Hatır Meselesi

Eski zamanlarda, uzak diyarlarda, bir ovanın ortasında kurulu bir handa beraber çalışan iki arkadaş varmış. Birinin adı Hasan diğerinin de Hüseyin’miş. Bu iki arkadaş birbirini Allah rızası için çok severlermiş. Hiç birbirlerinden ayrılmaz, her işlerini birlikte hallederlermiş.

Günün birinde hanın aşçısı mutfak için ormandan odun toplanmasını istemiş Hüseyin’den. Hüseyin’de ilk defa yalnız başına ormana odun toplamak için çıkmış. Ormanda kurumuş odunları yanında getirdiği eşeğe yüklerken yanına dışı gül-bal içi yılan-çıyan biri gelmiş ve ona yemesi için iştah uyandıran çok güzel bir dondurma vermiş ve “hadi ye” demiş. Bu kötü adama aldana Hüseyin dondurmayı yemeye niyet etmiş ve tam dondurmayı yemeye başlayacakken Hasan çıkagelmiş ve Hüseyin’e “sakın o dondurmayı yeme” demiş. Hasan’ın bu uyarısı ile elindeki dondurmayı yemeyi çok istemesine rağmen indirmiş. Hasan şöyle diyerek devam etmiş; kardeşim, bak senin elindeki bu dondurmayı benim hatırım için yeme, hem yersen o kötü adam içine zehir koymuş başta lezzetli gelse de midene indiği zaman müthiş sancılar ve azaplar içerisinde kalırsın. Hem o kötü adamın haram malı ile sana verdiği zehirli dondurma yerine bak birkaç liraya bu dondurmadan daha güzelini helal paramızla alır, öyle yeriz. Demiş ve Hüseyin de Hasanın bu nasihatlerine ve araya koyduğu hatırı için “hatırım için yeme” dediği için elindeki dondurmayı başka biri yada bir hayvan yiyip zarar görmesin diye yere bir çukur açıp üstünü toprak iler örtmüşler. Topladıkları odunlarla beraber hana doğru gitmişler. Yolda giderken de bir dondurmacıya uğrayıp helal paraları ile helal bir dondurma almış ve gönül rahatlığı ile yemişler…

Evet, hikâye burada bitti. Hikâyede iki mesaj var. 

Birincisi: Hikâyedeki Hüseyin’in hayatını tehlikeye sokan o aldatıcı, dışı güzel, içi kötü insanın sunduğu o zehirli dondurmayı, bizlere de Şeytan ve Şeytandan ders alan insi şeytanlar; “gel zina et, hadi kumar oyna…” diyerek birçok günahı bizlere şirin göstererek, iştihamızı celp ederek, nefsimizden de destek alıp, bizlerin ebedi hayatını tehlikeye sokacak, fiillerde bulunmamızı istiyor. Yaşam boyu işlediğimiz o günahı hatırladıkça azap duyacağımız ve ahrette de bu günahın karşılığında azap çekeceğimiz bir günah işletmeye çalışıyor. Günahları işlete işlete bizlerin imanını çalmaya ve de ebedi cehenneme girmemizi istiyor. Şeytanları bu tuzağına karşılık Bediüzzaman Said NURSİ Hazretlerinin şu iki vecizesini dinleyip uyarak kurtulabiliriz.

“Âkıbeti görmiyen kör hissiyatın hükmiyle, hâzır bir dirhem zehirli lezzeti, ileride bir batman sâfi lezzete tercih etmek bu zamanın dehşetli bir marazı, bir musibetidir.”

Helâl dairesi geniştir, keyfe kâfi gelir. Harama girmeye hiç lüzum yoktur.” 

İkincisi: Hasan Hüseyin’e dondurmanın zehirli olduğunu söylemeden önce araya hatırını koymuş. Aralarındaki muhabbeti nazara vermiş en başta. “hatırım için o dondurmayı yeme demiş” Hüseyin’de Hasan’ın hatırı için o dondurmayı yememiş.

Çok sevdiğimiz ve değer verdiğimiz bir dostumuzun hatırı için, onun istemediği bir şeyi yapmayız da;

Bizi o arkadaşımızdan daha çok seven, daha çok düşünen, yoktan var eden Allah’ın (c.c.) hatırını neden hiç düşünmeyiz?

Herkesin “NEFSİM NEFSİM” dediği o dehşetli mahşer meydanında “ÜMMETİM ÜMMETİM” diyen Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmın hatırını neden hiç hatırlamayız?

Allah’ın ve Peygamber Efendimizin bizde hiç mi hatırı yok?

Allah’ın ve Peygamber Efendimizin hatırını daima kendi içinde canlı tutup rızasına göre amel eden kullarından olmamız için çaba harcamalı ve dua etmeliyiz.

Selam ve dua ile..

Halil İbrahim DEDE

09/05/2014 – Çorlu

www.NurNet.org

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: