Gerçek Müslüman Neden Ölümden Korkmaz?

Kur’ân ve Hadis, bizi sürekli olarak ölüm gerçeğiyle yüz yüze getirir. Birçok âyet-i kerime, dünya hayatına, kıyamet günüyle kıyaslandığında, günün bir saati veya en fazla bir gün kadar süre biçmiştir. Resulullahın (a.s.m.) hadis-i şerifleri de dünya hayatının kısalığına ve ölümün bize yakınlığına dair uyarılarla doludur.

Kur’ân’dan ve Hadisten süzülen Risale-i Nur ise her ikisinin bu özelliğini bir ayna gibi yansıtır.

Küçük Sözler’den itibaren Külliyatın hemen her tarafında, okuyucu kendisini ölüm gerçeği karşısında bulur. Hattâ, ölümden en uzak tevehhüm edilen gençlik yıllarını dahi Bediüzzaman ölüme uzak görmez ve göstermez; ziyaretine gelen gençlere hitaben yaptığı dersine “Sizdeki gençlik kat’iyyen gidecek” ikazıyla başlar.

***

Şu kadar var ki, Risale-i Nur’un insanı ölümle yüzleştirmesi demek, ölümle dehşete düşürmesi demek değildir. Bu bir gerçekle yüzleşmek, dünyaya geliş hikmetimizi keşfetmek ve seyahatimizin bundan sonraki kısmı için hazırlık yapmak demektir. Bu hazırlık ise, dünya hayatının tadını kaçıran bir hazırlık değildir; bilâkis, burada Yer ve Gökler Rabbinin aziz bir misafiri olarak bulunmanın ve her an Onun gözetimi altında yaşamanın şuuruna ermek demektir. Bu şuura eren insanlar için artık ölüm bir kavuşmadan ve daha güzel bir âleme geçişten başka birşey değildir.

Risale-i Nur ile tanışan bir kimsenin hayatına ilk olarak giren gerçeklerden birinin ölüm gerçeği olması işte bu sebepledir. Fakat ölüm gerçeğinin imanla beraber girdiği yerden ölüm korkusu çıkar, gider.

Kabir kapısına gülerek giriniz” der Risale-i Nur şakirtlerine.

Ve şakirtler gülerek girerler.

***

Risale-i Nur’un insanlara ne kadara güçlü bir tahkikî iman kazandırdığını gösteren en canlı şahit, şakirtlerinin ölüm karşısındaki tavırlarıdır.

Ondan dersini alan bir Nur talebesi, idam tehdidiyle yargılanırken bile kendini kurtarmak için savunma yapmak şöyle dursun, sehpaya “Allah Allah!” diyerek koşmaktan bahseder, kurşuna dizildiği takdirde akacak kanının “Risale-i Nur” yazmasını niyaz eder.

Ölümün hakikatini Risalelerden ders alan bir talebe, henüz gencecik yaşındayken ölümle karşılaşacak olsa, “Daha yaşanacak yıllarım vardı” diye hayıflanmaksızın geçiverir öbür tarafa – tıpkı bir odadan diğerine geçer gibi.

Risale-i Nur’un dersleriyle haşir neşir olan anne ve babalar, hayatının baharında toprağa verdikleri evlâdı için teselliye ihtiyaç bile duymazlar da kendilerini taziyeye gelenleri teselli ederler.

Daha geçen gün yaşamadık mı en son nümunesini bunların?

http://www.nurnet.org/gencecik-delikanli-namaz-diye-diye-vefat-etti/

***

Ölüm, Risale-i Nur’un verdiği en önemli bir ders olduğu gibi, Risale-i Nur derslerinin insanlar üzerindeki tesirine şahitlik eden en önemli bir göstergedir. Eğer bir eser insanları ölümle barıştırıyor ve hayatlarının her ânında ölüme hazır hale getirebiliyorsa, onun tesiri ve gücü hakkında tartışmak abes olur. Risale-i Nur’un hakkaniyetine ve şu zamanın yaraları için en tesirli devâ olduğuna dair başka hiçbir delil olmasaydı, sadece şu manzaraya bakmak ve onun insanları Rabbine kavuşmaya nasıl hazır ve hattâ müştak hale getirdiğini görmek yeterli olurdu.

Yine de zaman zaman bazı nâdânların çeşitli bahaneler üreterek Risale-i Nur’a sataşmaları yüzünden “Acaba bunların ithamlarında bir hakikat payı var mı?” diye vesveseye kapılanlar olursa, onlara yapılacak tavsiye de şundan ibarettir:

Satırlardaki iman hakikatlerinin Risale-i Nur dersleriyle nasıl yaşanan bir hayata dönüştüğünü görsünler ve muarızlarına şu soruyu sorsunlar:

Bu kadar çok insanı birkaç dersiyle birer iman kahramanı yapan başka bir eser biliyor musunuz?

www.yazarumitsimsek.com