Hakiki Muhabbet

Muhabbet islamiyetin şerefidir. Müslümanlar mabeyninde en kuvvetli rabıtadır. Nur talebesinin esmada derinleşmesi lazım. İnsanın manevi kemalatının merdivenleri esma hakkında derinlik kazanmalarıdır. Kalpte  muhabbetin meydana gelmesi için insanın kainat kitabını okuyarak müdakkikane incelemesi lazım. Kainatı tefekkür ede ede kalbinde muhabbet mertebeleri inkişaf ediyor. Mertebelerin birinci basamağında asardan esmaya intikal ediyor. İkinci basamakta her bir ismi kemalatın bir ünvanı olarak seviyor. Daha sonra muhabbet mertebeleri iftihara dönüyor. Muhabbet mertebeleri hayretle inkişaf eder.

Bir ressamın oğlu babasının eserlerine bakarak babasıyla iftihar ediyor. Bir arif veya aşık da bir çekirdeğe bakıyor patlıyor , inkişaf ediyor. “Elhamdülillah kimin Rabbi” deyip iftihar ediyor. Bir arif veya âşık da bir çiçeğe bakıyor, patlıyor, inkişaf ediyor. “Elhamdülillah kimin Rabbi” deyip iftihar ediyor. İftihardan sonra muhabbet, bir mertebe daha gidince izzet ortaya çıkıyor. Muhabbetullah nar-ı muhrik-i masivadır. Allah’tan gayrı herkesi, her şeyi malı mülkü yakıyor. Bir insan Allah’ı buldu mu onun izzeti hiçbir şeye benzemez.

“Ballar balını buldum boş peteğim harab olsun”  YUNUS

 Daha sonra o muhabbet kibriyaya dönüyor. Onun için kâinatın mayası muhabbettir. Mevlana bakıyor ki, zerre dönüyor, şems de dönüyor. Kendisi de başlamış dönmeye.

 MELEK MEST:

Mukarribîn  melekler Allah’ı seyretmekten bîhuş olmuşlar. Hiç bir şeyden haberleri yok. Herkes istidadına göre mest. Kâmil insan kâinatı okuyacak. Ruh, istidat ve teveccüh de olacak ki, muhabbet inkişaf etsin. Muhabbetullah’da riya yoktur.

YA RAB!

SENİ SEVMEYİ, SENİ SEVENLERİ SEVMEYİ, SENİ SEVMENİN YOLLARINI SEVMEYİ BİZE NASİP EYLE! AMİN!

Bir sineğe bir bardak su bir okyanustur. Herkes istidadına göre mest. İnsanın kemalatı bu noktada ortaya çıkıyor. Bütün fazilet-i insaniyenin esası muhabbetullahtır. Kap büyük olacak.

“Gemilerin deryada yüzmesi seni hayrete düşürtmesin. Ben öyle gemiler gördüm ki, içinde binlerce derya var”

Risale-i Nur manen gergeflik vazifesi yapıyor. İnsanın kabını manen açıyor. Risale-i Nur’u ne kadar okusan kabın o kadar genişliyor. Ehl-i hakikatin gözünde altunla toprağın hiç farkı yoktur. İzzet makamına çıktığı zaman dünyaya aldırmıyor. Allahın azametini kudretini anlıyor, masivadan elini çekiyor.  

“Eğer kalbine bir gurur girerse hemen kafanı semavata çevir”

Kibriya hakikati anlaşılsa kul kendinden elini çekiyor.

Kemâlat mı …….O’nun

Güzellik mi……..O’nun

İhsanat mı………..O’nun   böyle diyebilince de daha insanda gurur mu kalır?

İnsan kendi muhabbet çevresini de cennette görmek istiyor. Dostlarına akrabasına ihsan edeni de seviyor. İşte buda Allah’a muhabbeti artırıyor.

SADAKAT

Bir nur talebesi davasına sadıkane bağlansa makam-ı rızaya çıkar. Bir kul makam-ı rızaya çıktığı zaman Allah meleklere emrediyor. “Bu kulumu seviniz.” Semavattaki bütün melekler onu seviyorlar. Ehl-i imanın kalbine de muhabbet atar. Bütün ehl-i imanda onu sever.

Ben yanmayacağım, Sen yanmayacaksın, O yanmayacak, Peki kim aydınlatacak?

Nur talebesinin bu asırda şefkati hikmetinden büyük olması lazımdır.

“Kalp” kelime manası değişken, dönek demektir. Hakikatte de çok çabuk değişiyor. Bundan korunmak için;

1) Allah’a sığınmak, iltica,  2) Risale-i Nur’a sadakat lazımdır. O zaman mukarrer oluyor.

Öyle bir mevsimine rastladık ki ömrün

Havuz  tehî(boş), bülbül hamuş gülistan harab

“Ya Ebû Zer vapurunu yenile çünkü deniz derindir.”

İnsanı yaşatan idealdir. İnsanı öldüren idealsizliktir. Nur talebelerinin iştigal ettiği hakikat kainatta en yüce hakikattir. Marifetullah ve Muhabbetullah tan büyük ideal olabilir mi?

Cenab-ı Hakkın feyzinde kusur yoktur. Kusur ayinelerin gabavetindendir. Niye Risale-i Nur’un feyzinden istifade edemiyoruz. Sadece dilden çıkıyor. Kalpten çıkmıyor. Risale-i Nur’dan iki türlü faydalanılır. 1) İstifade, 2) İstifâza 

İstifade, idrake bakar, istifaza , kalbe bakar. Kalp ne derece saf ve berrak olursa o derece feyze mazhariyet artar. İnsan ne nisbette masumlaşsa o derece feyz-i ilahiye mazhar olur. Onun için en büyük feyze peygamberler mazhar olmuş. Peygamber efendimizin bir tek “Elhamdülillah” demesinden aldığı feyiz, ben-i İsrail’in peygamberlerinin bütün hayatları boyunca yaptıkları ibadetlerden aldıkları füyuzattan daha fazladır.

Asliyet, külliyet, zıllıyet, cüziyyet, asıl.

Asliyet ve külliyet peygamberlerde. Peygamberimiz bütün isimlerde asliyet ve külliyete mazhardır. Evliyalarda zılliyet vardır. Fakat cüziyyetten külliyete doğru gidebilirler.

İstifaza, istifadeden daha önemlidir. Çünkü malumat yalnız başına bir adamı davada tutamaz. Hizmet ettiren istifazadır. Füyuzat ve kudsiyettir. Füyuzat ve kudsiyete ulaşmak da göze hakim olmaktan geçer. (İttikadan)

İnsana fitne dört kapıdan girer. 1) Göz, 2) Kulak, 3) Burun, 4) Ağız.

Ağızdan illa helal lokma girmesi lazımdır. Bu noktada bizim için bir beşaret var. Medresede yenilen yemek kirli de olsa temizdir. Bu asırda en büyük fitne gözden içeri giriyor. Çeşm-i basiret göze hakimiyetten sonra açılır. Gözüne hakim olmayan şifa-i sadr bulamaz. Allah’ın ihsanatı, manevi füyuzat,  ittika (günahlardan sakınmak) ile hasıldır. Bu asırda ehl-i hakikat sadece gözüne hakim olsa eskiden 40 yılda aldığı manevi füyuzatı 40 günde alır.

Mikrop güneş almayan yerlerde ürer. Mikrop almamak için öyle yerlerden sakınmak gerekir. Bu zamanın mikrop yuvalarından da uzak durmak lazımdır.  Bir insana füyuzat gelmezse, o insan malumatı da kabuk olur. Dilde kalır. Risale-i Nur bu demek değildir. Risale-i Nur hayattır, tatbikattır. Nur hizmeti görünmek değildir olmaktır. Görünmek ile olmak arasında çok büyük bir uçurum var. Risale-i Nur hizmetinde veraset vardır. Hususiyet, kabuliyet, makbuliyet ve mazhariyet vardır. 

1) Veraset : Bir baba çok zengin. Öldüğü zaman malı bir çocuğa mı kalır? Hayır, bütün çocuklarına aittir. Demek bütün çocukları manen o malı korumakta mesuldür. Bu açıdan Nur talebelerinin hepsi mesuldür. Her nur talebesi varistir. Risale-i Nur’u anlayan bir nur talebesi zerrat-ı kainat kadar mesuldür. Çünkü nur hizmeti hidayet-i ammeye mazhardır. Mes’ulsün mes’ul, indallah, inderresul.

2) Mazhariyet : Nur hakikatlerine mazhar olmaktır. Sen ayinesin. Davayı aksettireceksin. Ayine, riyasızdır. Karşısındakini olduğu gibi gösterir. Risale-i Nur’a mazhariyet ayine gibi olmalı. Bulandırmadan yansıtmalı. Tam ayinedarlık, tam toprak gibi mahviyet ile mümkündür. Tam mazhariyet olmazsa ayineyi bulandırır. Ayine olmakta en büyük özellik, sürekliliktir. Mazhariyet ve ayinedarlık süreklilikle tatlıdır. Bir nur talebesi ayine oldu mu yaşayan hakikat oluyor. Böyle olduğu zaman illa konuşmasına ihtiyaç yok. Hali, tavrı,  yüzü dahi hizmettir. Hakikatleri yaşadık mı yaşayan hakikat oluruz.

3) Kabuliyettir : Manen levh-i mahfuz açılsa, sen gerçekten Risale-i Nur talebelerinin içinde misin? Üstad seni kabul etti mi? Bu lafla olmaz, onun için  bir nur talebesi hayatının sonuna kadar düşüneceği şey budur. Herkes kendini murakabe etsin. Acaba benim bu davaya liyakatim var mı? Acaba Allah beni kabul etti mi? Bu hakikat hayatımızın özü olmalı. Bu iş lafla olmaz yaşamakla, tatbikatla olur. Manen kabul olsak ama zerre olsak. Zerre olalım lakin kabul olalım. O intisab cihetiyle bir nur talebesi kabul olsun fakat zerre de olsa arş gebedir.

4) Makbuliyet : Bu kabuliyetten çok ileridir. Kabuliyet bir zerre ise makbuliyet bir güneştir. Makbul olan nur talebeleri manen kainatın kayyumudur. Eğer makbul nur talebelerinin duası olmasa manen helak olurduk.

5) Hususiyet : Cenab-ı Hak bazı nur talebelerine hususi istidatlar veriyor. Allah’ın lütfu  ile olur. Herkese olmaz.

İnsan manen öyle bir hazinedir ki, insanda nihayetsiz istidatlar taşır. Birisi iştiha ile harama baksa belki bin istidadı körletiyor.

Paylaşan: Abdülkadir Haktanır

KAYNAK: Prof. Dr. Şener Dileğin yazısından 

(Büyük âlimlerden işitmişim. Arapçası: “Men kale ene âlimun fehüve cahilun” (kim derse ben âlimim, o cahildir,) Yani ağızla değil iş ile bildiğini göstereceksin. Üstad Böyle diyor: “Eğer ahlakı İslamiyenin kêmalatını ef’alimizle izhar etsek sair dinlerin tabileri ve milletleri elbette cemaatlerle İslamiyete girecekler. Belkide Kürre arzın bazı kıt’aları ve devleri dehalet edecekler” Bunu unutmayalım! Ecnebilerden bazısı Müslüman olduktan sonra, diyor ben Müslümanların hayatına bakarak Müslüman olmadım. Kitapları araştırarak Müslüman oldum. A.H.)

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: