Haşir Penceresinden Tevhid ve Nübüvvet..

Bir süredir sağ olsun melek adam Kadir Bey ‘in bir ihtarıyla Haşir risalesinin üzerine yazılar yazıyorum. Zannedersem o kadar ve çok yönlü bir metin ve sanat şaheseri ve sanat teknikleri ihtiva eden kitap ki keşke bu kitabı bu ülkede bu çok yönlülüğü ile tartışacak üç beş adam olsaydık.Haşir risalesi öldükten sonra dirilmeyi gözle görülür şekilde ifade etmekle ulema-yı İslamı ve feylesofları ve İbn-i Sinayı arkada bırakmış şaşırtmış bir kitap, bununla kalmıyor, anlatım teknikleri , anlatımla kullanılan farklı anlatım blokları ile yine şahane ve harika ve masterpiece şu an karşılığını hatırlayamadığım bir eser. Bunların çok ötesinde bir sentezleme harikası, yani Bediüzzaman hazretleri , o eski cübbenin altında harika ruhlu insan, haşir temasını anlatıp geçmemiş, Bediüzzaman yaprağı anlatmaz, yaprağı anlatırken ağacı anlatır, ama yaprağı da anlatmış olur, o cüzde küllü görür, yani basit ve elemanları az olan güzelleri değil elemanları çok olan armonik , tevhidi güzellikleri anlatır.

Şimdi Ömer Sevinçgül arkadaşıma eserlerin editoriyal tasnifini söyledim, dedi ki “ bizim hiç editörümüz olmadı” içimden yazık dedim, bunun olmaması çok yanlış bir şey , ama bir şeyin olmaması çalışılmadığından dolayıdır. Editörlük büyük birsanat bu vadide Türkiye’de çok ileri adamlar var. Ama bizde olmayışının nedeni kitap okumayan insanlar, metinlere teknik gözü ile bakacak mentalitesi olmayan insanlar olduğumdan bu edötörlük gelişmiyor. İsim isim insanları eleştirmek doğru değil, ama bakıyorsun çok gayretli insanlar, ama editoryal metin mantığı yok, sadece yaprağı anlatmayı anlatmak olarak telakki ediyor. Bediüzzaman’ın bütün büyük eserleri hatta en küçük eserleri bile büyük bir sentezleme gücünden sonra ortaya çıkmışlar. Bir şey söylemek istiyorum ne söyleyeyim deha desem az, bundan başka da kelime yok harikulade demek adeti bilmiyorum ki harikulade nedir bileyim. O zaman;

Bir hüsün kim seyrederken ihtiyar elden gider

İşte bunu dedim, ya da Bediüzzaman eserlerinde yüze yakın acib acaib kelimesini kullanır, bak şimdi o kadar anlatma sanatında usta , manalara elbise giydirmekte ben ondan harikasını görmedim, Kant elbise giydirmekte büyük bir filozof ve edip ama o bile Üstad kadar mahir değil. Akılla ilgili üç kitabı Bediüzzamanın akla bakış açısının yanında yıldız böceği ile güneşin farkı gibi. Acib niye der mesela insanın ana rahminde oluşturulmasına acib der, başka bir şey demek ki , sonra insanın mahiyetine acib der ne desin, daha böyle onlarca acib kelimesi yani Üstad bile bu konuların içine giremiyor kapısında acib diyor. Akif dilsizliği anlatırken

Dili yol kalbimin an ne kadar bizarım

Der , büyük edip, büyük muzdarip böyle derse ben ne diyeyim.

Haşir risalesinde sentezleme konusunda ne söyleyelim. Ben sanardım ki Bediüzzaman haşir de haşri anlatıyor , evet haşrin penceresinden bakıyor, ama o kadar çok meseleye bakıyorki, onların hepsini haşir itikadının etrafında lüzum derecesine göre yerine koyuyor. Ve anlatıyor. Ortaya onlarca haşir itikadının oluşması için gerekli tema ortaya sürüyor. Bunları sıralamak istiyorum , inşallah başarırım. Haşir yani öldükten sonraya inanmak için o fiili gerçekleştiren bir ilah gerekir, bu yüzden haşirde Bediüzzaman bize tevhidi anlatırken, böyle bir ilah haşri yapabilir demek istiyor. Yani haşir yan tema itibariyle bir tevhid risalesi .Daha başlar başlamaz “Bir köy muhtarsız olmaz, bir iğne ustasız olmaz, sahipsiz olamaz. Bir harf katipsiz olamaz, biliyorsun. Nasıl oluyor ki nihayet derecede muntazamşu memleket Hakimsiz olur? “ Bu mülke bir malik ve sahip bulur, işte bu tevhid. Haşirde meknuz tevhid. Muhteşem bir saltanattan bahsediyor, muhteşem saltanatı sahip olan büyük bir ilahtır.Herkese merhamet eden bir Allah’dır her dertlininahını ve ihtiyacını görür. Bu Allah’tır.İşleri hikmet ve intizamla döner bir Allahtır. Sergilerinde misilsiz mücevherat ve emsalsiz nimetler vardır, sahavetlidir, tükenmez hazineleri vardır, bu Allah’tır.Pek büyük bir şefkati olan misilsiz bir zattır. Bir Yaveri erkemi vardır insanlara ne olduklarını neyapması gerektiklerini, nereden gelip nereye gittiklerini anlatır, yukardan gelen ferman ile konuşur bu Allah’tır. Perde arkasında muhteşem birsaltanat vardır, çünkü perde hiç boş kalmıyor baharda, yazda kışta , ilahi tiyatronun şefkat ve merhamet tiyatrosunun, ikram ve sahavet tiyatrosunun oyuncuları figuranları sahnenin önünde edeple rollerini yapar giderler, nasıl bir saltanat ve ilahi tiyatro. İşte bu Allah’tır. Mülkünde cereyan eden şeyleri kaydeden bir büyük fotograf sahibidir bu Allah’tır, çünkü mülkü büyük kendi büyük, insan büyük nasıl onun eylemlerini kaydedip de bu büyük ülkeye büyük ilaha uygun olmayan işlere ceza vermesin, veya uygunlarına mükafat vermesin iştebu Allah’tır.Bu güzelim dünyada bu güzel ilah ve güzel işleri yönetcek kitaplar kanunlar olacaktır, onlar O Allah’dan gelen fermanlardır, O fermanlarında bizleri daha güzel bir ülkeye götüreceğini vaat ediyor, buraya getiren oraya da götürür. Burayı hazırlayan orayı da hazırlar. İşte bu Allah’tır. Bu fermanları ileten sayısız büyük insanlar vardır, o insanlar padişah ile görüşür, ne yapılması konusunda söylediklerini insanlara iletirler, onlar da burada muhteşem ve dehşetli bir yer hazırladıklarını söylüyorlar, işte bunlar Allah’ın reisleridir, meymenesi , sabikunudur. Alemi her an değişik sinema levhaları gibi çünkü o değişimdendeğiştirmekten yeni levhalardan, yeni sahnelerden hoşlanır. Neden bu sahneleri değiştirip ahiretin büyük sahnesini kurmasın, işte bu kuracak olan Allah’tır. Hikmet, inayet , adalet ve merhamet ile muamele eden bir Allah’tır, nasıl bu dünyada bunların tezahürerini yapsın da ahirette mükemmel tezahürlerini yapmasın, işte yapacak olan Allah ‘tır. Allah’ı tanıyan kararsız adam “İnandım ki bu karmakarışık kararsız misafirhanelerden başka ve kurb-u şahanede bir diyarı saadet vardır, biz de ona namzediz “ Haşir hakikatı nasıl tevhid ile baş başa gidiyor, sadece suretlerdeki bunlar ya bir de hakikatlere gitsek , demek istiyorum ki Haşir bir tevhid risalesidir, haşir penceresinden bir tevhid dersidir, çünkü haşrin varlığı tevhidin telazumudur.

Hakikatlerde tevhid o kadar şaşaalı anlatılır ki zevk verir insana. Şen”i rububiyet , Saltanat-ı Uluhiyet, suretlerde sadece sureti gören insan burada sureti kaldırıp altında hakikatı görür. Ne yapmış Rububiyet kemalatını göstermek için böyle bir kainatı gayet, yüksek gayeler ve ve yüksek maksatlar için icad etsin. Böyle bir kainat ve saltanat ve yüksek gayeler, mükafat ve cezayı nasıl rububiyet ve uluhiyetinin gereği yapmaz. Uluhiyetten haşre, azamet ile mükafatsız ve cezasız ölüm, zıtlık, zıtlıktan ahiret doğar.Bütün hakikatlerin ilk kısımları Allah’ın esmasının nihayetsiz sarayına açılankapılardır, kerem ve rahmet kapısıdır, orada tevhidin sonsuz muhitini gör, öldükten sonra dirilmeyi sadece o kapıdan yakala. Saltanat ve rububiyet kapısı, işte o Allah’ın, cud ve cemal kapısı kim işte o Allah,şefkat ve ububiyet-i Muhammediye kapısı kimin O Allah’ın, haşmet ve sermediyet kapısı kimin o Allah’ın,Hıfz ve hafıziyet kapısı kimin o Allah’ın, vaad ve vaid kapısı kimin o Allah’ın, ihya ve imate kapısı kimin O Allah’ın , Hikmet, inayet ve rahmet ve adalet kapısı kimin işte O Allah’ın,İnsaniyet kapısı kimin o Allah’ın, risalet ve tenzil kapısı kimin o Allah’ın. Bu kapılardan gir, esmaların dünyasına sadece sana on iki kapı göstermiş nihayetsiz kapılardan haşre git, ama önce kapılar neyin kapısı tevhid sarayının kapısı onu anla sonra haşri anla, onu anlamadan haşri anlayamaz insan çünkü failin büyüklüğü eylemi yapabilir, fail küçükse eylemin altından kalkamaz, işte inkarın paradoksu. Bediüzzaman şu cümleyi gerekli görür.” Sakın zannetme ki haşri iktiza eden esma-i İlahiye bahsettiğimiz gibi yalnız Hakim, Kerim, Rahim, Adil , Hafız isimlerine münhasırdır. Hayır belki kainatın tedbirinde tecelli eden bütün Esma-i İlahiye ahireti iktiza eder, belki istilzam eder. “

Haşir bir nüvüvvet risalesidir, çünkü önce risalet ve nübüvvetin gereklililiği haşir için gereklidir, Bediüzzaman onları işaretlerde anlatır, sonra peygamberlerin ve peygamberimizin getirdiği din haşir yani öldükten sonra dirilmek hakikatinden mahrum olsa , yani o kapısı kapalı olsa, insanlar bir daha gelmemek üzere gitseler, varlık ve din bütün gayeleri ile iflas eder, haşirsiz bir iman altılısı yıkılır, çünkü onlar birbiri ile bağlı, nasıl insan bedeninden bir uzvu çekip alırsanız o beden eksizolur, hatta ölür, çünkü insicama aykırı, altı iman rüknü haşirsiz olursa diğerleri de anlamsız olur. Bu yüzden Haşir risalesi bir nüvübbet ve risalet ve Muhammed Risalesidir. Meyvenin dokuzuncu meselesinde ve lasiyamelarda bu birbirisiz olmama anlatılır. Haşir de daha mükemmel olarak anlatılır.

Bediüzzaman Haşir’de hem nübüvvetin lazımını , gereğini , hem ne nübüvvet vadisinin büyük temsilcisi Hazreti Peygamberi asm anlatır. Hem öldükten sonra dirilme hakikatınin peygamberimizin öğretisi içindeki yerini ve lazımını anlatır, üç değişik boyutta haşir bir kısmi nübüvvet risalesidir. Haşir hakikatının içinde nübüvvet hakikatını gerekli görmek ve bütün boyutları ile anlatmak , yerleştirmek işte budur armonikal sentezleme. Zaten Bediüzzaman tek boyutlu anlatıcı değildir. Kendi de çok boyutlu bir insandır, ama bu hala Türkiye’de anlaşılmamıştır.

Güzellikler güzellik biliminden haberdar olanlar tarafından anlatılır, bu kainattaki güzellikleri yine o güzellikleri şerhdecek bir güzel anlatabilir bu peygamberler olduğu gibi peygamberimizdir de. Eksiksiz güzelliğe sahip olan bir sanat eseri yine bir sanat eksperi ve uzmanı tarafından anlatılır, sanat eleştirmenleri bu yüzden doğmuştur, peygamberbler ve peygamberimiz Allah’ın sanat eleştirmenleridir, yani onun güzellirlerini anlatan ve izah edenler ve derecesini belirleyenlerdir.Resullullah nazarları o sanata çeken bir uzman ve dellaldır. O hep güzelliklerianlattığı gibi güzellikleri de yansıtandır davranışları ile. Şu varlığın sayısız özneler ile insanın nazarını dağıtmasına karşı o varlıkların bir varlık tarafından tanzim edildiği hakikati bir mebus ile ilan edilmelidir, çünkü tarih boyunca insanların beşeri dinlere sap olduğu dönemlerde eşyanın ve olayın çokluğu insanların onları bir büyük Zat tarafından tanzim edildiği hakikatına götürememiştir. Peygamberler ve peygamberimiz bu dağınık eşya ve olayları bir noktaya yani Allah’a yöneltmiştir. Nihayet derecede güzel bir zat güzelliğini aynalarda görmek ve göstermek ister. Bir ressam sanatının güzelliğini levhalarda tablolarda gördüğü ve galerilerde de gösterdiği gibi Allah ‘da kendi zatının güzelliğini eserleri olanaynalarda görmek ister ve öyle de gösterir ama bu güzellikler de bir tarif edici ile anlatılırsa anlaşılır, yoksa yine tarih boyunca güzellikler nesnelereverilmiş ama nesnelerin arkasındaki sanatcılar ve ilkeler görülmemiştir. Bütün güzellikler perde arkasından perdeye yani kainata yansıyan güzelliklerdir, hazineler de yine perde arkasındaki bir hazinedarın gönderdiği hazinelerdir. Bizim hazine ve güzelliklerimiz yansımalardır, o hazinelerden anlayan özellikleri anlayan vassaflar gerekir, o güzelliklerden anlayan güzeller gerekir, bunlar da peygamberlerdir. Bu kainat birsaraydır, her sarayın bir rehber muallimi vardır. Topkapı sarayına giren rehber almadan saraya giremez, kainat sarayının anlamını da onu inşa edenin rehberi ile insanlara izah etmesi gerekir, yoksa kainat denilen bu büyük saray yüzyıllarca manası çözümlenememiş bir muamma olarak kalmıştır. Bu muammayı ancak peygamberler ve peygamberimiz çözmüştür. Kainat sürekli değişmektedir, neden değişmekte nereye değişmekte değişmenin gayesinin ne olduğu yine değişimi yapanın bir elçisi ile anlatılabilir.O rehber muallim peygamberimiz v e peygamberlerdir. Şu güzel sanat eserleri ile kendini bizetanıtan Allah ve nimetlerle sevdiren Allah’ın nasıl tanınması gerektiğini ve nasıl sevilmesi gerektiğini anlatan yine Peygamberimizdir ve peygamberlerdir. Peygamberimiz zamanında bunu gözmeye çalışan çok muvahhid vardırama sadece ıztırap çekmişler hissetmişler ama dile getirememişler. Ancak Cebrail vasıtası ile peygamberimize yapılan izahlar ile insanlar tatmin olmuşlardır. İnsan kabiliyetlerini toparlamak durumundadır, çok çok farklı istidadlar ile doludur, onun kabiliyetlerini bir noktaya yönelten ancak peygamberler ve peygamberimizdir.

Bediüzzaman anlatımı yaveri Ekrem karakteri ile çarpıcı bir boyutta anlatır. O bahisyani suretlerdeki bahis bunun tamamlayıcıdır. Ayrıca peygamberimizin duası ve kulluğu da ahiretin varlığına olacağına bir delildir, bunu beşinci Hakikatte anlatır.Onun duası ile ahiret arasındaki bağı vurgular, en küçük mahlukun duasını duyan en büyük varlığı ve kulu ve sevgilisi olan bir zatın duasını duymamazlık edemez.Onun yani Resullullahın duası ahiretin varlığı içinbir tek nedendir, hiçbir şey olmasa da .Öğretmenin varlığıokulu gerekli kıldığı gibi , yine öğretmeninvarlığı ve öğretisi mükafat ve mücazatın yerini varlığını ahireti gerektirir. Okul dünya ise hayat ahrettir, öğretmenin varlığı okulu gerektirir, o olmazsa hayat olmaz, okulda alınan ile hayat arasında bağ vardır, eğer hayat olmazsa okulun anlamı yoktur. Okul hayat arasındaki ilişki dünya ile ahiret arasındaki ilişki gibidir. Peygaberliği bu dünyanın açılmasına neden olanın duası da ahiretin icadına vesiledir. Çünkü imtihan kazanan ve kaybeden için kazanma ve kaybetme yerleri gerektirir. O n ikinci hakikat risalet ve tenzil kapısıdır.Resulü Ekremin bin mucizesive kuranı kerim inmiş yani risalet vetenzil ile gelmişlerdir, eğer ahiret yoksa neye gelmişlerdir, gaye boşta kalır.Ahiret olmazsa Kur’an ve mucizeler de anlam kazanamaz. Mucizelerekadir olan ahiretede kadirdir,Kur’an ı gönderen onun vaat ettiklerini yerine getirmezse kuranın tenzili bir mana kazanmaz.

Geldi amma neyleyim sensiz baharın şevki yok

Haşir bir tevhid risalesi olduğu kadar bir nübüvvet risalesidir. Değil mi ? Şimdi nübüvvet ile haşir arasındaki kurulan itikadi köprüler ne kadar sağlam, nasıl haşir ile onlar arasında köklü bağlar kurmuş, bu binanın neresine nübüvveti haşri destekler şekilde yerleştirmek bizim işimiz olamaz. İşte sentezleme bahisleri birbiri içinde anlatma sanatı hayret hayret ne hayret. Bu bahis çok uzun tutacağa benzer devam edebilirsek ve minellahittevfik.

 Prof. Dr. Himmet Uç