Her An Değişen Varlıklar Yaratıcılarını Göstermektedir

Yaratılan her şeyde kendine mahsusu kabiliyetlerin olduğunu ve bu kabiliyetlerin inkişaf edip geliştiğini görüyoruz. Bütün yaratılmışların çok kıymetli vaziyetlerde çalıştırıldıklarını ve sonra da daha yüksek bir mertebeye çıkarıldıklarını müşahede ediyoruz. Mesela elementlerin her biri madenler mertebesine, madenler nebatlar hayatına, nebatlar rızık olarak hayvanların hayat derecesine ve hayvanlar da daha yüksek bir hayat seviyesi olan şuurlu insaniyet mertebesine çıkarılıyor. Böylece kâinatta daimi bir faaliyet cereyan ediyor. Her şeyin kabiliyetine göre bir vazife yaptıktan sonra kaybolduğunu ve onun yerine başkasının vazifelendirildiğini görüyoruz. Elbette bir yerde bir faaliyet varsa, bir iş yapılıyorsa, o faaliyeti, o işi yapan birisinin varlığını her akıl sahibi kabul eder. Çünkü fiil failsiz olmaz. Bir iğne ustasız, bir harf kâtipsiz, bir köy muhtarsız olmazken, bu kadar harika varlıkların elbette harika bir yaratıcısı, sahibi ve idarecisi olacaktır.

Hele o yapılan işler ne kadar mükemmel, nizamlı, intizamlı hikmetli ise o nispette o işi yapan zatın mükemmelliğine, ilminin, iradesinin, kudretinin yüksekliğine delalet eder. İşte kâinattaki mükemmellik, zerrelerden kürelere, sinekten semadaki yıldızlara kadar, gözle görülmeyen bir yaratıktan insana kadar her şeyde görülen hikmetli, intizamlı, son derece hayret verici güzel yaratılışlar bunları yaratan, terbiye eden, idare eden yaratıcının varlığını, birliğini sonsuz ilmini, iradesini, kudretini apaçık ortaya koymaktadır. Mesela bu yaratılan her bir varlığın resminin bile kendi kendine olması, tesadüfe havale edilmesi mümkün olmadığına göre, bu kadar harika eserlerin kendi kendine olamayacağı, tesadüfe, akılsız, şuursuz, ilimsiz, iradesiz tabiata, sebeplere verilemeyeceği aşikârdır. Gündüzün varlığı güneşi ne kadar kati gösteriyorsa, kâinatta yaratılan küçük büyük, görünen görünmeyen bütün varlıklar da o katiyette yaratıcıları olan Allah’ı akıl gözüne göstermektedir.

Materyalistlerin Yanıldıkları Noktalar

Allah her organı belli bir görev için yaratmıştır. Bu organların yanlış yerde kullanılması, yanılgılara sebep olmaktadır. Mesela, göz görmek, dil tatmak, akıl ise düşünmek ve varlıklardan mana çıkarmak için verilmiştir. Materyalizmi felsefelerine esas alanlar, aklın vazifesini gözden istemekte ve böylece hataya düşmektedirler. Gözün gördüğü şey, ancak maddedir. Hâlbuki her şeyi maddede arayanların akılları gözlerindedir. Göz ise maneviyatta kördür. Nasıl ki, gözün ruh ve akıl gibi manevi şeyleri görmesi mümkün değildir. Ruhun ve aklın varlığı eserleriyle anlaşıldığı gibi, Allah’ı n varlığı da ancak kendisini tanıtmak için yarattığı harika eserleriyle anlaşılacaktır.

Materyalistlerin yaratıcıyı tanımakta yanıldıkları ikinci nokta, yaratılanla yaratıcıyı mukayeseden kaynaklanmaktadır. Yaratan, yaratılan cinsinden olamaz. Yaratılan varlıklarla yaratıcıyı mukayese etmek çok yanlış bir kıyaslama olur. Sonsuz bir sayı sonlu bir sayıyla mukayese edilmediği gibi, bütün sıfatları sonsuzlukta olan Allah, sonlu sıfat sahibi olan varlıklarla hiç mukayese edilebilir mi?

Varlıklar bir yaratıcı tarafından, yoktan yaratılmakta, her an yeniden yeniye değişime uğramaktadır. Çünkü varlıklardaki bu halden hale geçişin, değişimin sebeplerinden birincisi, sonradan yaratılmış olmalarıdır. İkincisi, mükemmel hale gelmek için halden hale girerek yenilenmeye ihtiyaclarının olmasıdır. Üçüncüsü, ihtiyaç sahibi olmalarıdır. Dördüncüsü, maddî bir varlık olmalarıdır. Beşincisi de, mümkün, yani sonradan yaratılmış varlıklardan olmalarıdır. Hâlbuki Cenab-ı Hak, hem kadîmdir, hem her cihetçe sonsuz kemaldedir, hem hiçbir şeye muhtaç değildir. Hem maddeden mücerrettir. Yani, maddenin bütün özelliklerinden farklı bir hususiyettedir. Hem vacibü’l vücuttur. Tegayyür ve tebeddülü, yani bir halden bir başka hale geçmesi ve değişmesi muhaldir, mümkün değildir. Çünkü sonradan yaratılmış varlıklardan değildir.

Bütün noksan sıfatlardan uzak olan Allah, hem ezelidir, evveli ve sonu yoktur. Hem her cihette sonsuz mükemmelliktedir. Hem hiçbir zaman hiçbir şeye muhtaç değildir. Vücuda gelmiş eşyanın şekil ve suretlerinden, her türlü düşünülebilen özeliklerinden ayrı bir keyfiyettedir. Hem Vacibül Vücuttur, yani varlığı kendinden dolayı gereklidir. Başka birinin var etmesine ihtiyacı yoktur. Bunun için elbette tegayyür ve tebeddülü muhaldir, mümkün değildir.

Onların yanılma sebeplerinden birisi de, mahlûkatın yaratılmasında görünün hadsiz kolaylık, gayet derecede çabukluk, işlerin sonsuz süratte olmasıdır. Bunlar Allah’ın kudretinin, ilminin ve iradesinin sonsuzluğuna delil olduğu halde, materyalistler bunu Allah’ın sonsuz kudretiyle olduğunu kabul etmedikleri için, bin derece akıldan uzak olan, kendi kendine icat edildiğine hükmetmişlerdir. Oysaki sonsuz bir kudretin delilini, onun yokluğuna delil yapar ve nihayetsiz muhalat kapısını açar. Yani, aklın kabul etmesi mümkün olmayan inkâr yollarına kapı açar. Çünkü o halde, âlemin yaratıcısı olan Allah’a lazım olan nihayetsiz kudret, her şeyi ihata eden ilim gibi nihayetsiz kemalde olan sıfatlarını, zerrelere vermek lazım gelir. Tâ kendi kendine teşekkül edebilsin. Bu ise, bir tek İlâhı kabul etmeyip, zerreler sayısınca İlâhların kabulünü netice vermektedir.

Tabiatperestlerin yanılma sebeplerinden birisi de, Allah’ın eserlerini tabiata dayandırmalarıdır. Hâlbuki tabiat; Allah’ın bir sanatıdır, sanatkâr olmaz. Allah’ın kudret kalemiyle yazılmış bir kitabıdır, kâtip olmaz. Tabiat bir nakıştır, nakkaş olamaz. Bir defterdir, defterdar olmaz. Bir kanundur, kudret olmaz. Onların, eşyanın yaratıcısı olarak kabul ettikleri tabiat ise, her şeyi yoktan yaratan Allah’ın kudretinin, hikmetinin ve iradesinin cilveleridir.

Materyalistlerin yanıldığı noktalardan birisi de, Allah’ın ezeli sıfatını maddeye vermeleri ve maddeyi ezeli kabul etmeleridir. Allah’ın varlıklardaki kudretinin tecellisini görüp, fakat bunun nereden geldiğini bilemediklerinden ve nereden idare edildiğini anlayamadıklarından, madde ve kuvveti ezeli tevehhüm etmişlerdir. Böylece Allah’ın eserlerini, maddede görülen harekete ve zerrelere vermişlerdir.

İnsanlarda bu derece hadsiz cehalet olabilir mi ki, mekândan münezzeh olmakla beraber, her bir yerde, her bir şeyin icadında, her şeyi görecek, bilecek, idare edecek bir tarzda bulunur bir vaziyetle Allah’ın yaptığı fiilleri ve eserleri, cansız, kör, şuursuz, iradesiz, ölçüsüz ve tesadüf fırtınaları içinde çalkanan zerrelere, moleküllere ve bunların hareketlerine vermek ne kadar cahilane ve hurafekerane bir fikir olduğunu zerre kadar aklı bulunanların bilmesi gerekir.

Bunlar Allah’ı kabul etmedikleri için, nihayetsiz ilahları kabul etmeye mecbur oluyorlar. Yani, Allah’ın zatının gereği olan ezeliyetini ve yaratıcılığını, kendi akıllarına sığıştıramadıklarından, o hadsiz ve nihayetsiz cansız zerrelerin ezeliyetlerini ve ilahlıklarını kabul etmeye mesleklerince mecbur oluyorlar. Hâlbuki ilah gibi kabul edilen bu zerreler, Allah’ın nihayetsiz kudreti, emri altında hareket ettirilen muntazam ve muhteşem bir ordusu hükmündedirler. O zerrelerden meydana gelen düzgün şekiller, faydalı neticeler, intizamlı ve hikmetli yaratılışlar, nasıl akılsız, şuursuz ve ilimsiz zerrelere verilebilir? Çünkü bir şeyde intizam ve nizam varsa, bu bir ilmi, iradeyi ve kudreti gösterir.

Her Şeyi Değiştirenin Kendisi Değişmemelidir

Kâinatta devamlı şekilde bir faaliyet, bir değişim söz konusudur. İşte bunun için diyorlar ki; Bu faaliyeti, bu değişimi yapan zatın kendisinin de değişmesi bir halden başka bir hale geçmesi, aynı halde durmaması lazım gelir.

Yerdeki aynaların tegayyürü, yani değişmesi, gökteki güneşin değişmesini değil, bilakis, cilvelerinin ve akislerinin tazelendiğini gösterir. Demek, yerde güneşin ışığını aksettiren ne kadar ayna misali parlak şey varsa, cam parçaları, su zerreleri gibi, bunların değişmesi güneşin de değişeceğini göstermez. Aksine güneşin değişmediğini sabit ve daim olduğunu, fakat güneşe aynalık yapan güneşin varlığını gösteren aynaların tazelendiğini, değiştiğini gösterir.

İşte kâinattaki her varlık Allah’ın isim ve sıfatlarının tecelli ettiği, isimlerin sahibini gösteren bir aynadır. Mesela yaratılışlarından Halık ismi, nizamlı intizamlı oluşlarından Nazım, Munazzım isimleri, kendilerine mahsus aldıkları suretlerden Musavvir ismi, hayat sahiplerinde Hay ve Muhyi isimleri, hayattan terhis olup ölmelerinde Mümit ismi, rızka muhtaç olanların rızıklandırılmalarında Rezzak, Rahman, Kerim, Rahim isimleri, süslü ve güzel yaratılışlarında Müzeyyin, Cemil gibi isimleri tecelli etmekte kendilerini göstermektedir. Allah(c.c.) bir ayette şöyle buyurmaktadır.

Şüphe yok ki, göklerin ve yerin yaratılışında, gece ve gündüzün değişmesinde akıl sahipleri için (Allah’ın varlığını, kudret ve azametini gösteren), büyük işaretler vardır.

İşte düşünen bir insan, ayette de belirtildiği gibi, her şeyden bir ders çıkarır. Kâinattaki her an değişen faaliyetten ve yukarda sayılan isimlere ayna olan varlıkların devamlı olarak tazelenmesinden, çıkaracağı ders; Bu güzel, mükemmel bir şekilde yaratılıp, fakat hiç durmadan değişen gelip geçen varlıklar perdesinin arkasında daimi, değişmez bir güzellik sahibi, iyilik sahibi, yaratıcı, sanatkâr, rızıklandırıcı, kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan ama bütün ihtiyaç sahiplerinin ihtiyaçlarını karşılayan, varlığının başlangıcı ve sonu olmayan birisinin varlığının bilinmesidir.

Değişimin Hikmeti Nedir?

Burada akla bir soru daha gelebilir. Oda: Kâinattaki varlıkların devamlı değiştirilmesinin arkasında ne gibi hikmetler vardır? Birinci hikmeti, güzelliklerinin arttırılması, ikincisi lezzetlerin yenilenmesi, üçüncüsü yeni yeni sanat eserlerinin sergilenip, teşhir edilmesi için bir tazelendirmektir.

İnsan yaratılış itibariyle, her an değişiklik ister. Bir odadaki eşyaların değişmesini istemek, elbisesini değiştirmek gibi arzu ve istek insanın içinde vardır. İşte bir evi gibi olan dünyayı, Allah onun yaratılışına uygun olarak her an değiştirmekte ve böylece bir cihetten de kendi varlığını hissettirmekte ve nazarlara göstermektedir. Çünkü madem bir değişiklik var. O halde bu yeryüzü ve sema sayfalarını, gece ve gündüzü, yaz ve kışı, gençlik ve ihtiyarlığı değiştiren bir yaratıcı olacaktır.

Böylece bu manaları düşünen bir insan, her şeyin hikmetini anlamakla, dünyadan alacağı lezzetini, şevkini ve hayranlığını arttırır.

Dr. İdris Görmez

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: