Hak Yolunda Münakaşa İle Alakalı Bediüzzaman’ın Neşredilmeyen Mektubu

Hak Yolunda Münakaşa İle Alakalı Bediüzzaman’ın Altın Tavsiyeleri

Muhterem Kardeşlerim

Son aylarda meydana gelen ehl-i iman arasındaki gerginlik, maddi ve manevi zararlara sebep oluyor. Geceleri, “Yarab bu fitneleri bertaraf eyle, ehl-i iman arasında sulh nasip eyle, bizi düşmanlara rezil eyleme” diye dua ediyorum. Bediüzzaman’ın bu neşredilmeyen mektubunu okuyunca dayanamadım ve paylaşayım dedim.

1. Maalesef şu anda hem Türkiye’de ve hem de İslam aleminde Cemel Vak’asına benzeyen olaylar meydana geliyor ve bütün ehl-i imanı yaralıyor. Bir tarafta Hz. Ali’nin manasının temsil edenler ve diğer tarafta Hz. Zübeyr ve Hz. Aişe’nin manasını temsil edenler. Allah bu fitneyi başımızdan bertaraf eylesin demekle olmaz. Bizlerin çok dikkatli olması ve fitneyi çıkaranlara nazarları çevirerek ehl-i iman hakkında ifrat ve tefritlerden kaçınmamız gerekir.

“İstanbul siyaseti, İspanyol gibi bir hastalıktır. Fikri hezeyanlaştırır.” Sünuhat-Tuluat-İşarat ( 52 )

2. Maalesef bir taraftan mütedeyyin insanlara Yezid benzetmeleri yapılırken, diğer taraftan umumu temsil eden bir siyasetçi diliyle, bütün dünyaya Kur’anı anlatan nesillere haşhaşi ithamı yapılıyor.

İnadın gözü, meleği şeytan görür: İnadın işi budur: Şeytan yardım ederse birisine “melek” der, rahmeti de okutur.

Muhalif tarafında eğer meleği görse; libasını değişmiş, onu şeytan zanneder, adavet lanet eder. Sözler ( 718 )

3. Bir tarafdan beytülmala göz dikenlere ve yolsuzluk yapanlara bütün ehl-i iman olumsuz gözle baktığı gibi, karanlık güçler ve dış mihraklara alet olarak fitne çıkaran ve ülkemizi kaosa sürükleyelenlere de ehl-i iman haklı bir suizan içindedir. Ancak BİZLERİN GENELLEMELEREDEN ŞİDDETLE KAÇINMAMIZ GEREKMEKTEDİR.

Zira bir tarafta on yılda ülkeyi Avrupa’nın ikinci güçlü devleti haline getiren kadrolar; diğer tarafta 160 küsur ülkede aylık 100 dolar maaşla İslamın güzelliklerini insanlara anlatan kahramanlar var.

Her ikisine de dil uzatmak, Allah’ın gazabını celbeder. Kuraklık bu umumi cinayetin neticesidir diye düşünüyorum.

GELİN HAKK YOLUNDA MÜNAKAŞANIN DÜSTURLARINI BEDİÜZZAMAN’DAN DİNLEYELİM:

Ehli Hak, yalnız hak için bahse girişmeli. Hak için bahse girişen izhar-ı fazl etmez. Yalnız Hakkı arar. Hak hangi tarafta olursa olsun, kemâl-ı şevk ile alır. Hatta hak, hasım tarafında olsa, hâlis bir hakperest daha ziyâde sever. Çünkü, istifade eder. Eğer hak onun sözünde olsa, bir istifadesi olmaz. Gurura girmek de ihtimali var. Fakat hasmın elinden çıksa, hem istifade eder. Hem teslimiyyetle hakka inkiyadını gösterir. Bir fazilet dahi kazanır.

Hakîkat böyle iken, maatteessüf ehl-i hakda ve ulemâda hakperestlik nâmı altında, nefis perestlik işe çok karışıyor.

En mühim ve kudsî bir mes’eleyi, satranç oyunu gibi izhar-ı fazl yolunda ve müzakere-i ilmiyeyi, münakaşa derecesine çıkarılıp, onunla oynuyorlar. Her iki taraf kendini haklı zanneder. Her iki taraf, mâdem münakaşa sûretini alıyor, haksızdırlar.

Zaten kemmiyeten az olan ehl-i dalâlet, kesretli olan ehl-i hakkın şu hâlinden istifade ederek, mağlup edip, perîşan ediyorlar.

Hem münakaşacı iki kısım, o mes’elede hakkı göremezler. Çünkü: Nazar-ı insaf ile bakılmadığı için, tenkid nazarı hasmının yalnız çürük taraflarını ve taraftarlık cihetiyle kendi nefsinin yalnız iyilik tarafını görür, iyiliklerini onun çürükleriyle müvazene eder. Elbette bu nazar hakkı göremez, görsede tanımaz.

Said Nursî – Barla Lahikası, Neşredilmeyen Bir Mektup

Prof. Dr. Ahmed Akgündüz

www.NurNet.org