Hak din islamiyete inanan ve inanmayanın farkı

Bu insanı bütün mahlukatın fevkine çıkaran, başındaki akıldır. O aklı isabetli yerde kullanmak için de onun sana nereden geldiğini öğrenip bilmekten geçer. O hakikati bulup kabul etmenin en kısa yolu da, insanın kendi vücudunu inceledikten sonra görecek ki, bu insanı tabiatçıların dediği gibi, aptal, sağır, kör, olan safsata tabiat yapamayacağını kesinlikle öğrenecektir.

Düşünün: 80-100 trilyon hücreden oluşan insan, bir taraftan 220.000.000 hücre diğer tarafta tek hücre. Bu tek hüce orijinal’ini bulması için çok uğraşır, ve iki hücreden tek hücre olduktan sonra bu tek hücreden insan olur:

Düşünün : Bu iş tesadüfen-rastgele oldu manasındaki tabiata nasıl havale edilebilir. Çünkü bu başka sebepten değil, yalnız, insanı hiçten yoktan yaratıp kendine daha çok bağlamak için ufak tefek bazı ibadetleri yapmaktan kurtulmak maksadıyla; bu safsatiyatı bazı ukalalar kabul edip o fikri umuma yaydılar.

Fakat Allah’ımıza ne kadar şükretsek azdır ki Bediüzzaman Said Nursi ismini taşıyan üstadımız Türkiye’mizde on dokuzuncu asırda tek parti devrinde onu 28 sene hapishaneye kapattılarsa da , hapishanede iken yanında Kur’an-ı Kerimden başka kaynak eser olmadığı halde orada çok gizli. Başka koğşta olanlarla anlaşıyorlar, buradan biri: (Sigaramı yakacağım; sizde bana bir kibrit veren yok mu?) Üstadın yazdığını, kibrit kutusuna koyup dışarıya çıkarıyorlar. Tüm külliyat yazılırken bu zorluk çekilmemişse de bu da yaşanmıştır. Evet hapishanede yazdığı Risale-i Nur eserleri sonra dünyaya dağıldı.

Evet, bu mübarek eserler dünyanın 60 diline tercüme edilip onlarında okuyup faydalanmaları için ağabeylerin büyük gayretleri oldu. Bu eserler dünyaya yayıldı. İmansızlık ve tabiatçıların putlarını bu eserler kırıp param parça etti Bunun için Allah’ımıza ne kadar şükretsek azdır. Böylece insanların çoğunu tabiatçılık fikrinden kurtardı. Tabii ki cennet adam istediği gibi cehennem de adam ister kaidesince, tabiatçılık fikrinde inat edenler olacak ama, dayandıkları olumsuz delilleri kırmak için, üstadımız 2 kere 2,  4 eder derecesinde sağlam delillerle ispat ederek tabiatçılığı kırdığı için, tabiatçıların ortaya serdikleri deliller yok oldu.

Şimdi Türkiye’mizin haline bir göz atalım. Allah’ın lütfü ile ecdad, İslamiyeti yaşamak, kendine ana gaye edindiği için Allah onlara öyle kuvvet vermiş ki: 60 küsur devlete hakim olur iken onlara İslam’ın adaletini yaydı. Zorla değil örnek olmakla İslamiyet’i yaydılar. Gençliğimde yaşadığım yerde Sırplar da vardı. Yaşlı Sırp yanında Osmanlıları ben anarken yaşlı sırp hürmetinden rükûa varır gibi eğilirdi.

Her ne kadar bizim davamızda siyaset yapmak yoktur. Ama o devirde halkımız ne kadar çektiğini görsünler. Zavallı halkımız tek partili devirde Avrupalılanın ayakları altında çiğnendi. Sonra, dininin güzel adetlerini yaşayamaz oldu. Merhum İskilipliyi onların fötr şapkası dinde nasıl yasak olduğunu anlatan kitabı yazmak yasak olduğundan ötürü; asmalarından başlayarak: Şapkayı başına takmadığı için, ve Kur’ani Kerimi okuyup ve okuttuğu için idam edilenlerin sayısı binlercedir. Bunu bu kadarla geçelim.

Müslüman bütün işlerini yaparken Allahın rızası izni var mı yok mu? Ölçüsünü nazara alarak, o işi ona göre yapar. Hanımının rahatsız etmesini tahammül etmesinden başlayarak evlatlarını, komşuları ve hiç kimsenin hakkına girmekten korktuğunu nazara alır ve ona göre davranarak, Allahın rızasını kazanmaya gayret eder. Anne babaya zulmetmek-rahatsız etmek, hanım bunların derdinden nasıl kurtuluruz: Onlar için huzur olmadığı huzur evine atmak şöyle dursun: Müslüman, her halukârda onların gönüllerini memnun etmek gayretinde olur. Çünkü Allah’ın kelamında “Vela tekul lehüma uffin.” (Anne Babanın tavır ve laflarından rahatsız olmanız şöyle dursun, onlara “üf” bile demeyin ve “Peygamberimiz a.s.m.ın. anne ve babaya itaati emreden:” Hadisi Şeriflerine uyun ve Üstadımızın: “Anne babaya isyan eden, insan bozması canavardır sözün imanı sağlam olan evlad bilir ve ona göre davranır.

