Hayat ve Ölüm…

Kudret sahibi Yüce Mevlâmız,Ayet-ı Kerime’de şöyle buyurur: “ Hâlbuki sizin hayatınız yoktu; O size hayatı verdi. Sonra sizi öldürecek, sonra yine hayat verecektir. Sonra O’na rücu edip gideceksiniz.1,

Ayet-ı Kerime’de, hayatın Allah tarafından verildiğini, ölümden sonra ahirette tekrar Allah, tarafından hayat verileceği ve O’na dönüleceğini belirtmektedir. Kıyamette sebep ve perdeler tamamen ortada kalkacak, herkes Kudret sahibi olan yüce mevlâyı bilecek ve görecektir.

“Evet, hayat Kudret-i Ezeliyenin en büyük ve en ince ve en acip bir mucizesidir ve bütün nimetlerden üstündür ve mebde (başlangıç) ve meadın (ahiret) burhanlarından en zahir burhandır.” 2,

Hayat ya da canlılık, kâinatın bir özü ve hülâsasıdır. Yani, hayat adeta kâinattan süzülmüş bir nurdur. Hayat, Allah’ı gösteren en açık bir delildir. O’nun güzel bir sanat eseri ve merhametinin tecellisidir. Hayat, her varlık için Cenab-ı Allah’ın Rahmet, inayet, lütuf ve ihsanıdır. “Evet, âlemde tekâmül kanunu vardır. Bu kanuna tâbi olan, neşvünema kanununa dâhildir. Bu kanuna dâhil olanın bir ömr-i tabiîsi vardır; ecelin pençesinden kurtulamaz.”3,

İnsanın ömr-i tabiîsi neticesinde ölüm vuku buluyor. Ölümün kısaca tarifi: Ruhun bedenden ayrılmasıdır. Ruh ölmez; beden ölür. Zaten insan değince ruh anlaşılır. Beden ancak onun hanesi veya elbisesidir. Elbisenin değişmesiyle ruha zarar gelmez. Ölüm neticesinde ruh ve beden birbirlerinden ayrılıyorlar. Yani dünyada ki yolculuk ve beraberlik bitiyor. Artık, berzah âlemi yani kabir hayatı başlıyor. Yalnız âhiret yolculuğu devam ediyor. Kabir hayatından sonra ebedi hayat için tekrar dirilme başlıyor. Kudreti her şeye muktedir olan Allah, (cc) tarafından ruhlara uygun bedenler verilerek haşir meydanına gönderiliyor.

Ölümün gerçek yüzünü bilen, Hz. Yusuf, (as) zindandan kurtuluyor, Mısır’ın azizi oluyor, anne, baba ve kardeşlerine kavuşuyor. Hayatın en tatlı yüzü ona gülmesine rağmen Cenab-ı Allah’tan, (cc) ruhunun alınması için niyazda bulunmuş.

Keza, Sahabe-i kiramdan Hz. Huzeyfe (r.a) de, ölüm anında şöyle demiş: “Özlenen bir dost geldi, pişman olan felâh bulmasın.” Demek ki, Allah’ın dostları ölümün gerçek yüzünü bildikleri için adeta berzah âlemine gitmek için bir şenlik, bir şeb-i aruz, bir hoş geldin merasimi olarak ölümü görmüşler.

Mü’min, evinin bir kapısını kapatıp, bir diğer kapıyı açtığı gibi; ölümle dünya kapısını kapatıp; ahiret kapısını açıyor. Ahiret âleminde bulunan dost ve ahbaplara kavuşma sevinci ve büyük mükâfat yeri olduğunu bilir. Dolayısıyla ölümden korkmuyor, hatta ölümü sevinçle karşılıyor.

Bediüzzaman hazretleri de:”En evvel herkesi korkutan, en korkunç tevehhüm edilen ölümün yüzüne baktım. Nur-u Kur’ân ile gördüm ki, ölümün pençesi gerçi karanlık, siyah, çirkin ise de, fakat mü’min için asıl siması nuranîdir, güzeldir, gördüm.” 4, Ölümü bir rahmet kapısı olarak görmüş.

Hülâsa: Hayat ve ölüm bir imtihandır, Hayat ve ölüm için Allah, Ayetlerinde şöyle buyurur: “O ki, hanginizin daha güzel davranacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratmıştır. O, mutlak galiptir, çok bağışlayandır.” 5,

Evet, nasıl hayat, hayırlı faaliyetler alanı ise, ölüm de bu faaliyetlerin karşılığını bulacağımız ebedi varlık meydanına geçişi sağlayan bir mebdedir.

Rüstem Garzanlı

17.01.2017

Dipnotlar:

1-Bakara suresi:28

2-İşaratü’l- İ’caz, say.377

3- İşaretü’l- İ’caz 321

4- Lem’alar, 26. Lem’a

5-el-Mülk sûresi: 2,