Helâket ve felâket asrı

Son dönemlerde özellikle aile hayatının ciddî sıkıntıya girdiği ve sosyal düzende çatlama sebebi olacak bir süreç gözleniyor. Sosyal düzenin en büyük sigortası olan güvenin sürekli iyice azaldığını ve hatta aile hayatına kadar giren bir problem olduğunu gözlemek gelecek için gerçekten endişe verici bir durum. Boşanma taleplerinin gittikçe artması, ayrı anne babanın yetiştirmeye çalıştığı çocuklar ve toplumu yaralayan pek çok aile kaynaklı problemler çözülmediği takdirde küresel ısınma, ekolojik dengenin bozulması gibi hallerden çok daha ciddî sıkıntılara yol açacak gibi.

Aile hayatında yaşanan problemlerden en önemlisi eşler arasındaki güvenin kaybolması olsa gerek. Bu halin dini hassasiyetleri olan insanların arasında ve bu özellikteki ailelerde de yaşanıyor olması gerçekten ahir zaman içinde yaşıyor olduğumuz noktasında ciddî endişeler doğuruyor. Şu an özellikle hanımların, beylerine güveni önemli ölçüde sarsılmış durumda. Bu hal aynı şekilde beylerden hanımlara da yöneliyor.

Sağlıklı bir toplumun temel şartı olan karşılıklı güven eğer aile içinde kaybolmuşsa cemiyetin geri kalan kısmının ne halde olduğunu tasavvur etmek bile dehşet duygusunu galeyana getirmeye yetiyor. Güvenin kaybolması toplumda anarşinin temel kaynağı olarak kabul edilmeli ve İslâm dininin güvenle özdeş olarak algılandığı Asr-ı Saadet berraklığına dönüş için çok ciddî adım atılmalıdır.

Hayatta yapılan akitlerin en kutsalı evlilik akdi olmalıdır. Bu yüzden olsa gerek evlilik akdi dinle bağlantılı ve kutsal bir boyutu olan hal olarak algılanmaktadır. Hemen hemen bütün kültürlerde bu evlilik ve kudsiyet bağı yerleşmiş gibidir. Evlenen çiftler kutsal ve her açıdan mutluluk duâsı olan bu durumda “evet” kelimesi çok geniş anlamlar içermekte ve hanım beyine malının ve namusunun bekçisi olacağına dair söz vermekte ve bey de hanımına ailesinin himayesini üstleneceğine ve nazarını başkalarına çevirmeyeceğine ve huzurlu bir hayat yaşatmak duâsı anlamında elinden gelen her şeyi yapacağına dair söz vermektedir.

Karşılıklı tarafların bu samîmî sözleri Kâinat Sultanı’nın en hoşuna giden hallerden biri olmalıdır. Bu âlemde ve sonsuzluklar âleminde bu samimî birliktelik hali çok lâtif ve gerçek insanlık samimîyetini ortaya koyan bir pembe mendil safiyetinde Rabbi’ne yönelen duâların toplum hayatına ne kadar samîmîyet kattığı insanlık tarihinde açık bir şekilde ortaya çıkmıştır.

Son zamanlarda beni en çok şaşırtan hal dinî bir hayat hassasiyeti olan insanların ailelerinde aldatma ve boşanma noktasına getirecek güven kaybı hallerinin yaşanıyor olması. Karşısına kul hakkı ile gelinmemesi noktasında şiddetli tehditleri olan Sultan-ı Ezeli’nin huzurunda söz verdikten sonra, masum duyguları ile ve gelinlik berraklığı ile bütün hayatını ve en safi duygularını ortaya koyarak akit yapan şefkat kahramanlarına ihanetin tüyler ürpertmemesi çok şaşırtıcı bir hal. Oysa dehşetli ve bütün celâli ile tehdit eden Kâinat Sultanı’nın memleketinde zina ve aldatmanın imam nikâhı yaftası ile meşrulaştırılması gayreti gayretullahı galeyana getirecek ve cehennemi gayzından titretecek bir hal olmalıdır. Garip bir tecelli, verdiği akdin ve bunun Rabbi’nin huzurunda olduğundan haberdar değilmiş gibi peynir ekmek yeme rahatlığında evliliğin başlangıcındaki kutsi akde ihanet eden bir Müslüman kimlik gittikçe artan bir hâle gelmektedir. Bu hal dehşet verici ve tüyler ürpertici bir hal olmakla birlikte asrın fertleri bu dehşetin ve karşılığındaki cehennemî azabın farkında olmadan nefis ve arzuları uğruna insanlık ve kulluk imtihanını kaybetmektedir.

Hanımlar ve beyler! Titremeli ve kendimize gelmeliyiz. Dinimizin en temel gereği olan doğruluk ve istikameti ve ferdî bağlantılarda yerleşmesi elzem olan güveni en masum yapı olan ailede bile kaybetmişsek Rabb’imizin huzurunda yüzümüzün yerden kalkamayacağı mahcubiyeti şu andan yaşamalıyız.

Güzel ahlâkı tamamlamak üzere insanlığa rahmet olarak gönderilen Hazret-i Muhammed’in (a.s.m.) şu anki ailelerin çizdiği tabloya bakarken yüzünün nasıl bir hal aldığını hayal edelim. Bu halimizle, eşlerimizi bile aldatırken doğruluk dersini aldığımız o zatın huzurunda yüzümüzün ne hal alacağını ve ümmeti için mahşerin dehşeti içinde dahi feryat eden o zatı üzmenin hangi insanî boyutla izah edilebileceğini bir düşünelim. Müslümanlığın sadece ibadetleri şekli boyutla yapmakla ve namaz, kılıp oruç tutmakla olamayacağını, Rabb’imiz ezeli kitabında tekrarla ifade etmektedir. Bu eğriliklerimiz ve yamukluklarımızla hayatımız boyunca yaptığımız ibadetlerin yatıp kalkmak ve aç kalmaktan ibaret olması riski her geçen gün artmaktadır.

En kısa zamanda yolumuzu doğrultmaz ve buna aile içinde başlamazsak dallin güruhunda olmak da dahil çok ciddî vartalar bizleri beklemektedir. Bu silkiniş bütün bu tabloları ile hasaret ve felâket asrı olma ihtimali çok yüksek olan zamanımızın en önemli atılımı ve en elzem ihtiyacı olarak kabul edilmelidir.

22.01.2007

Dr. Hakan Yalman