Bir hadiseyi anlatmakla anne babasına müslümanın nasıl itaat ettiğini görelim; bir müslüman memlekette bir evde iki kardeş varmış. Biri dinine çok bağlı, diğeri dine lakayt imiş. O lakayt olan, öteki kardeşine, filan, filan tarlaları ben alacağım der. Kardeşi ona peki kardeşim, anne babaya sen bakacaksın, buna da peki kardeşim der ve evlerini giderler. Fakat anne babayı alan bu kardeş idare derdine düşer. Kendi kendine der “ben ve hanım için mühim değil, fakat anne ve babam aç kalmamaları için, çaresine koşmam lazım.” Çünkü mahsulat veren tarlaları kardeşi aldı. Bu kardeş bir olta ayarlar yiyeceği temin etmek için. Balık tutmaya gider. Denize oltayı atar biraz sağa sola gezinir, balık yok. Sonra tekrar, oltayı atar: Oltaya bir şey takılır. Çek, çek zar zor oltayı çıkarır.

Bakar ki üstü topraklaşmış bir şey. Temizleye temizleye bakar ki elmas imiş. Onu götürür bir kuyumcuya. Kuyumcu ona der bunu ödeyecek param yok. Sonra bir başkası da öyle der ve ilave eder, bunun değerini ancak filan yerde zengin bir kuyumcu ödeyebilir. Bu da o zengin kuyumcuya gider. Kuyumcu tartar hesaplar ve hakkını verir. Parayı eline aldıktan sonra bakar ki: 30 aded dükkân alacak kadar para. Bu beyefendi dükkanları aldıktan sonra geçim derdi biter. Bu iş onun becerisi değil. Bunun güzel ahlakını ödeyen Allah’tır.

Şimdi gözlerimizi imansız olanların haline çevirelim! İmansızın gözleri paradadır. Onun cebini parayla doldurmaktan başka derdi yoktur. O öz kardeşini bile menfaati için sever, menfaati bittiği zaman onun için kardeşlik de biter. Kafirin önünde olan ölümden ötürü, o zavallı hiç bir zaman rahat olamaz. Türkiye’mizde 80 milyar dolar parası olan bir Prof varmış. Önünde hiç şüphe götürmeyen ölüm olduğundan ötürü, öldükten sonra dirilme ve hesap gününe zavallı inanmadığı için, bir gün tabancayı kendi başına çekip kendini öldürür. İşte paranın değeri! O paranın insana gelmesinin sebebi hakikisi Allah’tır. O para müslümanın elinde büyük bir zenginliktir. Aç kalan birini doyurup çok sevap kazanabildiğin gibi; sıkıntıda olan bir müslümanı o sıkıntıdan onu, sende olan parayla kurtarabilirsin ve buna benzer iyilikleri cebindeki paranla yapabilirsin. O sendeki para onu kurtarmaya sebep olabilir.

Müslüman görünüp de dinini yaşamayanın haline bakalım: “Ya olduğun gibi görün: Ya göründüğün gibi ol kaidesince.” Bu kimsenin hali: Bir nevi münafıklıktır. İnsanın olduğu gibi görünmemesi çok tehlikelidir. Müslümanın; ana ibadeti olan namazını bile: ya cumadan cumaya veya bayramdan bayrama kılar. Bazı yerlerde hanım, “sabah namazına çocuğu kaldıralım” beyine deyince beyi: “hanım sende hiç mi merhamet yok, onun yaşı henüz 12, büyüyünce kaldırırız” der. Ama çocuğun okula gitme saatine çok dikkatli olur. Çocuğun okulu kaçırmasına katiyyen müsaade etmez. Zavallı evladına karşı Allah’tan daha fazla merhametli davranmak ister. Sonra çocuk büyüyünce namaza karşı kılma alışkanlığı olmadığı için çocuk namazı terk eder, kılmaz.

Bugün babaların ana derdi çocuk okul okuyup büyük adam olsun ki: sonra arkadaşlarım beni görünce aha işte bu onun çocuğu. Çok büyük adam prof oldu şerefini kazanmak. Bunun gibi zavallı babaların derdine ben çok üzülürüm, onun gelecekteki o acı hesap günündeki haline. Hele kızı ile hiç ilgilenmez. Kızı 14-15 yaşında oldu mu, baş örtüsüz olması, kolları bacakları görünmesi bu babanın derdinde yok. Yeter ki güzel tahsilli bir damadım olsun. O beni şereflendirir der ve kurtulduğunu zanneder.

Aziz ve muhterem kardeşlerim: ne yapıp ne yapıp önce kendimizi; sonra hanım ve evlatlarımızı azabı sonsuz olan cehennem ateşinden koruyup kurtulma ve kuruma gayretini taşıyalım. YOKSA!!!

Paylaşan: Abdülkadir Haktanır

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: