Hakiki milliyetimizin esası, ruhu ise İslamiyet’tir

1925 yılında, Vilayet-ı Şarkî’yeden; Garbî Anadolu’ya nefyedilen Bedîüzzâman, Van’ın halkı  “aman efendim bizi bırakıp gitme, müsaade buyur sizi göndermeyelim, arzu ederseniz Arabistan’a götürelim, yalvaran silahlı guruplara, ahaliye “Ben Anadolu’ya gideceğim, onları istiyorum.”1, diyerek hepsini teskin etmiştir.

Bedîüzzâman’ın nefyi, istibdad-ı mutlakın icra-i faaliyetlerinin ilk seneleriydi, gizli dinsiz komiteleri; İslâm şeairlerini birer birer kaldırarak, İslâm ruhunu yok etme, Kur’ân’ı toplatıp imha etme ve otuz sene sonra Kur’ân’ı kaldırma planı yapıyorlardı.

Bin seneden beri Kur’ân-ı Hâkimin bayraktarlığını yapan Türk vatandaşını, İslâmiyet’ten uzaklaştırarak; Kemalizm rejimine zemin hazırlandığı bir ortamda, Risale-i Nur böyle dehşetli bir zamanda meydana gelmiş, kat’i burhanlarla akli, mantıkî delillerle küfr-i mutlakı tarumar etmiş. Masonların, komünistlerin ve dinsizlerin belini manen kırarak yaptıkları tuzakları bozmuştur.

Risale-i Nur bu millet-i İslâmi’yeyi maddi manevî felâket ve helâket tehlikelerden bir sed-i Kur’ân’i ve nur-i imanı olarak muhafazaya vesile olmuştur. Kur’ân-ı Kerim’in hakikî bir tefsiri olan Risale-i nur, okunan yerde sadaka yerine geçer. Sadaka ise Hadis-i Şerifin beyanı ile belâyı defeder.

Said Nursi Hazretleri, ülkesi onu sürgüne ve hapse mahkûm ettiği halde asla küsmemiş, hapishanede bile ülke insanlarının geleceği için Kur’ân’ın tefsiri olan Risale-i nuru yazarak mü’minlerin imanına hizmet etmiştir. Anadolu mescidinde ve âlem-i İslâm’ın camiînde haykırarak islâm alemine: “Ümit var olunuz, şu istikbal inkılabı içinde en yüksek gür  sada İslâmiyet’tin olacaktır.”2, müjdesini vermiş.

Bediüzzaman, Müslümanları itihad-i İslâm’a dâvet ederek, “Müslümanların birliği gerçek İslâm milliyeti ile gayrete gelmeli, yoksa zarardır.”3, demiş.

Adavette, karşı muhabbeti öneren Bediüzzaman, “ muhabbete en layık şey muhabbettir. Husumete en layık sıfat husumettir.”  Toplumun hayatının temini, saadet ve muhabbetle olur. “ Husumet ve adavetin vakti bitti”4, diyor. “Çünkü adavetin basit sebepleri, muhabbetin dağ gibi sebeplerine tercih etmek bir divaneliktir.” Keza, “…muhabbet, uhuvvet, sevmek İslamiyetin mizacıdır, rabıtasıdır. Ehl-i adâvet mizacı bozulmuş bir çocuğa benziyor ki onunla ağlasın. Sinek kanadı gibi ehemmiyetsiz bir şey, onun ağlamasına bahane olur.”5, Diyor.

“Birbirine manen lüzum olsa maddeten yardım eder, Müslümanlar birbirlerine bağlıdırlar. Nasıl ki bir aşiretin bir ferdi cinayet işlese, düşman olan aşiret onlara düşman olur. O tek cinayet, binler hükmüne geçer, o aşiretin bir ferdi medar-i iftihar bir iyilik yapsa, o aşiretin bütün efradı onunla iftihar eder.”6, Bedîüzzâman, bütün ehl-i İslâm’ı bir tek hükmünde manen ve maddeten bir birlerine bağlı olmaya dâvet etmektedir.

“Husumet ve adavetin vaktinin bittiğini” vurgulayan Bedîüzzâman, Şarkî Anadolu’dan; Garbî Anadolu’ya sürgün edilirken bile vatan sathını bir görmüş, Ben Anadolu’ya gideceğim, onları istiyorum.” Garb ile Şark insanları arasında manevî bir köprü tesis ederek Türk, Kürt, Arap, Laz, Çerkez vs. Irk ve mezhep ayrımı yapmadan “Hakikî milliyetimizin esası, ruhu ise İslâmiyet’tir.” demiş.

Rüstem Garzanlı

27.09.2016

Dipnotlar:

1-Tarihçe-i Hayat,

2-Tarihçe-i Hayat, İlk hayatı.

3-Sunühat,

4-Mektubat, Yirmi ikinci Mektup,

5-Hube-i Şâmiye,

6-Hutbe-i Şâmiye,

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: