Hak ve Batıl Mücadelesi

Hazreti Âdem aleyhisselâm ile dünyada insanın serüveni başlamış, Kabil ve Hâbil çocuklarının nesli için yaşama şekli onlara öğretmiş, oğlu Kabil büyüyünce babasının kurduğu düzene karşı çıkmış, kardeşinin malına kıskanarak onu öldürmek istemiş. Hâbil, Allah’tan korktuğu için Kabil’e zarar vermek istemedi; ona dedi ki: “Ben istiyorum ki, sen hem benim günahımı hem de kendi günahını yüklenip ateşe atılacaklardan olasın; zalimlerin cezası işte budur.”1

Kabil niyetinde kararlıydı, çünkü o nefsine mağlup düşmüş, kardeşinin malını ve izzetini gasp edecekti; nihayet, “nefsi onu, kardeşini öldürmeye itti ve onu öldürdü: Bu yüzden de kaybedenlerden oldu.” 2

Bu cinayetle Kabil ilk cani, ilk zalim ve ilk sömürücülerden oldu. Hazreti Muhammed (asm) ‘in bir hadis-i şeriflerinde “Kötülüğe sebep olan onu yapan kadar gibidir.”3,buyurmuş. Kabil’de öldürme hadisenin ilk sebeplerindendir.

İyi ile kötü, zalim ile mazlum, hak ile batıl her zaman aynı alanda görünmüş, aynı meydanda mücadele etmişler, bu mücadelenin ilk başlangıcı Hazreti Âdem ile İblis’ti, zamanla Hazreti Nuh ile Sâm, Hazreti Davut ile Câlut, Hazreti İbrahim ile Nemrut, Hazreti Musa ile Firavun, asr-i saadette Hazreti Muhammed (asm) ile Ebucehil, Mehdi Azam ile deccal ve süfyan’a kadar devam ede gelmiş, yani ”hak ile batıl” bu iki kutup kıyamete kadar birbiriyle mücadele edecek, elmas ruhlu Ebubekir’ler cennete; kömür ruhlu Ebucehil’ler de cehenneme gidecekler…

Bediüzzaman Hazretleri, “Hak ve batıl’ı” iki nazar olarak öne vermektedir. Biri “dalalet nazarı,” diğeri ; “iman nazarı”

“Dalâlet nazarı, matluplarını (arzu) tahsil etmekten âciz olan insanların sahipsiz, hâmîsiz olduklarını telâkki eder ve hüzün, keder, aczlerinden dolayı ağlayan yetimler gibi zanneder. İman nazarı ise, canlı mahlûkata, ağlar yetimler gibi değil, ancak mükellef memur, muvazzaf zâkir ve tesbihhân ibâd sıfatıyla bakar.”4

Dalâlette olan bir kimse talep etiklerini elde etmekten kendini aciz ve himayesiz yetimler gibi görür. İman ve İslamiyet’ten ayrılan daha kimseyle kardeşlik bağını kurmaz ve alakayı keser. Menfaat üzerine küçük irtibatları olsa da bir değer taşımaz. Çünkü imansız bir kalp ne kadar servet sahibi olsa da, kalbi ve ruhu sıkıntılı, manen bir cehennem içinde olur.

İman nazarı ise, vazifeli bir kul olarak kendini görür. Dolayısıyla Allah’ın varlığı bütün nimetlerin üstünde olduğunu anlar.“Sırat-ı müstakim” yolunda hareket eder. Hadisatlara, Kur’ân’ın ve Peygamberin terbiye ve talimiyle bakar. Dünyanın cüz’i meseleleri için sıkıntıya girmez. “Allah var, gam yok” der.

20.06.2019

Rüstem Garzanlı

Dipnotlar:
1-Maide/29
2-maide/30
3- Deylemi,
4-Lem’alar 29. Lem’a, 2. Bab,5. Nokta.

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: