Hakikati Okumak

Bu yazıyı yazmaktan maksadım: “Maksadım: Ol elmas kılınca saykal vurmaktır.”[1]

Risale-i Nuru okumak, anlamak, anlatmak, anlaşılan mana ile hareket etmek, tezekkür ve tefekkür etmek hakiki bir nur talebesinin vasfındandır. Bu vasıflardan çıkan veya barındırmayan kimseler istikameti kaybetmiş veya Risale-i Nurun birbiri içerisindeki dairelerde yer değiştirmiş gibidir. “Risale-i Nur bir daire değil, mütedâhil daireler gibi tabakatı var. Erkânlar ve sahibler ve haslar ve naşirler ve talebeler ve tarafdarlar gibi tabakatı var.”[2]

Nur talebesi hidayetin matiyyesidir. Çünkü Ahirzamanın ah’ında ateşler içerisinde olupta yanmamak ve yangından başkalara da el uzatmak için okur. Bu hakikat bu sırra da işaret etmektedir. “kim olursa olsun, mes’uliyet dairesi olanlar, muhitinitenvir ile mükelleftir. Bir vilayet, hattâ bir memleketin saadet ve selâmeti, tenvir ve irşadı ile mükellef olanlar, elbette çok daha ziyade müteyakkız davranmak mecburiyetindedirler.”[3] Mesuliyetimiz azimdir. Çünkü bizler kainatın hakikatine hizmet ederek yanan gönüllere iman suyu serperek o yanan gönüllerden terütaze olarak turfanda iman sümbülleri yeştirmekle memuruz.

Bu mesuliyet heryerde cari olan geçerli bir hükümdür. Ailede, içtimai/sosyal hayatta, cemaat içerisinde.. bu yangın toplumun heryerinde olması sebebiyle bizler de toplumun heryerinde görülen “müdhiş bir yangın var.. alevleri göklere yükseliyor.[4] göklere yükselen alevler içerisinde yanmamak ise marifet ister. Herkese nasip olmaz. Çünkü “Hazret-i İbrahim‘in cismi gibi, gömleğini de ateş yakmadı ve ateşe karşı mukavemet haletini vermiştir. İbrahim‘i yakmadığı gibi, gömleğini de yakmıyor.”[5] Risale-i Nurun tebliğ vazifesinde Lahikaların gösterdiği yolda yürüyüp hareketini bina eden kimseler Hücumat-ı Sittede muhkem bir kalaya girer. “ehl-i hakkın öyle muhkem bir kal’ası var ki, onda tahassun ettikleri vakit, o müdhiş düşmanlar yanaşamazlar, bir halt edemezler.”[6]

 

            Bu düşmanlar; cin gibidir her yönüyle aldatmaya, yolda yürürken yalpa yapmaya, şarampole yuvarlatmaya, vartada bırakmaya hatta hizmetten tasfiyesiniye yani hizmet namına çıktığı yolda hezimete uğratmaya çalışmaktadırlar.

Bu mevzuda üstadımız:“Düşmanlarınız cin gibi, siz ahmaksınız. İkiyüz derece aklınız ziyade çalışması lazım.[7]” her hususta azami dikkat etmeye mecbur ve mükellefiz. Bizler iki uçurum arasında dar bir yolda yol alıyoruz. Yol alırken şahsi okumalar terk edilmemelidir. Okumadan hizmet edeceğim diyen kimseler ise neyi tebliğ edebilir ki?

 

Şahsi okumayı tefekkür, devamlı olarak okuyarak mesleki ve meşrebi hususlar öğrenilerek hizmette devam ve istikamet açısından çok ehemmiyetlidir. 10 defa okuyup mesleki hassasiyet kazanmayıp sathi/yüzeysel okumaktansa mesleki hassasiyet kazanarak 3 defa Risaleleri okumak daha çok istifadeye medar/sebeptir. Zaten Nur talebesinin okumayı terk etmesi manevi kıyametidir o şahsın.

Bizlere bu vazifenin ifa edilmesi hususunda “bizler gayet az ve zaîf ve fakir ve kuvvetsiz olduğumuz halde, gayet ağır ve büyük ve umumî ve kudsî bir vazife-i imaniye ve hizmet-i Kur’aniye omuzumuza ihsan-ı İlahî tarafından konulmuş.”[8] Yüzeysel/sathi/üstünkörü okumalar sadece okunmuşluğa sebep olmaktadır. Hakkını vererek okumak ise her zaman daha istifadeli olmaktadır. Çok okuyup mana derinliklerine girmemek askerdeki eğitim mermisi gibidir. Zahirde bir şeyler var ama hakikatte bir tesiri yok.

Çok okumak kuru sıkı gibidir denilmesi madde aleminde yani zahirde böyledir. Ama mana aleminde enfüsi alemde çok okunması da faydalıdır. Faydası ise latifelerin inkişaf etmesidir.

Lakin lokomotif fıtratlı olan kimseler tahkik ederek okumaktadır. Vagon fıtratlı olanlar okuyup geçmektedir. Her nur talebesi lokomotif olmaya gayret etmelidir. Lakin bu lokomotiflik ayrı bir yol açmak için değil var olan nurculuk meslekğinde sadakatle ilerlenmesi hususunda yardımcı bir kuvvet olmak içindir.

“Dimağda meratib var; birbiriyle mültebis, ahkâmları muhtelif.”[9] Dimağolarak tesmiye edilip isim verilen kafamız içerisinde 7 mertebe bulunmakta. Tabir-i caizse 7 çömlek bulunmaktadır. “ilim denilen çömleklerde pişirilen ve hikmet denilen büyük küplerde duran ve fehm denilen süzgeç ile süzülen âb-ı hayat gibi bir manayı, zürefa denilen sâkiler döndürüp efkâr içer; esrarda temeşşi etmekle hissiyatı ihtizaza getiren kelâmdır.”[10] Bu 7 çömleklerde malumatımız birikir zamanla elde edilen malumatlar bu 7 küpte pişirilmesiyle ilim ortaya çıkar. Bu çömlek ve küplerdeki malumatımız ise pişirilmesiyle ortaya çıkar. Pişmesi ise pişirmiş olanlarla beraber olmakla da kolaylaşmaktadır. Bu hale gelirse mana incileri toplayıcıları çömlekten süzünlerin peşinden koşar.

            Doğru Düşünmek için Doğru Malzemeye ihtiyaç Vardır! Malzemesi bozuk olanın doğru bir şey ortaya çıkartması akla pek mümkün gelmemekte.

Doğru malzemelerimiz olması doğru düşünmeye sebeptir. Ama malzememiz var kendimiz doğru düşünmemekteysek malzememiz doğru değildir manasına geliyor.

Kendimizi hizmette aktif olarak görmeyi istiyorsak aktif olan kimselerle olmalıyız.

Risaleleri anlamayı gerçekten istiyorsak anlayanlarla beraber olmalıyız.

 

Bu bir formüldür. Her yere uygulanabilir.

Boş zamanlarımızı Risaleleri okumak, dinlemek, tefekkür ederek değerlendirmemiz bizim mana aleminden manalar bulmamıza sebeptir.

“Bilhâssa ve bilhâssa şurası çok ehemmiyetli ve pek mühimdir ki; en başta ve en evvel Risale-i Nur’u dikkat ve tefekkürle devamlı olarak okumak ve o muazzam eser külliyatındaki Kur’an ve iman hakikatleriyle kendimizi teçhiz etmek ve bu esas ve şartlarla, o hârika eser külliyatını bir an evvel ikmal etmektir. İşte bu nimet-i uzmaya nail olan her genç ve herkes; bire yüz bin kuvvetinde, kendine, vatan ve milletine faideli olur.”[11]

Gayemiz “Evet, düşüncemiz daima terakki etmekte olacaktır. Bu muvakkat dünyanın, ebedî saadeti kazanmak için bir ticarethane olduğunu Risale-i Nur bize ders veriyor.

 

Biz de, bütün hakikî ilimlerin madeni, esası, nuru ve ruhu olan iman ilmini tahsil ve iktisab etmek için ve mukaddes davamızda muvaffak ve kudsî mücadelemizde muzaffer olmak için aza kanaat etmeyeceğiz.

 

Daima yükselmek, daima ilerlemek, daima terakki etmek için Nur Risalelerine çalışacağız ve çalıştıracağız.”[12]

“bu hazine-i rahmeti ve menba-ı hakikatı ders veren ve hakikî surette gençliğin ve avamın anlayabileceği bir şekilde bildiren Risale-i Nur’u, dikkat ve tefekkürle ve devamlı olarak müsaid vakitlerimizi boşa gidermeden okumak ve yazmak en büyük bir ibadet ve zevk kaynağıdır.

Hal ve istikbalin ve biz gençlerin, çok leziz ve iştiyakla alacağı gayet nâfi’ ve vâfi bir ilâç ve bir tiryaktır, bir manevî kurtarıcıdır. Bu kat’î hakikatlar meydanda iken, ona bütün kuvvetimizle sarılmamak, baştan aşağı Risale-i Nur’u tedkik etmemek, alâkadar olmamak, ancak gafletin eseri olabilir.”[13]

           “tefekkür ile taate devam eyle ki, şek ve gaflet perdeleri yırtılsın. Bu dalalât acılığından, necatın halâveti tavazzuh ile münacat lezzeti ortaya çıksın.”[14]

“Kab-ı Kavseyn makamına çıkararak muhatab-ı Samedaniyeye mazhariyetle nüzul eden ve saadet-i dâreyne dair ve hilkat-ı kâinatın neticelerine ve ondaki Rabbanî maksadlara ait mesaili ve o muhatabın bütün hakaik-i İslâmiyeyi taşıyan en yüksek ve en geniş olan imanını beyan ve izah eden ve koca kâinatın bir harita, bir saat, bir hane gibi her tarafını gösterip çevirip, onları yapan san’atkârı tavrıyla ifade ve talim..”[15]

 

“Hududsuz şükürler, nihayetsiz senalar olsun o Zât-ı Zülcelal’e ki; bizleri cehl-i mutlak derelerinden, isyan ve küfran bataklıklarından lütf u keremiyle çıkarıp, gözleri kamaştıran en parlak bir nura talebe etmiştir.”[16]

 

            Dinin şe’ni, uhuvvettir, incizabdır. Nefsi gemlemekle bağlamak, ruhu kemalâta kamçılamakla serbest bırakmanın şe’ni, saadet-i dareyndir.”[17]

“hilkat-i beşerdeki hikmetin takva olduğuna ve ibadetin de neticesi takva olduğuna ve takvanın da en büyük mertebe..[18]olduğu muhakkaktır.

 

Ülfet ve âdet ve yeknesaklık perdeleri altında çok hârika hakikatler gizleniyor gördüm.”[19]

“Haydi göreyimsizi, vazife-i ubudiyetinizi unutmamak şartıyla öyle çalışınız ki, rûy-i zemini, her tarafı herbirinize görülen ve her köşesindeki sesleri size işittiren bir bahçeye çeviriniz. “[20]

Bizlere ihsan olarak vermiş olduğu iman, islam, istikamet nimeti için Allahu tealaya nasıl hamd ü sena etmek gerekiyorsa öylece hamd olsun.

Selam ve dua ile

Muhammed Numan ÖZEL

www.NurNet.org

[1] Muhakemat ( 11 )

[2] Kastamonu Lahikası ( 248 )

[3] Tarihçe-i Hayat ( 29 )

[4] Tarihçe-i Hayat ( 13 )

[5] Sözler ( 261 )

[6] Lem’alar ( 71 )

[7] İttihad Yay. / Hayat-ı Nuriyem

[8] Lem’alar ( 159 )

[9] Sözler ( 706 )

[10] Muhakemat ( 91 )

[11] Asa-yı Musa ( 249 )

[12] Gençlik Rehberi ( 267 )

[13] Asa-yı Musa ( 250 )

[14] Mesnevi-i Nuriye ( 148 )

[15] Asa-yı Musa ( 131 )

[16] Tarihçe-i Hayat ( 484 )

[17] Sözler ( 133 )

[18] İşarat-ül İ’caz ( 98 )

[19] Emirdağ Lahikası-2 ( 121 )

[20] Sözler ( 257 )

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: