Harikalar

Bu insan! kendi kıymetini bilemiyor Fakat Kur’anda: ” Lekad haleknel İnsane fi Ahseni takvim.” buyuruluyor.  (İnsan! Ahseseni takvim üzere yaradılmıştır.) diyo Hadisi Şerifte ise: “Men arefe nefsehu fekad arefe Rabbehu.” buyuruluyor. Mealen: (Kim kendini tanır ise o Allah’ını da tanır.) buyruluyor.

Şimdi, İmanımızın kuvvetleşmesi için, insanın nasıl HARİKA yaratıldığını  görmeye çalışacağız:

İnsan vücudunda yaklaşık: (100 trilyon) hücre vardır. Bu hücrelerin her birinde 3.000 olay gerçekleşmiştir. Hücreler vücudun hangi bölgesinde bulunuyorsa o görevi gerçekleştirmektedir. Meselȃ, gözdeki hücreler görmeyi, kulaktaki hücreler işitmeyi, burundaki hücreler koklamayı sağlar. Sonuçta hepsi birer hücredir ve yapı olarak birbirine benzerler, fakat görev bakımından çok farklıdırlar. Gözdeki bir hücre hiç bir zaman koklamayı; burundaki bir hücre hiç bir zaman görmeyi sağlayamaz. Sanki her hücre bir akıllı varlıkmış gibi hareket etmektedir. Bu da Allahın bir mucizesidir.

İnsan vücudunda bulunan damarlar 95600 km dir. Yani bir insanın vücudundaki damarların uzunluğu dünyanın çevresini yedi defadan fazla sarabilir demektir.

Her insanın derisinin 2,5 cm2 lik bölümünde 19.000.000. (19 milyon) hücre, 60 kıl, 90 gr. yağ bezi 570 cm uzunluğunda damar, 625 ter bezi 19 duyu hücresi vardır.

Bir kan damarının yarısında (5 milyon) alyuvar, 10.000 akyuvar, 250.000 kan pulcuğu bulunmaktadır.

Kalp, kanser olmayan tek organdır. İçerisinde hastalık barındırmaz…Bir ömür boyunca 300 M2’lük 500 havuzu dolduracak kadar kan pompalar ve bunu bir saniye bile dinlenmeden yapar… Kalbimiz öyle bir motordur ki, kendi enerjisini kendi üretir…! Bizleri öyle muazzam bir şekilde yaratan Allah’ımıza ne kadar şükretsek nazdır…          

Dünyanın hızı saate, yaklaşık 108000 km. güneşin etrafında döner. Dönmeseydi  ne olurdu? Hayat olmazdı mevsimler olmazdı ve saire… Kendi ekseninde ise saate, 1670 km hızla döner. Dönmese idi ne olurdu? Gece ve gündüz olmazdı… bu hızla hareket eden bir arabanın saniyede 390 kilometre yol alması gerekir. Güneş sistemi galaksi merkezi etrafındaki dönüş sürati saatte 720.000 km. iken Samanyolu galaksinin uzaydaki hızı saatte 950 000 km. dir. İlginç olanı ise, bu hızlı arabanın yolcusu olan bizler ise bu hızı ne hisseder ne de rahatsız oluyoruz. Halbuki ayağımızı kaldırınca dünya gitmesi lazım. Biz her hangi bir yere çarpmamız lazım. Halbuki Allahın kudreti bizi koruyor.

Karınca yuvalarına bakarak o gün havanın nasıl olacağını anlamak mümkündür. Çünkü karıncalar bir meteoroloji uzmanı gibi havanın yağışlı olacağını anlayarak yuvalarının ağzını kapatırlar. İskandinavya da bir cins fareler yaşar. Bunlar öyle bir hızla çoğalırlar ki, Kısa zamanda sayıları milyonlara çıkar.. Bir anda dağ taş fare olur. Bu fareler diğer fareler gibi bir hayat sürselerdi, bir kaç yıl içinde İskandinavyayı tamamen istila ederlerdi, sonra dünyaya yayılırlardı. Önlerine çıkan her şeyi kemireceklerinden, dünya insanlar için ve diğer hayvanlar için yaşanmaz olurdu. Ama Allah buna da bir kanun koymuştur. Bu kanuna uyan dağ fareleri belli bir sayıya ulaştıktan sonra intihar ederler, yani kendi kendini öldürmektedirler. Zamanı gelince bu fareler, önüne geçilmez bir duygu ile sahilin en yüksek yerine koşmaktalar ve kendilerini denize atmaktalar. Bu toplu intiharı seyreden bir gözlemci milyonlarca farenin bir salak gibi denize kendileri döküldüklerini yazmıştır.

İnsan vücudunda sınırlı acı duyma sistemi vardır. Bir an olur ki: İnsan acı duymaz olur. Bu sınırı geçtikten sonsa insan, ya bayılır ya da acı duymaktan kurtulur. Çok şiddetli bazı doku ve hücrelerin yıpranmasına sebep olsa da insanı öldürmez. Acıların bir başka yönü de birbirine ilave olmasıdır. Mesela başımız ve dişimiz ağırsa bunların en şiddetlisi diğerini etkisi altına alır. Diğerinin ağrısını duymazsınız. Yani bizi yaratan Allah vücudumuza öyle bir sistem koymuş ki, dayanamayacağımız acıları duymuyoruz.

Amerikanın Kaliforniya eyaletinde bir banka soyulmuş. Yarım saat sonra olay yerine polisler gelmiş. Yanlarında bir bilim adamı da varmış. Polisler banka memurlarıyla konuşurken, bilim adamı bazı aletler kuruyor ve çalıştırıyor. Banka memuru bunların televizyon kamerası filan olduğunu sanmışlardı. Önce böyle bir şey olmadığını söylemişlerdi.Bilim adamı yarım saat önce bankayı soyup kaçan haydutların resmini çekeceğini söylüyor ve haydutların bankada ne kadar durduklarını ve yerleri soruyordu. Bilim adamı bir süre daha çalıştı. Çektiği fotoğrafları banka memurlarına gösterdi. Siyah zemin üstünde beyaz bir siluet vardı tıpkı bankayı soyan  soygunculardan birine benziyordu ve fotoğrafa bakan polisler bir kaç saat sonra hırsızı yakaladılar. Bilim adamı ise, “Bu bilgiyi çıngıraklı yılanlara borçluyuz ” demekten kendini alamıyordu. Bunun aslı çıngıraklı yılanın başında bulunuyordu. Adına “Kızılötesi Detektör” deniyordu. Kanser teşhisinde füzelere enerji santrallerinin kurulacağı yerin tespitine kadar hemen her alanda kullanılıyordu, o buluştan faydalananlar. Çıngıraklı yılan avını bilen, gece karanlığında bile hiç zorlanmadan kendine lazım olanı bulur. Havanın sıcaklığında kilometrelerce uzaktaki avını tespit eder.

Dünyayı karış karış gezersiniz, karşınıza çıkan her insan parmak izini inceleseniz, birbirine benzeyenini bulamazsınız. Hatta dünya kurulduğundan beri, Hz. Ademden bu yana, gelmiş ve geçecek bütün insanların parmak izleri farklıdır. Parmak izi bir nevi kimlik görevi yapmaktadır. İnsanları ve parmaklarını yaratan Ebedi Varlığın ne kadar güçlü, ne kadar geniş hafızası var ki milyonlarca yıldan beri yarattığı izi birbirinin aynı yaratmamış. O zat her şeyi birden görüyor ki bunları böyle yapıyor.              

Paylaşan: Abdülkadir Haktanır

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: