Her gece ölüp her sabah dirildiğimizin farkında mıyız?

Önce ihmal edilmesi caiz olmayan iki mükellefiyetimize dikkat çekeyim.

Okuma ve düşünme mükellefiyetimiz!.. Neden okuma ve düşüme mükellefiyetimiz vazgeçilmezlerimizin arasında yer almaktadır? Çünkü okumayı ve düşünmeyi ihmal eden adamın, yaşadığı olayları doğru yorumlaması zordur da ondan.

Bundan dolayı “Hasibu kable en tühasebu!” buyrulmuştur. Yani ahirette hesaba çekilmeden önce dünyada okuyup düşünerek kendinizi hesaba çekin, yaşadığınız olaylardan, ileride yaşayacağınıza işaretler çıkarın, geleceğinize bu tefekkür zenginliğiyle bakın.

Nitekim okumayan, okuduğunu da düşünmeyen adam, malum tekerlemeyi nasıl bir düşüncesizlikle tekrarlamış bakın:

-Öldükten sonra dirilmek var diyorlar, kim gitmiş de gelmiş? Var mı gidip gelen, öldükten sonra dirilen?

uykuOkumayan, okuduğunu da düşünmeyen adamın söyleyebileceği söz ancak bu kadar olur işte. Halbuki düşünmeden bu soruyu soran adam her gece yatağına girince bir bakıma ölür, her sabah yatağından kalkarken de yine bir bakıma dirilir; ama yine de sorar:

– Var mı gidip de dönen?..

Başkalarını bırak, kendisi gidiyor hem de her gece… Yine kendisi geliyor, hem de her sabah… Ama gel gör ki, düşünme olmayınca, kendi yaşadığını yorumlayıp da ‘benim hayatımda bile vardır her gece ölmek, her sabah da dirilmek’ diyemiyor, halini ve hayatını gözden geçiremiyor. Yaşadığından yaşayacağına işaretler çıkaramıyor.

İşte düşünmeyen insanın bu türlü gafletli dalgınlığından dolayıdır ki, Efendimiz (sas) Hazretleri her gece yatağına uzanacağı sırada insanları düşündürmek için uykuya giriş duasını şöyle yapıyor:

– “Beni her akşam öldürüp her sabah dirilten Allah’ım, Senin ismin ve izninle giriyorum yatağıma

(Bismikellahümme emûtü ve ehyâ!)

Sabah kalkarken de aynı gerçeği tekrar hatırlatan şu duayı okuyor:

– Beni öldürdükten sonra tekrar dirilten Allah’a hamd olsun. Bir gün gelecek ki, en son ölümle ölecek, en son dirilişle dirilerek O’na döneceğiz. (El-hamdü lillâhillezî ehyana bade mâ emâtena ve ileyhinnüşûr!)

Yatarken kalkarken yaptığı bu manidar dualarıyla bizleri ikaz eden Efendimiz (sas) Hazretleri her gece ölmüş sayılıp her sabah da yeniden dirilmiş olmayı düşünmemizi tavsiye etmiş oluyor. Ama bu ikaz ve irşadı kim anlar, kim yorumlar?

Elbette okuyan ve düşünen insan. Okuma yoksa, düşünme mevcut değilse, her gece ölecek, her sabah da dirilecek, ama yine de sormaya devam edecek:

– Kim ölmüş de dirilmiş, kim gitmiş de gelmiş? Var mı gidip de dönen?

Düşünmeyen adam şunu da ekliyor tefekkürsüz sorusuna:

– Günahkar insan kabirde azap çeker diyorlar? Ölmüş insana nasıl azap olur?..

Bunu soran adam her gece mezara girer gibi girdiği yatağında ölmüş gibi uyurken gördüğü korkunç rüyalarında çeşitli kabir azapları yaşıyor, işkencelere maruz kalıyor, bazen de cennet güzellikleri gibi güzellikler seyrederek uyanıyor. Ama yine de soruyor:

– Ölmüş adamın kabirde azap görmesi mümkün mü? Nasıl olur?

Halbuki Rabb’imiz insana, bu dünyada ölmeyi, dirilmeyi, kabirde azap görmeyi, zihnine yaklaştıracak olaylar yaşatıyor, aklına kapı açıyor; ama iradesini de elinden almıyor, düşünmesini istiyor. Buna rağmen düşünmeyen adam hâlâ soruyor: “Var mı giden gelen, kabirde azap gören, mükâfat yaşayan?”

Bunu söyleyen adam, o gece yine ölecek, o sabah yine dirilecek, gece boyunca gördüğü korkulu rüyaları sabah yine düşünecek. Yine de omuzlarını silkip dudaklarını bükecek… ‘Var mı gidip de gelen, kabirde azap gören?’ diyecek.

Demek ki sebepsiz değilmiş Efendimiz (sas) Hazretleri’nin ikazı:

– Bir saat tefekkür, bir sene ‘nafile’ ibadetten üstündür!.

Ne dersiniz, biz de yaşadığımız olayları düşünüyor, doğru değerlendirmeler yapıyor muyuz? Düşünmeye değer mi bunlar?

Ahmed Şahin / Zaman

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: