Hangi Emre İtaat Edilmez?

Bu sitede bundan bir hafta önce yayınlanmış olan “Biz, Hepimiz Allah’ın Askerleriyiz” başlıklı, Allah’a itaat ve hergün beş vakit namaza devamın önemini dünyadaki askerlik hizmetinden misal de vererek anlatan son yazımın üçüncü paragrafı, askerlik hizmetinde çok tekrarlanan “Askerliğin esası itaattir;..” cümleciğiyle başlıyor ve devam ediyordu.

15 Temmuz 2016 gecesi başlayan, ülke tarihimizde şimdiye kadar emsali görülmemiş olan, Başbakanımızın ilk beyanatında“Askerî kalkışma” kelimelerini kullanarak bahsettiği faciada yüzlerce kişinin ölümü ve yaralanması, hukukçu olmadığım halde, Anayasa’mızda 99. Madde olarak yer alan “Kanunsuz emir” ile ilgili maddenin daha açık ve kolay anlaşılır şekilde düzenlenmesinin ve askerlik hizmetinde çok tekrarlanan “Askerliğin esası itaattir.” cümlesine de hiç okula gitmemiş olarak askerlik hizmeti için orduya iltihak etmiş rütbesiz askerlerin bile doğru anlayıp uygulayacağı şekilde öğretilmesinin lüzumuna dikkat çekmenin mühim bir ihtiyaç olduğunu bana hissettirdi.

Anayasamızın “Kanunsuz Emir” ile ilgili 99. Maddesi şöyledir:

 
Kanunsuz emir
Madde 99- (1) Kamu hizmetinde çalışmakta olan kişi, amirinden aldığı emri, kanuna aykırı görürse, yerine getirmez ve bu aykırılığı o emri verene bildirir. Ancak amir bu emrini yazılı olarak tekrarlarsa, emir yerine getirilir. Bu durumda, emri yerine getiren sorumlu olmaz.
(2) Konusu suç teşkil eden emir hiçbir suretle yerine getirilmez ve yerine getiren kimse sorumluluktan kurtulamaz.
(3) İvedi hallerde kamu düzeninin ve kamu güvenliğinin korunması amacıyla kanunla gösterilen istisnalar saklıdır. “
 

Bu maddenin 2. fıkrasındaki “(2) Konusu suç teşkil eden emir hiçbir suretle yerine getirilmez ve yerine getiren kimse sorumluluktan kurtulamaz.” cümlesi, bir emrin “kanunsuz” olmasına rağmen konusunun suç olmayabileceği mesajını vermekle manâ karışıklığı (uydurukçada “kavram kargaşası”) hasıl etmektedir.”

 

 
Anayasamızda kanunsuz emir konusundan böyle muğlak ve birbirine zıt iki manâda da anlaşılıp uygulanmaya açık şekilde kanunsuz emirden bahsedilmesi yerine, “Kanunsuz emir kesinlikle yerine getirilmez” denilemez miydi?
Kanunsuz emri yerine getirmeye cevaz veren hallerden bahsedilmesi “Anayasa” kelimesini manâsına bile aykırı bir görünüş sergilemektedir. “Anayasa”nın kanunsuz emirle ilgili bu muğlak ve kamu hizmetinde çalışan kişinin kendi niyet ve maksadına göre yorumlayarak hareket etmesini engellemeyen 99. Maddesinin en son ve en kötü neticelerinden birine, 15 Temmuz 2016 “askerî kalkışması”nda yüzlerce kişinin ölümü ve yaralanması misal verilebilir.
İslam Hukukunun temel hükümleri ile ilgili olan Mecelle’deki  Genel Hukuk kaideleri arasında “kanunsuz emir”le ilgisi kurulabilecek şu maddeler dikkati çekmektedir:
             “89. MADDE:

يُضَافُ الْفِعْلُ اِلَى الْفَاعِلِ لاَ  اْﻵمِرِ  مَا لَمْ  يَكُنْ مُجْبِرًا

                                 Fiilin hükmü, failine izafe edilir, mücbir olmadıkça amirine izafe edilmez.”
            “90. MADDE:

     اِذَا اجْتَمَعَ  الْمُبَاشِرُ  وَ الْمُتَسَبِّبُ  اُضِيفَ الْحُكْمُ  اِلَى الْمُبَاشِرِ

                                İşe mübaşeret edenle sebeb olan bir arada toplanırsa, hüküm mübaşeret edene izafe edilir.
(Mübaşir: İşin meydana gelmesinde bizzat fiili vakı’ olan, araya başkasının fiili girmeyendir. Bir şeyi yapan mübaşirdir; sebeb olan, o işin vukuuna götüren şeyi yapandır. Sebeb olanın işi, mutlaka kötü neticeye götürmez. Bu yüzden işin sorumluluğu, bizzat işi yapan -mübaşir olan- failedir, sebeb olana değil!)
Mecelle’deki bu maddeler, kanunsuz emirle işlenen suçlarda o emri yerine getirenin asıl suçlu olduğunu ve
 “-Ben, verilen emri yerine getirdim; bir suç varsa, o suç bana o emri verenindir”
diyerek kendini savunamayacağını belirtmektedir.
Suçun faili rütbesiz bir asker, okuma-yazma bilmeyecek kadar cahil ve kafası az çalışan bir kişi de olsa, ilmihalini bilmek ona farzdır; devletine karşı isyanda bulunmakta ve hele bu isyanı esnasında kendi milletinin silahları ile kendi milletinin fertlerini, kendisine yapılan ikazlara, hakka ve hakikate davetlere rağmen öldürmekte veya yaralamakta mazur olamayacağını bilmesi ve ona göre hareket etmesi gerekir. Buna aykırı davranırsa, elbette dünya ve ahrette cezasını görmeye müstahaktır.
Bu mevzuun geniş tartışmasını ve gereğini yapmayı uzmanlarına ve yetkililerine bırakarak, şimdilik Bediüzzaman’ın“kanunsuz emre itaat edilmemesi” mevzuu ile de ilgili olarak nazar-ı itibara alınabilecek “Münâzarât” adlı eserindeki şu sözleriyle bitirelim:
Hiçbir müfsid ben müfsidim demez. Daima suret-i haktan görünür. Yahut bâtılı hak görür. Evet kimse demez ‘ayranım ekşidir’. Fakat siz mihenge vurmadan almayınız. Zira çok silik söz ticarette geziyor. Hattâ benim sözümü de, ben söylediğim için hüsn-ü zan edip tamamını kabul etmeyiniz. Belki ben de müfsidim veya bilmediğim halde ifsad ediyorum. Öyle ise her söylenen sözün kalbe girmesine yol vermeyiniz. İşte size söylediğim sözler hayalin elinde kalsın, mihenge vurunuz. Eğer altun çıktı ise kalbde saklayınız. Bakır çıktı ise çok gıybeti üstüne ve bedduayı arkasına takınız, bana reddediniz gönderiniz.”
Prof. Dr. Mustafa Nutku

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: