Hayat Arkadaşı Edinirken, Çok Mühim Olanlar 

Günahlardan korunmak, hem de kendimizi yalnızlıktan kurtarmak için, kendimize hayat arkadaşı bulup bir hanımla evlenmeyi Allah bize helâl kılmış. Hayat arkadaşımız olan hanımımızın ahireti ile ciddi ilgilenmeyecek miyiz? Allah tarafından hanımımıza emredilen farzlardan ve yapmaması için kendisine yasaklanan günahlardan, biz erkekler de sorumluyuz. Helâlimiz olan hanımımızı tatlı dil ile ikaz etmeliyiz, Allah tarafından emir olan:“Kendinizi ve ehlinizi yakıtı insan ve taş olan ateşten koruyun” emriyle ehil ile kastedilen ilk insan eşimizdir. Kendimiz gibi onu da koruma görevi Allah tarafından bize verilmiştir.

Biz vazifemizi bilip onunla ebediyete kadar uzanan hayat arkadaşlığımızın devam etmesi için son derece gayretli olmalıyız.

Evet! Allah tarafında bize verilen bu vazifeyi güzel sözle tatlı dil ile yapıp onu ikna etsek, hem onu, hem de kendimizi ateşten kurtarmakla, büyük bir başarı kazanmış oluruz.

Peki bu görevi hafife alıp, onu gerektiği şekilde yapmazsak, bu ihmalin daha sonra bize ne kadar pahalıya patlayacağını tahmin etmek bile mümkün değildir. Yani hem kendimizi, hem de hayat arkadaşımız olan hanımımızı “yakıtı insan ve taş” olan cehennem ateşinden korumakla yükümlülüğü ihmal etmemizin cezası da  büyük olur.

Âile reisi olan beyefendi, hanımıyla geçimine dikkat etmeyip vazifesini ihmal ederse Allah’ın onlara vereceği evlada karşı terbiye gibi büyük vazife terk edilirse, o biricik evlatlarını Allah’ın emirlerine göre yetiştirmezlerse, onları cehennem ateşinde yakmaktan başka değil.   Evlatların dünyada da ahirette de cezalanmalarına sebep baba olan o beyefendinin ihmali ve lakaytlığı sebep olacaktır. Anne baba için evlatlarını Allahın rızası dairesinde yetiştirmek, onların en başta gelen görevler arasında bir vazife olduğunu unutulmamalıdır.

Allah’ımızdan ve Peygamberimiz aleyhissalatu vesselamdan biz âile reislerine emir olunan bu vazife, âiledeki tüm erkeklere ve hanımlara ve kız evlatlara karşı uyanık davranmamız için bize verilmiştir. Yaradılışları itibariyle hanımlar daha nazik ve aldanmaya onlar daha müsait bir varlık oldukları için, onlara karşı vazifemizi yerine getirmek biz erkekler için  mühimdir. Yaşadığımız bu zaman çok kötü olduğu için, altını çizerek diyorum ki, ister âile reisi, ister yanında işçi çalıştıran patron, isterse öğretim üyeleri, idarelerinde bulunan bayan ve kızların şeref ve haysiyetlerini korumak için sarf ettikleri gayretin karşılığını Allah bol Rahmeti ile kat kat ödeyeceğinden hiç şüphe etmesinler. Çünkü her ne kadar kadın ve erkek bir bütünün iki parçasıdır ama, kadınlarımız bu necip milletimizin yarısı olmasından öte, Bu idareden önce, onlar bu milletin annesi iken, onların fıtratlarına aykırı olarak çıkarılan kanunlardan ötürü, çok istismara uğradılar. Kadınların ekseriyetle günaha daha kolay aldanabilir bir varlık oldukları için, onların yaptıkları günah, yalınız kendilerine ait kalmaz. Onu korumakla mükellef olan âile reisinin o işte hissesi çoktur.

Mesela bir kadın günaha girse erkeklerden de bir çoğunu o günaha sokmaya sebep olur. Bu itham değil, inkâr edilmez bir gerçektir. Hanımlar bunu da bilmeli ki hiç bir zaman erkekler, kadınlar kadar oyuna gelip istismar edilemezler.

Bundan ötürü, Hadisi Şerifte buyrulmuş ki:  “Cehennem azabını hak eden kadına, Allah kuvvet verip, kendisi ile beraber, daha dört erkeği de sürükleyerek cehenneme götürecektir. Başta babasını. Sonra beyini. Sonra eğer var idiyse âğâbeyini. Daha sonra, eğer varsa büyük oğlunu da. Yani onlarında ona karşı vazifelerini yapmadıkları için o cehennemlik hanım cehenneme götürebilecektir.” Kısaca kadınlar Allaha karşı  şikâyet ve isyandan kurtulup hayatlarından memnun olmaları için,  Allahın onlara annelik gibi yüce bir mertebeye yükselttiğini bilip  Allaha isyan etmeden vazifelerini yapsalar yetecektir. Onlar ancak bu şekilde isyandan kurtulup Allah’a  şükretmeye yanaşırlar. Ah! Bu isyan ve istismar kapıları kapanabilse!..

Asla inkâr edemiyoruz ki, bizim asil düşmanlarımız olan dış devlerden gelenlerin dışında iç düşmanlarımızdan, imana düşman olanlar her taraftan inancımıza saldırıyorlar. Bu sebepten bu kötü devirde, bizler hiç çekinmeden iyiliği emretmeye, kötülükten menetmeğe çalışacağız. Bunun neticesinde, şehit dedelerin torunlarından tek birinin kalbini düşman fikirlerinden aldığı manevi yaralardan kurtarabilsek, ne mutlu bize.

Biz Müslüman erkekler için, nasıl ki hayat arkadaşımızı ve çoluk çocuğumuzu ve bütün Müslüman geçinip imanı zayıf olanların imanını takviye etmeye çalışacağız. Çünkü bizim için iman kadar mühim hiçbir iş yor.  

Şimdi bir Müslüman’da var volan imanın ehemmiyetini ve din kardeşinin imanında eger hangi şüphe var ise, en büyük yarasıdır, bu şüphelerden kurtarmanın önemini daha iyi anlamak için, size bir olay anlatacağım.

Ankara Nur talebelerinden Said Özdemir Ağabey diyor ki: “Isparta da Üstadı ziyaret etmiştim. O sabah Başbakan Menderesin bindiği uçak, Londra yakınlarında düşmüş. O feci kazada 23 ölü ve birçok yaralı olmuşken, Menderes sağ kurtulmuş ve Türkiye’ye geri geldiğinde Ona, benzeri hiç görülmemiş muhteşem bir karşılama töreni düzenleniyor. On binlerce insan hava alanından Taksime kadar, yollara doluşup sevinç ve sevgi gösterisinde bulunmuşlar.

Bu durumu öğrenen Bediüzzaman Hazretleri şöyle diyor;

“Acaba Menderes bu halden dolayı, gururlanıyor mu? Bu nedir ki?

Halbu ki: İman hakikatini anlamış bir mü’mini, hakikat-ı kâinat alkışlıyor…” 

İşte! Bu hakikat davamızı ne güzel destekliyor. “yakıtı insan ve taş” olan cehennemden kurtarma gayreti ile, mü’minin kafa ve kalbinden şüphelerin temizlenmesine yardım etmek, kalbinden şüpheyi çekip, onun yerine iman hakikatlerini yerleştirmeye çalışmamaktan daha mühim ne olabilir?!

İnsanların hidayete gelmeleri ve kalplerinin nurlanması, Allah’ın rahmet elinde olduğundan şüphemiz yok. Oraya elimizi sokup  onu düzeltmeye  takatimiz yetmediğini de biliyoruz. Fakat bu dünyada her şeyi sebeplere bağlayan Allah c.c., sevap kazanmamız için, bizden, onların kurtulmalarına yardım edip sebep olmamızı istiyor. Bunu başarabilmenin çaresi de, önce Allah’ımızı sıfatlarıyla tanıyıp,  sağlam imana sahip bir vaziyette kendimizi yetiştirmektir. Sonra imanı yara alan müminlerin yardımına koşmaktır.

Bunun ehemmiyetinden dır ki, bizim için, birinin Allah’ın yoluna gelmesi için, sebep kim olursa olsun, onunla çok sevineceğiz ve ona taraftar olmamız lazım olduğunu bileceğiz. Müslümanlarla beraber olmak, onları sevmek şöyle dursun, fitneli ahır zamanda zındıkayı (ateistleri) defetmek için, İsevilerin (Hıristiyanların) ruhanî kısmı ile bile birleşme zamanı olduğunu,  Yirminci Lem’adan Peygamberimizin (a.s.m.) Hadisi Şerifini öğreniyoruz.

Çünkü Hadisi Şerife: “Bir müminin imanını kurtarabilen kimse: Sahralar dolusu kırmızı koyun sadaka vermekten daha fazla sevap kazanır.” buyurulmuştur.

Allah’ın emri olan iyiliği emredip kötülükten men’ederken, herhangi kimseye iman hakikatlerini anlatırken görüştüğümüz kimse, günahkâr biri de olsa, bizim ona karşı tavrımız, ona küsüp darıltmak değil, kovmak değil, belki kusurları için ona tövbeyi öğretmek onu o kütü durumdan kurtarmak için gayret göstereceğiz. Bizden kaçıp yanımıza gelmeyenlerin yanlarına gitmek fedakârlığı bizden bekleniyor. Biz manen yara almış kardeşlerimize  karşı, ilim ve hilım (yumuşaklık) prensiplerine dayanarak, kırıcı olmaktan uzak bir şekilde onlara davranacağız.

Evet! Kusuru olmayan pek yok ama, varsa da biz öncelikle, bizim gibi günahkâr ve kusurlu kimselerle uğraşacağız. Biz “sahili selamet olan darüs-selama Ümmeti Muhammediyeyi (a.s.m.) çıkarmaya çalışan hademeler”  olduğumuz için, kardeşlerin nefislerini  kendi nefisine tercih eden Sahabeler (r.a.) nasıl davrandıysalar bizde kardeşlere karşı öyle davranacağız.

Pekiyi, Sahabeler nasıldılar diye sorulursa?

Muhterem Elmalı Hamdi Yazır’ın tefsirindi şöyle anlatır: Bir gün Peygamberimiz (a.s.m.) in yanına biri geldi ve “Ya Resûlallah bana zaruret isabet etti”, dedi yani çok aç olduğunu bildirdi. Bunun üzerine Aleyhissalatû vesselâm ilk önce kendi mübarek hanesinden sordu, yiyecek bir şey olmadığını öğrenince, sahabelere! Karnını doyurmak için bu misafire sahip çıkacak yok mu diye sordu: Ebu Talha “Evet ben alırım Ya Resülallah” diyerek alıp evine götürdü. Hanımına: “Resülullahın misafirine bir şeyler yedirmek için evde ne var” diye sordu? O da “Vallahi evde kızı doyuracak kadar yiyecekten başka yok” deyince; Ebu Talha, hanımına: “Kızı uyutursun, mevcut yiyeceği Resulullah’ın misafirine yedirelim dedi.” ve kızı uyutmak için mumu söndürdüler kendileri de yemeyip Resılullahın (a.s.m.) misafirine yedirirler. Misafir karnını doyurduktan sonra,  Peygamberimiz (a.s.m.) ın yanına vardıklarında, adam ya Resulallah a.s.m. evine vardığım adamdan Allah son derece memnun oldu buyurur. (Buhari,Müslim,Tirmizi, Nesai)

Sahabi Ebu Talha r.a. bu fedakârlığı yapınca: Allahu Teâla onların hakkında bu Âyeti kerimeyi indirdi ”Kendilerinde bir açlık, yani bir ihtiyaç olsa bile (onları) kendilerine tercih ederler” (Haşir Ayet 9). Kaynak: (Buhârî,Tefsiru sureti 59/6, 44/2-4, Eddahi, 61…).

Yine fedakârlıkla ilgili. Elmalı tefsirinde bunuda anlatıyor: Yermük Savaşında şehitlerin arasında yaralanıp can vermeye uğraşanların arasında su testisi ile onların yardımına koşan Sahabi r.a, anlatıyor: Kendilerine verilen bir yudum suyu bile içmeyip başkasına veren Sahabileri r.a, göstererek nasıl fedakar olmamız için bize örnek gösteriyor. Şöyleki:

Yermük Savaşı bitmiş. Ölenler ölmüş kalan yaralılar acılarından “of of” sesleri çıkarıp,  biraz su veren yok mu? Diye inlerken Sahabenin biri r.a su getiriyor ve suyu, su isteyen Sahabi ye r.a. tam vereceği sırada, öteden bir ses geliyor! Oda, biraz su veren yok mu diye bağırıyor? Bu Sahabi r.a. su getirene, suyu ona götür diyor. Çünkü o benden daha zorda ve suyu getiren onun yanına tam vardığı zaman, bir başkasının su isteme sesi geliyor, Sahabi suyu ona gönder diyor. Ona götürüp uzatacağı sırada, bir dördüncüsünden  ses geliyor: Yanıyorum azcık su veren yok mu diyor? Yine suyu getiren Sahabi suyu içmeyip kan revan içinde olup su isteyen dördüncü Sahabi r.a.hın yanına  varıp  Sahabi suyu tam vereceği sırada, Sahabi r.a ruhunu Allah’ına teslim ederek şehit olmuş. Suyu getiren Sahabi r.a dönüyor üçüncüsüne, o da Şehit olmuş. Çabuk ikincisine gidiyor o da şehit olmuş. Bu sefer birincisine geliyor o da canını teslim edip şehit olmuş ve Sahabi  r.a. suyu kimseye içiremeden  geri dönüyor.

Evet! Böyle fedakârlıkla temeli atılan bir dine intisap eden bizler dikkatli olmalıyız. hayatımızın kalan günlerini, önümüzdeki ebedi hayatı düşünerek geçirmeliyiz. her varlık ve sermayemizden, hareket, davranış ve yaptığımız hizmetlerden bir şeyler ayırarak, bir kızın çeyiz sandığına attığı gibi, biz de ahiret sandığına bir şeyler atmalıyız.

Peygamberimiz (a.s.m.) bir Kurban bayramında, Kızı Fatıma (r a.ha) nın yanına uğramış ve “Kızım Fatıma, Kurban’ı kestiniz mi?” “Kestik babacığım” demiş. Peki “etleri ne yaptınız?” Fatıma radiyallahu anha cevaben: ”Babaciğim çoğunu başkasına biraz da kendimize bıraktık” demiş. “Peygamberimiz (a.s.m.) kızım yanlış konuştun, evde bıraktıklarınız değil, başkalarına verdikleriniz kendinizin öz be öz malınızdır demiş.” İşte biz de zaruri ihtiyaçlarımızı gidereceğiz ama, harcarken iktisat edip ahiret sandığına atmak için bir şeyler biriktirmeye çalışacağız. Zengin isek başta malımızın zekâtını vereceyiz. Sonra şefkat ve merhametimizin icabını yaparak, lazım olan yerlere de sadakamızı hiç acımadan vereceğiz. (1)

Hulasa insanların imansız ölmemeleri için elimizden geleni yapacağız.  Çünkü  bu alemde rahat edemedik, edemeyeceğiz ve sakın burada rahatlığı  aramayınız. Çünkü burası rahatlık yeri değil imtihan yeridir. Müslüman için rahatlık yeri âhirettedir, cennettedir. Cennet de ucuz değildir fiyat ister. Onun fiyatı da “Takva ve salih ameldir” ( Allah korkusundan günahlardan kaçmak ve iyi işler yapmaktır.) Yani biz başta günahlardan kaçacağız, sonra  sevaplı işleri yapmaya çalışacağız. Ancak bu şekilde Allah’ın yardımı ile Allah’ın  rızasını  kazanacağız ve  bu şekilde ebedi aleme rahat etme ümidi ile gidebiliriz…

(1)Zekât ve sadakanın verilecek en kıymetli yeri neresidir? İlk önce akrabalarımızdan muhtaç olanların dertlerini gidermeye çalışacağız. Ondan sonra her ne dalda tahsil ederse etsin, dinine sahip çıkan talebeleri arayıp bulacağız. Memleketimizin kurtulması için, dünya ve ahireti aydın geçmek için yetişmelerine yardımcı olacağız. Okuldaki öğrencilerin kafalarından materyalist düşünceyi silmeğe çalışan yerlere sahip çıkacağız.

Paylaşan: Abdülkadir Haktanır

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: