Güven

1800 kişiyle yapılan bir ankette kişisel değerleriniz nelerdir sorusuna adalet, ahlak, aile, güven ve dürüstlük, en fazla verilen cevaplar arasında. Aynı kişiler ülke değerlerine adalet, ahlak, güven, saygı, huzur cevabını verdiler. Bu insanlar ülkede terör, işsizlik, cehalet, suç, şiddet ve yoksulluğun bitmesini istiyorlar.

Burada dikkatinizi çekmek istediğim bir rakam daha var. Türkiye’de 10 kişiden 9 kişi, karşımdaki insana güvenmiyorum derken, dünyanın en mutlu ülkesi Danimarka’da 10 kişiden sadece 1 kişi karşımdaki insana güvenmiyorum diyor.

O zaman mutluluğumuz güvene bağlı diyebiliriz ve güveni nasıl inşa edeceğiz? Sorusuna cevap aramalıyız. Kendine güvenen ve ebedi zanneden mağrur insan zevale mahkumdur. Bal arısı kendine güvenseydi güneşi bulamayacaktı. En ziyade kendine güvenenler Kuranın sözlerine kulaklarını tıkıyorlar oysa en muhtaç onlardır.

Burada asıl güvenilecek olanın Allah(cc) olduğunu anlıyoruz, aksini düşünsek yaşayamayız. Şoförsüz freni patlamış, son sürat bir araçta giden kişi ne düşünür? Acıktığını mı düşünecek, uykusu geldiğinimi düşünecek, elbisesini mi düşünecek, oysa saniyede 30 km hızla giden, etrafında milyonlarca gezegen bulunan dünyamızda gayet rahat ve güven içinde yolculuk yapıyoruz, her şeyi düşünüyor ve elimizden geleni yapıyoruz, çünkü kainatın sahibine güveniyoruz, her şeyi onun idare ettiğini biliyoruz. Yaratıcıya Kainatın sahibi olan Allah (cc) güvenmek onun kurallarına riayet etmemizi gerektirmektedir, zira idareci olan Allah(cc) her şeyi sebep sonuç ilişkisine bağlamıştır.

Buradan yola çıkarak… Mutlu olmak istiyorsak kendimize değil Allah’a güveneceğiz, Onu iyi tanıyıp itaat etmeli, emir ve yasaklarına uymalıyız. Burada “biz zaten Allah’ı biliyoruz oysa hiç Allah’tan haberi olmayan Danimarka en mutlu ülke” dediğinizi duyar gibiyim. O zaman kendimize şu soruyu sormalıyız

– Biz Allahı yeterince ve doğru tanıyormuyuz? Ona hakkıyla itaat ediyormuyuz?

Hazreti Muhammed (sav) ‘e müşriklerin bile en kıymetli şeylerini emanet ettiren şey İslam’a güvendi. Ona Muhammedin Emin diyorlardı. Oysa şimdi öyle mi? Son zamanlarda kıydığım nikahlarda, 10 gelin ve damattan 8’i kelimeyi şehadet dahi getiremiyorlar diyen hoca efendinin söylediklerini nereye koyalım, müslüman köyünde cinayet zanlısını bulmak için açtığımız 11 mezardan sadece 1’inin kıbleye dönük olduğunu söyleyen savcının söylediklerini nereye koyalım, müezzin abisinin son nefesinde kelimeyi şehadet getirmediğini söyleyen adamın söylediğini nereye koyalım.

Yapar gibi yapmayı bırakmalıyız, TV de seyrettiği diziyle namazı arasında seçim yapan teyzenin çözümü herşeyi anlatıyor galiba. Teyzem TV nin sesini açıp bir taraftan diziyi dinlerken, bir taraftan da namazını kılabiliyormuş.

Nobel ödülü almış fizikçi şöyle diyor;

-Herkesin annesi “öğretmen bu gün ne sordu derken benim annem bu gün öğretmene ne sordun diyordu.” Galiba kendimizi tanıtırken okuduğumuz okullardan önce anne babamızın kim olduğunu söylemeliyiz. Eğitim ailede başlar, okullarda öğretmenlerde sihirli değnek yok, öyle olduğunu zannedenler yanıldı. Sevgisiz, ilgisiz büyütüp okula gönderdiğin çocuğuna okulun, öğretmenin katacağı fazla bir şey olmadığını bil istiyorum.

Çetin Kılıç