Hakikatten Nefret Ettirir

Ziyade etmek, nizamı bozduğu ve vehme kapı açtığı için daha zararlıdır. Noksana, cehil bir derece özür olur. Fakat ziyade etmek, ilim ile olur. Âlim olan mazur değildir. Kezalik dinden bir şeyi fasl veya olmayanı vasletmek, ikisi de caiz değildir.

Belki hikâyatın bakırları ve İsrailiyatın müzahrefatı ve teşbihatın mümevvehatı elmas-ı akidede, cevher-i şeriatta, dürer-i ahkâmda idhal etmek; kıymetini daha ziyade tenzil ve müteharri-i hakikat olan müşterisini daha ziyade tenfir ve pişman eder.[1]

Bir şeyin ölçüsüz olarak artması çoğalması insanların aklına şüpheler getirir. Zaten vehim aklidir, vesvese kalbidir. Bir şeyin ölçüsüz ve başına buyruk büyümesi ve artması bir nevi kanserdir. Zaten kanserin tarifi de budur. Kanserin Arabi ismi seretandır.

Bir insan bir şeyi bilip onu tamamlaması, üzerine bina çıkması ise ilimle olur. Bir tuğlanın üzerine neyin nasıl hangi aşamalarla koyulması gibi meselelerde o işin ehli mütehassısı olmak gerekir.

Bir işi yapan ehlinin yaptığı hata ile o işten anlamayanın yaptığı hata bir değildir. Birisi bilmez yapar, birisi bilir öyle yapar.

Bilmeden yapana denir: Bilmiyorsun neden yaptın?
Bilene denir: biliyorsun neden yaptın?

Birincisi belki bilmediği halde hamiyet namına meydana çıkmış ve bir şeyler yapmıştır. Ama bilen birisinin hata işlemesi ise bunun bir izahı yoktur. Ya gaflettir ya ihanettir. İkisinin de neticesi aynıdır.

Âlimin hatası, kaptanın hatasına benzer. Gemi batınca, onunla beraber birçok insan da batar.

Kim ilmi arayıp öğrenirse, günah işlemekten, hata yapmaktan kaçar. Günahtan ve hatadan kaçan ise, kıyamet günü cezasından kurtulur.

“Nev’-i beşerde envaen dalalete düşen fırkaların sebeb-i dalaletleri, imamlarının kusurudur.”[2] Sözü bu meselenin 6 tarafınıda aydınlatmaktadır. Şayet bir işin başı hata ederse o işten anlayan olarak o baş altında olan herkesin zincirleme hata yapması kaçınılmaz %100 ihtimaldir. Bu sebeple baş olmak çok azami bir dikkat ve hassasiyet gerektirir.

Bu sebeplerleÂlimin hatası sıradan birisinin hatası gibi değildir. Ve o Âlim için hiçbir şekilde özür sebebi olmaz. Nitekim başlar baş’a bağlı baş ise Kur’an, Sünnet, icma, Kıyas’a bağlı olmazsa hatalar daima söz konusudur, kaçınılmazdır.

Dini bir mesele ise daha da dikkat gerekir. Çünkü yarım doktor candan yarım imam dinden eder diye darb-ı mesel olmuştur.
Kendisini müdafaa etmek için olmayan şeyi söylemek, olanı da söylememek ise ahlaki bir davranış değildir. Hele hele dini bir mesele olursa.

§ “Hülâsa: Yolikidir:

Ya sükût etmektir. Çünki söylenilen her sözün doğru olması lâzımdır.

Veya sıdktır. Çünki İslâmiyetin esası, sıdktır. İmanın hâssası, sıdktır.

· Bütün kemalâta îsal edici, sıdktır.

· Ahlâk-ı âliyenin hayatı, sıdktır.

· Terakkiyatın mihveri sıdktır.

· Âlem-i İslâm’ın nizamı, sıdktır.

· Nev’-i beşeri kâ’be-i kemalâta îsal eden, sıdktır.

· Ashab-ı Kiram’ı bütün insanlara tefevvuk ettiren sıdktır.

· Muhammed-i Hâşimî Aleyhissalâtü Vesselâm’ı meratib-i beşeriyenin en yükseğine çıkaran, sıdktır.”[3]

Dini meselede kendisinin ve etbaının hüsn-ü zannını ve makamını muhafaza etmek için çeşitli yalanlar uydurmak ise Allahın kudretine iftiradır, yalandır. Mesela haram olan bir şeye çeşitli rüyalar uyduruğ fetva vermek gibi..

Bir şeyin aslı ve esası net olduktan sonra israiliyatvari uydurma şeyleri içine katıp hak ile batıl karması bir şey yapılacak olursa bu ehl-i hakikat için nefret, kin, öfke, garez sebebi olacaktır.

Güneş gökte varken güneşi tarif etmek için teviller yapıp neticesinde güneşi küsufa tutturup gece zannettirmek ise cerbezedir.

Kimin kime tabi olduğu peşinden gittiği ise çok ehemmiyetlidir. Bediüzzaman Hazretleri eşsiz şu sözü herkesin kulağına küpe olmalı. “Hiçbir müfsid ben müfsidim demez. Daima suret-i haktan görünür. Yahut bâtılı hak görür. Evet, kimse demez ayranım ekşidir. Fakat siz mehenge vurmadan almayınız. Zira çok silik söz ticarette geziyor.

Hattâ benim sözümü de, ben söylediğim için hüsn-ü zan edip tamamını kabul etmeyiniz. Belki ben de müfsidim veya bilmediğim halde ifsad ediyorum.

Öyle ise her söylenen sözün kalbe girmesine yol vermeyiniz. İşte size söylediğim sözler hayalin elinde kalsın, mehenge vurunuz.

Eğer altun çıktı ise kalbde saklayınız. Bakır çıktı ise çok gıybeti üstüne ve bedduayı arkasına takınız, bana reddediniz gönderiniz.”[4]

Gerçekten herkes kendi anlayışına göre bir yol açıyor.“Cadde-i Kübra-yı Kur’aniye olan şu mesleğimizden şimdi ayrılanlar, bize düşman olan dinsizlik kuvvetine bilmeyerek yardım etmek ihtimali var.”[5]

İmanı muhafaza etmek Ehl-i Sünnet olan istikamet fırkasına elzemdir. zaten burada üstadımızın “cadde-i kübra” tabiri ehl-i sünnet vel cemaattir.

Yoksa sadece ehl-i sünnet içindebir meslek/meşrebi anlamak dalalettir. Ehl-i sünnet olan tüm meslekler birdir. Gayede müttehittir. Zaten meşrebini mesleğinden üstün tutan yerde durmamak elzemdir.

Kiminle beraber hareket edersek elbette sirayet olacaktır ve kaçınılmazdır. Hizmet ediyorum diye kendince içtihatlarda bulunup, kafasına/işkembesine göre hareket edenlerden uzak durmak gerekir.

Nurculuk bir meslektir, bu mesleğin esası ve sistemi bellidir. Merkezde kitap vardır şahıs yoktur yani şahsa bağlanmak yoktur. Üstadımızın ismen belirttiği kimselerle beraber olmak ve kabul etmek sadakattir. Nurculuk sistemi ise lahikalardır.

50Lahikasız hareket eden sadece namaz kılması gerektiğini bilip neyi nasıl nerede yapacağını bilmeyen kimseye benzer. Taklid eder herkesi. “sadîkolsan, sadîk-ı ahmakolursun. Adüvv-üd dinden daha muzırsın.”[6] Malumdur ki tam güven ve itimadı kazanmamış olan bir dost çok defa hizmet yapıyorum diye zarar verir. Bir nevi insanın düşman veya rakibine şuursuzca yardım etmiş olur. Hele bunu din namına yapıp söylese din namına dinsizlere yardım hesabına geçer.

“Lâkin bu hal büyük bir derstir. Beni ikaz etti ki: Cahil dost, düşmankadarzararverebilir. Öyle ise şimdiye kadaryalnız düşmanın tarafına bakıp eldeki elmas kılınçla onların tefritlerini kırardım..”[7]

Bizler harici ıslah ve tebliğ yerine daire içerisinde bir kardeşimizin muhkemleşmesini sağlamakla gayemize daha çabuk ulaşırız. Kainatta her şey tekemmüle gider tekemmül giden yolda engeller de çetin olur. “Demek imannekadarmükemmel olursa, o derece hürriyetparlar. İşte Asr-ı Saadet…”[8]

“Mühim ve büyük bir umûr-u hayriyenin çokmuzırmanileri olur. Şeytanlar o hizmetin hâdimleriyle çokuğraşır.”[9]

Demek ki düşmanlarımızın kafası 50 çalışıyorsa biz istikameti kaybetmemek için 200 defa fazla uyanık olmak zorundayız. Yoksa “Mekke Mekke” diye bağıran dolmuşa binip “ Londrada” ineriz.

Yarabbi bizleri sitikamet üzere her daim kim eyle!

Selam ve dua ile

Muhammed Numan ÖZEL

Risale-i Nur Araştırma Merkezi

Yozgatnur
[1] Muhakemat ( 53 )
[2] Mesnevi-i Nuriye ( 136 )
[3] İşarat-ül İ’caz ( 82 )
[4] Münazarat ( 14 )
[5] Lem’alar ( 163 )
[6] Muhakemat ( 34 )
[7] Muhakemat ( 51 )
[8] Tarihçe-i Hayat ( 82 )

[9] Lem’alar ( 160 )

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: