Hepimiz tehlike altındayız! Üstelik, hayatımız da pamuk ipliğine bağlı!

İman edip, müslüman olmayı; Kanarya Sevenler Derneğine üye olmak gibi, bir şey zannediyoruz! Sadece İman ve İslâm’ı kabul ederek ama yapmayı taahhüd ettiğimiz, görev ve sorumluluklarımızı yerine getirmeden; sadece üye olmakla, ötede kurtulacağımızı zannediyoruz.

Bence hepimiz, dışarıdan gözümüzü, kulağımızı çekip; içimize yönelmeli, içimizi dinlemeliyiz. Ama “iman etmek” ayrı, “inkâr etmemek” ayrı şeyler olduğunu bilerek, yapmalıyız bunu! Yoksa, Kur’ân-ı Kerim’de geçtiği üzere; puta tapan kâfir ve müşrikler de, “Allah”ı ret ve inkâr etmiyorlardı!

Yaşarken bir ateist – deist gibi yaşa! Hattâ; namaz, oruç, zekât gibi ibadetleri yapmamanı geçtik; bir ateist kadar bile, “ahlâk” anlayışın olmasın; sonra da “inandık=kurtulduk” de!

“Yarına çıkmaya garantimiz yok” de; sonra da, bunun aksine; yarın ve sonraki günler de yaşayacakmışsın gibi; hareket et! Geleceği “meçhul”, gelecek günler için endişe et, para biriktir; ama geleceği “kesin” ve hem de “sonsuz” ahiret için, hiçbir endişen ve yatırımın olmasın!

“Allah’ın, her ânımı gördüğüne inanıyorum” de; sonra da, bu dediğine sen de “inanmıyormuşsun” gibi veya “sanki görmüyor” gibi veya “gördüğüne ehemmiyet vermiyormuşsun” gibi davran! Neden?: Çünkü, Kanarya Sevenler Derneğine üyesin!

Halbuki, “İman ve İslâm”; sadece kimliğimizde yazan bir etiket ve isim değil; bir bakış açısı ve davranışlarımıza sinmesi ve yön vermesi gereken; bir yaşam tarzı, bir kimlik olmalı ki; “din”in, en temel anlam ve fonksiyonu da zaten bu!

Yani: “Din”, zaten bu dünya için gönderildi; dünyevî amellerimizi ve dünyadaki fiillerimizi düzenlemek için gönderildi. Ötede, bu anlamda bir din ve mükellefiyet, zaten olmayacak! Yani: Vicdan ve cami gibi mekânlarla ve namaz, oruç gibi ibadetlerle sınırlı ve kısıtlı, “part time” bir müslümanlık; dinin mantığı ve vahyin geliş amacına da aykırı!…

Neymiş: “Namaz kılmıyor, oruç tutmuyormuş ama kalbi temizmiş! Namaz kılmıyormuş ama 10 tane cami yaptırmış! Zaten falan tanıdığı namaz kılıyormuşta ne oluyormuş; yapmadığı hile yokmuş!”

Günde 5 defa ezanla, farz emir namaza çağırılıyor, gitmiyor; günde en az 5 defa emre itaâtsizlik yapıyorsun; kalbin temizmiş! Her gün ve günde 5 defa tekrarlanan emre itaât etme, üstelik bundan en küçük bir pişmanlık ve üzüntü duyma; hattâ bırak üzülmeyi, aklına bile gelmesin; sonra da “kalbim temiz” de!

Tembellik ve ihmâlle, bir hafta işe gitme meselâ veya amirinin verdiği bazı işleri yapma da; sonra “Niyetim kötü değil, kalbim temiz” de! Velev kalbin temiz bile olsa; “Habire işe gelmemenle, bunun ne alâkası var!” demez mi!?… O mantıkla; namazda abdestin bozulunca da “Niyetim temizdi, sen kalbe bak” de; abdest alma!

Hiç okumadın mı ki: “Niyetler”in, sadece “helâl ve mübahları”, ibadet ve sevaba çevirmeye etkisi var. Yoksa, “haram ve günahları”, helâl ve mübah yapmaz; “sevap” hiç yapmaz!

Neymiş “10 tane cami yaptırmış!” Rabbimiz sana: “Namaz kılmak yerine 10 tane cami yaptır, namaz yerine geçer” mi buyurdu!? Yarın ahirette; ‘neden cami yaptırmadın’ diye sorulmayacak, namaz – oruçtan sorulacak! Sorular, o üniteden çıkacak!

Sana namaz, “farz”; cami yaptırmak değil! Cami yaptırmak, eğer yaptırdığın yerde camiye ihtiyaç varsa; en fazla “sünnet”i yerine getirmiş olursun. Halbuki “namaz”, her müslümana “farz.” Farz’ın yanında, ‘sünnet’in değeri; denizin yanında, damlanın kıymeti kadardır; hattâ o kadar bile kıymeti yoktur!

Kaldı ki; “farzlara, ehemmiyet vermemek ve / veya tembellikten, yapmayanın; sünnetlerine bile sevap verilmeyeceği; bunların, boşa yorulmak olduğu”, yazar kaynaklarda! Neden? Çünkü: Vadesi gelmiş, hattâ çok gecikmiş borcu varken; parasını, başkasına hediye almak veya sadaka vermekte kulllanmak gibi bir şey bu!

Hadi, farzlara, ‘sünnet ve nafileler’ kadar bile, ehemmiyet ve değer vermiyor, anladık! Hiç değilse; farzları yapmadığı, yapamadığı için üzülse, için için pişmanlık duysa; “ha bugün ha yarın başlayacağım” dese, neyse! Bu da yok!

Tamam, “müslüman” günah işler de; ama buna, bir gramcık olsun ‘üzülmemek!’ İşte burada, istisnasız hepimiz; ‘Acaba, Kanarya Sevenler Derneğine mi üyeyiz?’ diye sormalıyız kendimize!

Ayhan Küflüoğlu

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: