgul oldu. 1971’de Düzce İmam-Hatip Okulu’ndan, 1975’te İstanbul Yüksek İslâm  Enstitüsü’nden mezun oldu. 1975–1976 öğretim yılında Rize-Fındıklı Lisesi’nde din dersleri öğretmenliği yaptı. Kırklareli’nde yedek subay olarak askerliğini tamamladıktan sonra, 1978–1983 yıllarında Kırkağaç İmam-Hatip Lisesi’nde meslek dersleri öğretmeni olarak görev yaptı. 1983–1999 yıllarında Gerede İmam-Hatip Lisesi’nde devam eden öğretmenlik hayatından sonra, kitap çalışmalarına daha geniş zaman ayırabilmek için, emeklilik hakkını elde ettiği yıl emekliye ayrıldı. İkamet ettiği Gerede’de 185m2 lik dairesinde sekiz bin ciltlik özel kütüphanesi vardı ve temel kaynakları inceleyip en doğrusunu araştırarak kitap hazırlamağa çalışmaktaydı.

Buna rağmen, çok sayıda kitabı yoktu. Onun kitap hazırlamaktaki hedefi, gençliğe hayat rehberi olabilecek eserler verebilmekti. Sadece namaz ve evlilik mevzuunda, gençliğe en iyi rehber olabilecek kitapları hazırlayabilmek için her birinin üzerinde on yıl çalışarak hazırladığı “Gençlik ve Namaz” ile ”Gençlik ve Evlilik)” (Evlilik Rehberi) adlarındaki iki mühim kitabının Türdav Yayınevi tarafından yıllardır yeni baskıları yapılmaktaydı.

İçinde bulunduğumuz âhirzamanın dehşetli şartları içerisinde gençliğin ifsadına çalışan şer güçler gayelerine erişebilmek için çeşitli vasıtaları kullanırlarken, bunlara karşı o da “Gençlik ve Namaz” ile “Gençlik ve Evlilik” (Evlilik Rehberi) adlarındaki iki mühim kitabı ile, kırk yıldır gençliğin manen tahribini önlemeğe ve onlara faydalı olmağa çalışıyordu.

Yakın zamanda medyada yer alan bir habere göre, halen nüfusu 76 milyon olan Türkiye’de evlenmek çağında olanların nüfusu 19 milyondur ve bunların 5 milyonu evlidir. Geri kalan 14 milyonda her iki cinsiyettekilerin sayısının eşit olduğu farzedilse, evlenme çağında 7 milyon erkek ve 7 milyon da kız bulunmaktadır. Evlilik için bunlar birbirlerini nasıl seçeceklerdir?

Yusuf Özcan’ın “Gençlik ve Evlilik” (Evlilik Rehberi) adındaki kitabının 116-120 sayfalarında, buna da cevap veren bir kısım şöyledir:

“……………….

Aşk ve sevgi:

Evlilikte karşılıklı sevgiye şiddetle ihtiyaç olduğundan, evlenmeden önce görüşüp tanışmakla, ikisi arasında lüzûmlu olan sevgi ve arzunun doğması temin edilir. Şüphesiz ki bu sevginin, aşk derecesinde olmasına hâcet yoktur. Ama iyi niyete bağlı olan aşk da aslında güzeldir. Yeter ki aşk ve sevgi, akıl ve irâdenin kontrolünden çıkmasın, sâhibini iyiliğe ve olgunluğa sevketsin. Marazi olmayıp sıhhatli hâliyle firkatten vuslata eren tabiî aşk, hasret ve heyecanını kaybeder, muhabbet ve sükûnetle devam eder. Ama âşık olan gençler, normal şartları ve imkânları lüzûmundan fazla zorlamamalı, gerekli teşebbüsler dışında mutlaka sevdiğine kavuşmak arzusuyla, yersiz mâceralar peşine düşmemelidir. Kişinin kendisi için kimin daha hayırlı olacağı bilinemeyeceği gibi, kısmetten öte de bir şey ele geçmez. Âşık olan, sevdiğiyle evlenmeyi aşkının vazgeçilmez şartı ve gayesi olarak kabûl etmemeli, kavuşma imkânı bulunmayınca, ayrılığa katlanmak da âşığın vasfından olmalıdır. Maksadına ulaşamayan âşık, isyan ve nefretten uzak kalmalı; sabır ve şefkatle kaderine râzı olmalıdır. Her şeyin hayırlısını en iyi bilen Allah’tır. Hasretine sabreden nâmuslu âşık, bunun sevâbına kavuşacağı gibi, belki ileride kendine daha münâsip bir çehreyle karşılaşacaktır… Bir hadîs-i şerîfte şöyle buyurulmuştur:

“Kim âşık olur, iffetini koruyup aşkını gizleyerek ölürse, şehid olarak ölür” (26).

Evet, evlenme teşebbüsünde olanların, elverişli ve meşrû şartlar altında, harama kaçmayacak şekilde görüşmeleri, konuşup tanışmaları uygundur (27). Fakat nikâhlanmadan önce -sözlü veya nişanlı da olsa- kızın üstü-başı açık olarak görüşmek, onunla elele tutuşmak, tenhalarda başbaşa buluşup dolaşmak (flört etmek) câiz değildir. Böylesi, hem bu devredeki gençler için pek zararlı, hem İslâmiyette haramdır…

Birbirinin huy ve ahlâkını, bilinmesi gereken çeşitli hâllerini tanımak isteyen gelin ve dâmat namzetleri, bu vasıfları da, komşu ve yakınları aracılığıyla öğrenebilirler. Şahsiyeti ve âile çevresi meçhul yabancı kimselerle, yeteri kadar tanışmadan evlenmekten sakınmalı; âile çevresiyle iyiliği bilinen, tanışık kimselerden evlenmeyi tercih etmelidir.

Eş seçimi:

Şunu da unutmamalı ki, ana-babanın evlâdı için beğenip seçtiği namzetler, genellikle gençlerin sâdece kendi hevesleriyle seçtiği fakat ebeveynin hoş görmediği adaylardan iyi çıkmaktadır. Gençlerin, beğenmedikleri bir kimseyle istemeyerek evlendirilmesi, elbette doğru değildir. Onların rızâsı alınmadıkça, bu evlendirme câiz olmaz. Lâkin, ana-babanın hiç hoşlanmadığı kimselerle, illâ ki evlenmeye kalkışmak da hiç iyi değildir. Gerçi yaşı, fikri ve kültürü elverişli gençleri, mümkün olduğu kadar kendi tercihlerinde serbest bırakmak gerekir. Bununla birlikte en münâsibi hem evlenecek gencin, hem onun büyüklerinin uygun bulduğu, evlâd ve ebeveyn (ana-baba) arasında müştereken tasvib edilen kimsenin seçilmesidir. Babanın tercihi başka ananınki de başka olur, üçüncü bir tercih bulunmayıp evlâd da ikisinden birini seçme durumunda kalırsa, ikisi de aynı seviyede görülüyorsa, babanın münâsip gördüğünü tercih etmek düşer.

Sefâhete ve maddî menfaatlere düşkün olmayan anlayışlı ana-babalar, ekseriyetle evlâdı için daha uygun kimseyi seçebilmektedirler. Gençler ise, daha çok hissî düşündüklerinden, evlenme hususunda tek başlarına karar verip tercih yaparken, çeşitli hatalara düşebiliyorlar. Şu halde en iyisi, evlâd ve ebeveynin -yahut o makamdaki büyüklerin- müşterek tercihidir. Zira gençler, ekseriyetle aşk ve sevgi rüzgârına kapıldıkları zaman, birçok gerçekleri görmekten uzak kalıyorlar. Halbuki çok sevip büyük hayâllerle evlenen kimse, eşinde aradığını bulamayınca, hayâl kırıklığına uğrayıp sarsılabilir.

* * *

Evlenme teklifi:

Prensip olarak erkek tarafı, kız tarafına evlenme teklifinde bulunur. Fakat böyle olması şart değildir, önce kız tarafı da teklifte bulunabilir. Evlenecek olanlar, bizzat kendileri teklif ve istekte bulunabilecekleri gibi, büyükleri vâsıtasıyla da teklif yapılır. Asıl uygun olan da budur. Esasen bu konularda kesin bir kayda bağlanmadan, örf ve âdetlere itibar etmek daha güzeldir. Ancak başka bir kimsenin istediği kıza, o kimse vazgeçmedikçe veya onun rızâsı alınmadıkça, bile bile evlenme teklifinde bulunmak câiz değildir. Resûl-i Ekrem (Aleyhisselâm) bizi bundan menetmiştir:

“Bir kimse, mü’min kardeşinin sözlüsü üzerine evlenme teklifinde bulunmasın. Ancak birinci tâlib vazgeçmişse veya ona müsâade ederse başka” (28).

(Boşanmış veya kocası ölmüş kadına henüz iddet zamanı içinde -çıtlatma sûretinde değil de- açıkça evlenme teklifinde bulunmak câiz değildir (29). Nişanlı kızı, lüzûmundan fazla bekletmek de doğru değildir. Ya müsâit vaktinde evlenmeli veya evlenme imkânı yoksa, nişandan vazgeçip serbest bırakılmalıdır).

Mehir hakkı:

Mehir, evlenen kadının hakkı olan mal veya paradır. Bunun azı veya çoğu için, kat’î bir sınır yoktur. Herkesin hâline ve imkânına göre değişebilir. Evlenmeden önce peşin verilebileceği gibi, evlendikten sonra da verilebilir. Erkeğin, evlendiği kadına mehrini ödemesi vâcibdir. Mehir ve geline verilen hediyeler, kadının öz hakkıdır ve onun rızâsı olmadan kimse onu alamaz ve harcayamaz. Kız taraflarının, kıza verilmeden kendi hesaplarına, “başlık” veya “süt hakkı” nâmıyla erkek tarafından -hediye hâricinde- bir şeyler isteyip alması câiz değildir. Gereğinden fazla mehir teklif ederek, evlenmeyi zorlaştırmaktan sakınmalıdır. Hz. Peygamberimiz şöyle buyurur:

“Nikâhın (mehrin) hayırlısı, hafif olanıdır” (30).

(Birçok zararları görülen “başlık” âdetinin ortadan kalkması ve evlenen kızın da lâyık olduğu nikâh bedeline kavuşması, ancak “mehir” esaslarının iyi uygulanmasıyla mümkün olabilir… Mehir hakkında genişçe bilgi, üçüncü kısımda verilmiştir).

——————————

(26) Feyzu’l-Kadîr, 11/5910 (Hd. 8852-53); Keşfü’l-Hafâ, 2/234 (Hd. 2536); İbnü’l-Kayyim -ve bâzıları- bu rivâyeti şiddetle tenkîd etmektedir. Fakat bu hadîs aslında uydurma değil, zayıf hadîs olarak sâbittir. (Zâdü’l-Meâd, Beyrut-1987, 4/275 vd. dipnot açıklaması).

(27) Mektuplaşmaya gelince: Nâmahrem nişanlılar arasında, evli eşlere mahsus mahrem konuşma ve görüşmeler sakıncalı olduğu gibi, böyle mahrem ifâdelerle yazışmalar da câiz olmaz… Mektuplaşmak lüzûm ederse, ciddî bir üslûpla olması gerekir. Telefon ve internet de böyledir.

(28) Buhârî, Müsnedü Ahmed, Nesâî; İbn Teymiyye: el-Münteka, 2/496 (Hd. 3425-26).

(29) S. el-Bakara, 235.

(30) Ebû Dâvud, 2/408 (K. en-Nikâh, 32/2117).”

 ———-

Yusuf Özcan’ın “Gençlik ve Evlilik” (Evlilik Rehberi) adındaki kitabının 116-120 sayfalarından yapılan bu iktibasta bilhassa dikkat çeken hususlardan biri “Eş seçimi” başlığı altındaki, gençlerin eş seçimine nasıl karar verecekleri ile ilgili olarak söyledikleridir.

Halk dilinde çok yaygın olarak kullanılan “Kendi kendine gelin-güvey olmak” deyimi de, gençlerin eş seçimine -ailelerinin rızasını almadan- sadece kendilerinin karar vermemesi gerektiğine dikkat çekmektedir.

Risale-i Nur Külliyâtında yer alan ifadelerinin değeri zamanla daha iyi anlaşılan Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur talebesi erkeklere eş seçimi ile ilgili verdiği ölçü de, onun kâinat çapında en ehemmiyetli olan iman davası ile uyum halindedir: “Eğer hizmet-i Kur’aniye ve imaniyede yardımcı bir hanım bulsa alır. Hizmetine zarar vermez. Lillahilhamd bu neviden çok Nur talebeleri var, zevceleri onlardan geri kalmıyorlar. Belki kadınlardaki şefkatten gelen ücretsiz fıtrî kahramanlık ve hakikî ihlas cihetiyle zevcinden daha ileri gidebilir. Nur talebelerinin yetişmiş kısımlarından ekserisi evlenmişler, bu sünneti yerine getirmişlerdir. Risale-i Nur onlara der ki: Haneniz bir küçük Medrese-i Nuriye, bir mekteb-i irfan olsun ki; bu sünnet tam yerine gelsin. Sünnet-i seniyenin meyvesi olan çocuklar âhirette size şefaatçı olsunlar. Dünyada da iman dersini alıp size hakikî evlâd olsunlar. Yoksa bu otuz senede kısmen olduğu gibi, o çocuklara yalnız terbiye-i medeniye verilse, bir cihette o çocuklar dünyada faidesiz ve âhirette davacı olarak “Ne için imanımı kurtarmadınız?” diyeceklerinden peder ve vâlidelerini mahzun etmek, sünnet-i seniyenin hikmetine münafî olur.”

Risale-i Nur talebesi genç erkeklerin bir kısmının da belki hissiyatlarını ön planda tutarak gereğince dikkat edip eş seçimlerinde uygulayamadıkları söylenebilecek, Bediüzzaman’ın Risale-i Nur eserlerinde telkin ettiği, evlenmek için eş  seçiminde birinci derecede önem verilmesi gereken ölçü, yukarıda nakledilen bir tek cümle ile de özetlenecek olursa şöyledir: “Zevcinden geri kalmayacak şekilde hizmet-i Kur’aniye ve imaniyede ona yardımcı olabilecek, çok sayıdaki Nur talebesi hanımlardan birisiyle evlenmek.”

Prof. Dr. Mustafa Nutku

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: