Gerçek Risale-i Nur Talebelerini Nasıl Anlarız?

Bir zamanlar “Nur cemaati” denince Risale-i Nur okuyan ve Risale-i Nur’un hizmet tarzını uygulayan homojen bir topluluk akla gelirdi. Şimdi ise, bu tabir, insanların hatırına birbirinden çok farklı grupları getiriyor. Çünkü adı Risale-i Nur ile beraber anılan cemaatlerin bu eserlerle olan ilişkileri birbirinden çok farklı şekil ve seviyelerde ortaya çıkıyor. Bu kargaşada ise kimin gerçekten Nur cemaati olduğu, kimin bu unvan altında başka tür faaliyetler icra ettiği konusu herkes tarafından kolayca anlaşılamıyor. Bununla beraber, bahsi geçen toplulukların Risale-i Nur’a yaklaşım tarzı ve ona hangi seviyede rol biçtikleri dikkate alındığında, bunlardan hangilerinin Nur cemaati olarak anlaşılabileceğini belirlemek hiç de zor olmayacaktır.

Risale-i Nur ile ilgisi bulunan kişi ve toplulukları üç sınıfta toplayabiliriz:

  1. Risale-i Nur cemaatleri / Nur talebeleri / Nurcular: Bunlar, hizmet metodu olarak bütünüyle Nur Risalelerinde belirlenmiş esasları benimseyen kişi ve topluluklardır. Bunların hiyerarşisinde en üst noktayı — tabii ki Kur’ân ve Sünnetten sonra — Risale-i Nur işgal eder. Referanslar doğrudan doğruya Risale-i Nur’dan ve Üstad Bediüzzaman’ın tatbikatından alınır. Her ne kadar bu şemsiye altında muhtelif cemaatler faaliyet gösteriyor olsa da, bunların her biri Bediüzzaman’ın hizmetinde bulunarak Risale-i Nur hizmetini bizzat ondan ders almış kimselere dayanmaktadır.
  2. Risale-i Nur okuyan cemaatler: Kendilerine ait bir hizmet tarzına ve kendi hiyerarşisine sahip olan cemaatlerdir. Risale-i Nur’dan istifade etmekle birlikte, bu konuda bir iddiaları olmadığı için, Nur cemaatleriyle karıştırılmazlar ve onlarla herhangi bir ihtilâfları da bulunmaz.
  3. Risale-i Nur’u kullanan cemaatler / kişiler / topluluklar: Bunlar genellikle prim yaptığı zaman Risale-i Nur’a sahip çıkan, fatura istediği zaman da ondan uzak görünmeyi tercih eden kişi ve topluluklardır. Hiyerarşinin tepe noktasında her türlü kusurdan ve hatâdan münezzeh olduğu farz edilen kişiler bulunur; o kişilerin Risale-i Nur ile, hattâ zaman zaman Kur’ân ve Sünnetle açıkça çatışan söz ve eylemleri bile tereddütsüzce cemaat tarafından benimsenir ve diğer kaynaklar ona tâbi kılınacak şekilde tevil edilir. Gerçekte bunları Risale-i Nur cemaatlerinden ayırt etmek çok kolaydır: Kamuoyunda her ne kadar Risale-i Nur ile ilgili görünse de, bir cemaat eğer kendisine referans olarak bu eserleri değil de bir şahsı benimsemiş ve onu tartışılmaz bir değer olarak kabul etmişse, onun bir Risale-i Nur cemaati değil, Risale-i Nur’u daha başka hedefler doğrultusunda kullanan bir cemaat olduğunu söyleyebilirsiniz.

***

Bir başka ölçü:

Eğer bir topluluğun gerçek bir Nur cemaati olup olmadığını anlamak istiyorsanız, o topluluğun neyle uğraştığına, neyi dert ettiğine, neyin uğrunda savaştığına bakın. Bu son derece basit ve basitliği nisbetinde de şaşmayan ve şaşırtmayan bir ölçüdür.

Risale-i Nur talebeleri sadece iman hizmeti verirler. Onların bütün gayreti, ehl-i imanın imanlarını şüphe ve vesveselerden kurtarmak, insanlara ebedî hayatlarını kazandıracak bir imanı Risale-i Nur ile ders vermektir. Hayatının her ânı en amansız düşmanların tarassutu altında yaşanmış Bediüzzaman Hazretleri ile talebeleri bu konuda nice zorlu imtihanlardan geçmiş ve insanlara Allah rızası için iman hizmeti vermekten başka ne maddî, ne manevî, ne dünyevî, ne uhrevî hiçbir gaye peşinde olmadıklarını  bütün cihana karşı defalarca ispat etmişlerdir. Mektuplarındaki mükerrer ve şiddetli ikazları, Bediüzzaman’ın bu konudaki hassasiyetinin hiçbir şeyle kıyas edilemeyecek bir seviyede bulunduğunu açıkça göstermektedir.

Risale-i Nur vasıtasıyla Kur’ân’a hizmeti gaye edinmiş ve Bediüzzaman’ın mirasını hayatlarının en aziz varlığı olarak benimsemiş olan Risale-i Nur talebeleri, o gün bu gündür, Risale-i Nur hizmetini bu hassas ölçüler içinde devam ettirmişler, zamanın değişen şartlarına rağmen bu değişmez esaslara sadık kalmışlar ve ellerindeki bu kudsî emaneti maddî veya manevî hiçbir şeye âlet etmemişlerdir. Risale-i Nur’un bugün yurt içinde ve dışında milyonlarca okuyucu bulması ve bir o kadar insanın imanını kurtarması bu sayede mümkün olmuştur. Bediüzzaman’ın talebelerinden Abdullah Yeğin, Emirdağ Lâhikasındaki bir mektubunda, bu durumu baharın sessizce gelişine benzetir. Siz bu satırları okumaktayken yeryüzünün saymakla bitmeyecek kadar çok yerinde iman dersleri okunuyor; nice insan evlâdı bu eserlerle imanını kurtarıyor, dünyasını ve âhiretini aydınlatıyor. Bunların sayısını Allah’tan başka bilen yok, olması da gerekmez. Çünkü Nur talebeleri yaptıklarını sadece Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak için yaparlar.

İman hizmetinin kâinatta hiçbir şeye âlet olmaması sebebiyledir ki, Risale-i Nur cemaatleri ne dünyevî, ne de uhrevî makamların peşinde koşmazlar, siyasete girmezler, maddî veya manevî menfaat peşinde koşmazlar, zehirli yılandan kaçar gibi şan ve şöhretten kaçarlar, kadrolaşmak ve birtakım mevkileri elde etmek gibi heveslere kapılmazlar, derslerine gelen kimseler arasında hiçbir ayırım yapmazlar, onlardan hiçbir şey istemez ve onlara hiçbir şey satmaya kalkmazlar. Bunlardan herhangi birinin işlendiği bir yerde Risale-i Nur hizmetinin en temel ilkesi ihlâl edilmiş ve bu hizmet başka gayelere hizmet eder bir hale dönüşmüş demektir.

Yine de bu konuda bir tereddüt taşıyan olursa, Bediüzzaman Hazretlerinin hayatta olan talebelerinden hangisine soracak olsa, alacağı cevap onun bütün tereddütlerini izale edecektir.

Ümit Şimşek / yazarumitsimsek.com

Aynı Konuyla İlgili Çok Önemli Meşveret Notları İçin Tıklayınız.