Hayal

Yine çok yorucu bir iş gününün sonunda, eve doğru yola çıkarken ne kadar yorgun olduğunu düşünüyordu.

Gün boyu kendisini taşıyan bacakları isyan bayrağını çekmiş, sırtında sanki yüz kiloluk bir yük varmış gibi omuzları onu aşağı doğru çekmekteydi. Ah keşke otobüste oturacak bir yer olsaydı hemen uyuyuverecekti.

Otobüs durağına kadar yürüdüğü on beş dakikalık yol ve durakta on dakika otobüs beklemek yorgunluğunu daha da artırmış, son enerjisini de tüketmişti.

Nihayet beklediği otobüs geldi. Yolcu kartını cihaza okuturken bir taraftan boş yer olması için dua ediyor bir taraftan da hızlıca koltukları kolaçan ediyordu. Ön sıralar hep dolu olunca umutlarıyla birlikte otobüsün arkasına doğru ilerledi. Birden yaşlı bir adamın yanının boş olduğunu fark edip oraya doğru yöneldi. Yaşlı adam kendisine gülümseyerek yanındaki koltuğa koyduğu poşetlerini ayağının yanına alırken “Gel delikanlı!” dedi.

Bu hiç de iyiye işaret değildi. Muhtemelen bu ihtiyar yol boyu vır vır konuşacak, uyumasına izin vermeyecekti. Çok yaşamıştı bu sahneyi. Genelde “Nerelisin?” diye başlar neredeyse DNA’sındaki kromozom dizilimine kadar sorguya çekerlerdi bu amcalar.

Sevinç ve hüznü bir arada yaşarken kibarlığı elden bırakmadı: “Teşekkür ederim amca!”

Adam, “Gel otur, gel!” dedi. “Şu haline baksana, ayakta zor duruyorsun.”

  -Valla doğru söyledin amca. O kadar belli oluyor mu?

  -Olmaz mı? Boş yer olmasa kalkıp yer verirdim sana.

  -Yok artık canım, daha neler!

  -Şaka yahu! Vermezdim tabii. Ama hakikaten de bitkin görünüyorsun. İşin ağır herhalde.

  -Hafif iş mi kaldı amca? Üç kuruş için kendimizi paralayıp duruyoruz.

  -Herkes çalışıyor be delikanlı! Farz ibadetlerini ihmal etmiyorsan bu emeklerin hep ibadet olarak yazılıyor defterine.

  -Ben ibadet mibadet istemiyorum amca. Artık dinlenmek istiyorum.

  -Yine de çalışmadan olmaz ki delikanlı. Boş duranı ne kul sever ne Allah!

  -Varsın kimse sevmesin amca. Ama ben artık öyle yoruldum ki. Yataktan çıkmak istemiyorum.

  -Ha ha! O kadar da değildir yahu! Arada yemek için falan çıkman lâzım yataktan.

  -Yok yok. Madem Allah beni seviyor, rızkımı da ağzıma kadar göndersin. Etrafımda da hizmetçilerim olsun. Her ihtiyacımı görsünler.

  -Evlat o dönemi biraz geçmedin mi? Bebekken öyle değil miydin?

  -O zaman anlamıyordum ki amca! Şimdi öyle olmayı o kadar isterdim ki!

  -Aman delikanlı ne istediğine dikkat et! Dua hükmüne geçer. Öyle hayat mı olur? Gücün kuvvetin yerindeyken çalışmak en güzeli. İşleyen demir ışıldar derler. Sen biraz istirahat et, fikrini değiştirirsin.

  -Yok amca, yok! Ben fikrimi falan değiştirmem. Öyle yattığı yerden her hizmetinin görülmesini kim istemez?

  -Ben istemem! Ama madem sen öyle istiyorsun, öyle olsun!

Yaşlı adam bir sonraki durakta otobüsten indi. Delikanlının da birkaç durağı kaldığı için uyuyacak kadar zamanı yoktu. Yaşlı adamla konuştuklarını düşündü. “Hakikaten be! Ne güzel olurdu!” dedi. “Ama nerede! Bu zamanda kim kime böyle hizmet eder?”

Bu düşüncelerle eve gitti, hızlıca birkaç lokma atıştırıp kendini yatağa attı. O kadar yorgundu ki hemen uyuyakaldı.

Sabah insan sesleriyle uyandı. Alarmı duymamış olmasını yorgunluğuna verip hemen yataktan fırlamak istedi ama kalkamadı. Yavaş yavaş çevresindekileri de seçmeye başlamıştı.

-Nasıl oldu?

-Sanırım kendine geliyor!

-İyi ki ondaki garipliği vaktinde fark etmişsiniz. Biraz daha geç kalsanız kaybedebilirdik.

Konuşmalardan bir gariplik olduğunu anlamıştı. Kısa bir süre sonra hastanede olduğunu fark etti. Yanındakilerden öğrendiğine göre gece beyin kanaması geçirmiş ve vücudunun büyük bir kısmı felç olmuştu.

Biraz sonra hasta bakıcı elinde bir tas çorbayla geldi. En yakın arkadaşı çorbayı hasta bakıcının elinden alıp kaşık kaşık onu beslemeye başladı. O esnada odanın kapısının önünden geçmekte olan yaşlı adamla göz göze geldi. Bu, daha önce otobüste konuştukları adamdı.

Yaşlı adam acı bir gülümsemeyle delikanlının yanına gelip kulağına eğildi:

  • Delikanlı tebrik ederim duan kabul olmuş. Yattığın yerden bebek gibi ağzına besleniyorsun.

Bu yazı gözden geçirilerek Zafer Dergisinin 2019 Kasım (514.) sayısında, yayımlanmıştır.

Muhiddin Yenigün