Güneş Dünya’ya Yaklaşacak!-1

Gündelik hayatın telaşı ve dünyevileşmiş hayat, gözümüze yalancı bir gözlük takarak çevremizde olup bitenden habersiz yaşamaya mahkûm kılıyor bizi. Gerçeklere gözü kapalı hale geliyoruz.

Mesela şu göğün “güzel gözü,” “Güneş avizesine” bu ilâhi nimetlerin ve tedbirlerin gök yüzünde parıldayan apaçık deliline ibret gözü ile bakabiliyor muyuz?!

Alacakaranlığın yavaş yavaş eriyişi, ağaran tanyeri ve pembeleşen bulutlar, Güneşin haşmetli doğuşunu müjdeliyor. Aynı Güneş batarken de, kırmızıya çalan sarılardan ışıklı morlara kadar, âhenkli renk cümbüşü ile biz seyirci misafirlere Sahibi’nin izniyle gökyüzü sahifesinde harika tabloları sunar. Şehrin karmaşası ve yükselen binalar bu muhteşem tabloları örtüyor olsa da…

Güneş’i Böyle Bilmiyorduk

İnsanoğlu, Güneş’i teleskopla izlemeye başladığında fokur fokur kaynayan bir yüzey görüntüsüyle karşılaşmıştı. Güneşin bize görünen yüzü ışık küreydi, bu tabakayı kaplayan tanecikler ise birer Güneş yanar-dağlarıydı ve sayıları 4 milyonu buluyordu. Yükseklikleri ise 300 km ile 1450 km arasındaydı. Ancak ömürleri çok kısaydı: 7 veya 10 dakika.

Güneş yüzeyini anlatmak için yapacağımız her türlü benzetmede herhalde hayal gücümüz yetersiz kalırdı. Dünyadan bir milyon üçyüz bin defa büyük bir alev topu! Fokur fokur kaynayan yüzeyden yüzbinlerce km öteye fışkıran alev alev girdaplar! Sürekli çalkalanan korkunç dalgaların hükmettiği fırtınalı bir lav denizi!.. Dipten yüzeye doğru yükselen dev hortumlar!. Her saniye patlayan milyonlarca atom bombasının üretebileceği ışık ve radyasyon!..

İşte her sabah yumuşacık ışığı ile pencerelerimizi aydınlatan Güneş…

Güneşteki hidrojen ve helyum iyonları, elektron ve proton gibi gaz iyon karışımından ibaret bu kozmik çorbayı insanoğlu dünyada da kaynatmayı çok denedi. Ne yazık ki füzyon teknolojisini başaracak, kâinatın bu en verimli ve en yüksek enerjisini burada üretecek sırra hâlâ ulaşamadı. Çünkü nükleer füzyon elde etmek için atom çekirdeklerini birbirine çarptıracak enerjiye ulaşmak yeryüzünde kolayca mümkün olamamaktadır..

Hidrojen çekirdekleri pozitif elektrik yüklü olduğundan bir araya getirmeye çalıştığınızda bunlar birbirlerinden kaçınmak için olanca güçlerini harcarlar. Bunu dünyada başarmanın tek yolu çekirdeklerin birbirine çarpmasını sağlayacak kadar hızlı hareketlerini temin için hidrojeni on milyonlarca derecelerde ısıtmaktır.

Güneşin füzyon reaktörü ısının 15 milyon derece santigrat olduğu merkezde yer alır. Güneşin merkezi, dış tabakalarının ağırlığı ile dünyadaki atmosfer basıncının milyarlar katı basınca ulaşır.

Güneş Patlamaları

Güneş sadece ışın ve ısı üreten bir fabrika değil; aynı zamanda ani ve şiddetli patlamaları ile dört bir yana sürekli elektrik yüklü parçacıklar üfleyen bir makine gibi de çalışır. 1972 Ağustosunda güneş kıvılcımlarının ilk görüldüğü 130 yıldan bu yana en büyük patlamalardan birisi vuku bulmuştu. Üzerlerinde sadece uzay elbisesi olan astronotlar bu radyasyon dalgasıyla karşılaşmış olsalardı hemen öleceklerdi.

Güneşteki yoğun manyetik alanlar güneş lekelerinin oluşmasının ve bu bölgelerdeki şiddetli patlamaların ana kaynağıdır. Bu patlamalar çok şiddetli olunca Güneş maddesinin hızı, güneşin çekim alanından kurtulmak için gerekli hıza (618 km/saniye) ulaşabilir ve sonuçta ‘koronal kütle atımı’ dediğimiz olay vuku bulur. Şiddetli patlama ile güneş maddesi uzayın boşluğuna hızla yayılmaya başlar. 700-1000 km/sn’lik hızlara çıkınca da, güneş çekiminden kurtularak yüklü parçacıklardan ibaret güneş maddesi gezegenler arası yolculuğa çıkar…

Bizi asıl ilgilendiren ise dünyamızın bundan nasıl etkileneceğidir. Bu esnada dünyada olağanüstü durumlar yaşanır. Öyle ki bu olayların şiddetli olduğu dönemlerde atmosfer koruması dışında kalan uydular bozulur, dünyada ise birçok elektronik alet ya bozulur ya da bundan şiddetle etkilenir.

Şükür ki dünyamızın, bu rüzgâra karşı özel olarak tasarlandığı apaçık belli olan magnetosfer tabakası var. Bu manyetik zırh sayesinde, Güneşin kozmik radyasyon sağanakları, delici ışınlar ve öldürücü kozmik parçacıklar magnetosferin yön değiştirici etkisine takılır ve aşağı inemez.

Atmosferin, Güneş rüzgarlarına karşı bir kalkan gibi olması, bize “göğü koruyucu bir kalkan kıldık” âyetini hatırlatıyor…

Prof. Dr. Osman Çakmak – Zafer Dergisi(Temmuz-2019)

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: