Hapishane’den İsmi Azam’a!

Psikanalitik edebiyatta yalnızlık ve ona ek olarak zulüm büyük dehaların doğmasına sebep olmuştur. Hapishaneler büyük dershanelerdir, sağlı sollu hapse atılan ve zulme maruz kalan birçok insan oradan büyük zekâlar olarak çıkmışlardır. Kemal Tahir orta Anadolu ‘da on yılı aşkın hapis yatmıştır, bugünün mantığı ile baksan onun söylediği sözleri çerez gibi yiyen adamlar her yerde dolaşıyor ne devlet yıkılıyor ne de sistem.

Bir iki cümle yüzünden nice büyük insanlar hapishanelerinden dört duvarı arasında zulme terkedilmişler. Kemal Tahir, hapisten çıktıktan sonra doktora gider, döndüğünde Can Yücel sorar “neyin varmış Kemal?”, Kemal Tahir ne diyorsun Can yani Kemal nezle mi olsaydı, “Kemal Tahir kanserdir. Ama söz manidardır, bu kadar zulmü  gören bir adam ne olabilir ki, solculuktan Yol Ayrımı ile Osmanlı’nın büyük millet ve büyük devlet olduğuna dönerken, solun zulmü ile ahirete göçer ahirette, hem dönemin kör hukuku hem de kavak kafalı sol yüzünden heba olmuş adama Allah nasıl muamele eder o Adili Mutlak bilir ne bilelim. Bediüzzaman ”Sungur ben de on iki hastalık var ki sende biri olsa ölürsün“ der.

Cumhuriyetin değil çünkü Bediüzzaman ben dindar bir cumhuriyetçiyim diyor, bizim adı cumhuriyet olan ama zulmün en sefilini yapan cüce kafalıların paravan cumhuriyetini kastediyorum. Düşünüyorum o halde varım demiş Dekart, biz de düşünüyorum diyeni sana mı kaldı düşünmek düşünme düşürürüz diyoruz, o günde öyleydi, bugünde böyle, ben de yirmi yıldır düşünüyorum, birileri de  benim için düşünüyor. Düşünen adama menfaatleri gereği baskının  ve tecridin en alasını yapıp bak , ne kadar  yay gibi gergin diyen zevzekler. Diyarbakır tantanasından Isparta kampanasına , yaşasın hürriyet , hangi hürriyet zulm etmenin hürriyeti.

Bediüzzaman son devrin büyük mazlumlarından değil, tarihin en büyük mazlumlarından biri. Hapishanelerde büyük eserler yazmış, Hapishanelerin meyvelerini kendi anlatır.

 “ Denizli medrese-i Yusufiyesinin  bir ders-i azamı  M e y ve  R i s a l e s i   olduğu

Afyon Medrese-i Yusufiyesinin  kıymettar bir ders-i ekmeli “Ehhüccet üz Zehra olması gibi .

Eskişehir Medrese-i Yusufiyesinin  gayet kuvvetli bir ders-i azamı da ism-i Azamı taşıyan  Altı ismin altı nüktesini beyan eden bu Otuzuncu Lema’dır.

Denizli ‘de Meyve risalesini kaç kişi tanıyor diye bir gazeteci istatistiği yaptım, meyve deyince adamın bakkaldaki meyve aklına geliyor, nerede Meyve risalesi. Burada doğmuş ama doğduğu evde tanıyan yok. Bitirdik her şeyi diyenlerin cakasına payan yok. Isparta’da kırk yıldır yaşayıp Bediüzzaman evinin olduğunu farkında olan yok. On beş yıl yaşadığı bu şehirde onu andıran bir doğru dürüst kültür kurumu yok. Dosto’nun , Zola’nın, Hugo’nun , Dickens’in yaşadığı şehirlere bak. Biz hala bu kadar zulmü bir iki eser yazdığı için bu büyüklüğün yanında karınca kaldığı adamı eleştiriyoruz, bir zaman bunu sol yaptı şimdi sağcılığı felç olmuş, sağduyusu kötürüm sağcılar yapıyor.

Bediüzzaman’ın Eskişehir’de çektiklerini Tarihçe’nin ona ait bölümünde okuyunca ağladım, Bediüzzaman “elleri bağlı bir adama ordular taarruz ediyor” cümlesinin ne kadar yerinde olduğunu  gördüm.

Eskişehir’de görünen risaleleri şu cümlelerle anlatır. “ Kuddüs isminin bir cilvesi Şaban-ı Şerif’in ahirinde Eskişehir hapishanesinde bana göründü. “

Adl isminin bir cilvesi  Eskişehir hapishanesinde uzaktan uzağa göründü. “Hapishane değil Bediüzzaman’ın ulvi hakikatı görmek için, rasat kulesi”

İsmi Hakem Ramazan-ı Şerif ‘de görülmüş.

Ferd ismi Şevval-i Şerif’te Eskişehir Hapishanesinde bana göründü.

İsm-i Hayy’in bir cilvesi  Şevval-i Şerif’te Eskişehir Hapishanesinde uzaktan uzağa  aklıma göründü. Vaktinde kaydedilmedi . Ve çabuk o k u d s i  k u ş u avlayamadık. Tebaud ettikten sonra ….

İsm-i Kayyum ise İsm-i Hayy’ın bir hülasasıdır. O da Eskişehir’de yazılmış.

Mubarek aylar, zulümler ve yaşlı bir zat, bu hakikatler o hapishanenin penceresinden ona görünmüş. Hepsi geçti ama bu eserler harika.

Hayy ismi akıllara durgunluk verecek bir icmal gücü ile yazılmış. Hayat nedir, ve mahiyeti ve vazifesi nedir isimli baştaki paragraf fihristevari yazılmıştır. Eğer bu fihriste açılsa ne olur onu kendi söyler. Açılımı sayısız kitabın telifine neden olacaktır. “İsm-i Hayy’ın bir cilve-i azamı  ve ismi Muhyi’nin – iki isim ismi Hay ve İsm-i Muhyi , nasıl oluyor herhalde hay ismi kendi hayatı, ismi muhyi ise hayatı veren demek-  bir tecelli-i eltafı olan  bu hayatın Birinci Remizdeki fihristesi zikredilen bütün mertebeleri  ve vasıfları  ve vazifeleri  beyan etmek  o vasıflar adedince  risaleler yazmak lazım geldiğinden .. burada birkaç tanesine muhtasaran işaret edeceğiz.  Yirmi dokuz hassanın sadece dördünden remiz yani sembol olarak bahsetmiş, geriye yirmi beş kısım kalmış. Tek başına bir külliye olacak kadar büyük bir eser.

Her perspektifin  m e r t e b e, v a s ı f  ve   v a z i f e l e r i n i beyan etmek için vasıflar adedince risaleler yazmak gerektiğini söyler. Yirmi dokuz özellik yirmi dokuz üyeli bir oturum gerektirir. Sadeleştirmeye kızanlar, anlaşılmaya da kızıyor, gel de işin içinden çık. Hayy ismi klasik esma kitaplarının hiçbiri ile kıyaslanamayacak bir büyük risale .

İsmi Azam’ın İslam düşüncesindeki yerini anlatmak için bahsin sonuna bir hatime koymuş, o hatime bile bir kitap olacak düzeyde. Hz Ali’nin (ra)  altı adet ismi azamı var; “Ferd , Hayy, Kayyum , Hakem , Adl ve Kuddüs.” En büyük o ya ona altı büyük isim verilmiş, veya o görmüş. Bediüzzaman onun şakirdi   olduğu için onların açılımını yapmış. İmamı Azam’ın iki ismi var Hakem ve Adl, Rabbani’nin Kayyum, Geylani hazretlerinin ise Hayy ismi. “Pek çok zatlar daha başka isimleri ismi azam görmüşlerdir” Bediüzzaman  sadece eazımın isimlerini söyler. Kendi ismi azamları da herhalde Hz Ali’nin olanlardır. Bu altı bahsi müşahhas hale getiren bir başka kimse var mı onu bilmiyorum, ama zannetmiyorum. Sair esma kitapları kısmen tasavvufi ve teorik Bediüzzaman ise göstergebilimsel ve gözleme dayalı bakıyor. Bediüzzaman bütün esma ile alfabe gibi kainatı okuyor. Esma okumaları mektebi Risale-i Nur.  

İsmi Kayyum’un başında Bediüzzaman bir  i t i z a r ve onun arkasından bir i h t a r ‘da bulunur. ihtar ile itizar bir arada olmaz, çünkü ihtar verdiğiniz ve meselenin önemine işaret ettiğiniz yerde okuyucudan özür dilemezsiniz  veya üçüncü kişilerden , ama Bediüzzaman özür diler, bu ne demektir, bu da bize işte sizde bir yerdesiniz orayı görün demektir. İtizar da tabirat ve ifadelerde noksanlar ve intizamsızlıklar olabileceğini söyler, kim görecek, anlamak istemek yasak bir de  eksiği görmek nerede Türkçe’ye öyle hakimiyeti olan adamlar. İhtar da ise İsmi Azamın önemine işaret eder. Ne yapacaktı, bizim yapacağımız iş değil ki “ismi Azam’a ait nükteler azami bir surette geniş hem gayet derin “ olduğundan hem geniş sadece geniş değil azami bir surette geniş, iki sıfat arka arkaya, genişliğin ötesinde bir şey. Sonra hem de derin, derin bir bahsin derinliğine girilemez derin sular gibi . Hem geniş hem azami bir surette geniş hem de derin olan bir bahsi yakalamak zordur bu yüzden “ her adam her meseleyi her cihette anlamaz” demek anlamak için cehd ve gayret lazımdır bir de bilgi bu yüzden bilgiye atfen şöyle der. “Bilhassa birinci Şua maddiyunlara baktığı için daha ziyade derin gittiğinden” demek bu bahis materyalistlerin dünya kadar adam bunlar ikibin beşyüz yıllık bir fesad şebekesi . En büyük organizatörleri ise son  asırda Marks ve avane-i muzırrası. Çünkü o materyalizmi okula çevirmiş, bu yüzden kilise kendisine domuz diyor, onlar onun yaptığını bizden iyi biliyor.

Risale-i Nur bir fikir okyanusudur. Bak bu cümleye “ Birinci şuaına herkesin fikri yetişmez , fakat hissesiz de kalmaz. “ Demek fikri yetişecek şekilde eğitmek gerek. Sonra bu cümleye bak “ Saadet-i ebediyenin anahtarı olan imanın kuvvetleşmesi ehemmiyeti çok azimdir. İmanın bir zerre kadar kuvvetli olması  bir hazinedir” Ebedi saadetin anahtarı iman, kapıyı çevirdin anahtar içeride kırıldı, o zaman mı anlayacaksın imanının yetmediğini Himmet Uç, gel şimdi anla da çilingire Bediüzzaman’a git kuvvetli bir anahtarı birlikte yapın. Kapının önünde anahtarın içerde kalınca çilingiri bulamazsın Himmet Uç. Orada sende suç. Ağlamak kar etmez, gel burada terle , orada gülsün yüzün, olmasın yüzünde hüzün.

Necip Fazıl kendine “gaibi kurcalayan çilingir “ diyor. İyi bir vasıf ama gerçek çilingir Bediüzzzaman anahtarcı dükkanı gibi dükkanı Saadet-i Ebediye Anahtarları dükkanı neresi, Risale-i Nur…

Prof. Dr. Himmet Uç

www.NurNet.Org

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: