Her hâliyle örnek, tek önder

Her toplum kendisinin; güvenilir, saygın, âdil, korkusuz, şefkatli, hiçbir kötü alışkanlığı olmayan, gözü pek ve çalışkan bir liderinin olmasını ister. Yüce Hâlıkımız bizlere, tüm bu olumlu vasıflarla donattığı Hz. Muhammed S.A.V. efendimizi, önder ve lider olarak, üstelik de herkesin konumunda yaşatarak örnek bir MODEL tayin etmiştir. Sonsuz hamd ve senalar olsun… Âdetâ O c.c. bizlere; “Şu durumda olduğunuz zaman, böyle davranacaksınız. Bu durumda olduğunuz zaman ise şöyle davranacaksınız. İşte size mükemmel bir de model insan gönderdim” diye zımnen ferman ediyor… Veya bazı mahrumiyetlerimiz için; SINAV GEREĞİ olduğunu idrak ederek, “tevekkeltü alellâh” dememiz gerektiğini de fiilen bizlere gösteriyor. Birkaçını hatırlayalım:

1. Hz. Muhammed YETİM idi, üstelik kendisi doğmadan babası Abdulah vefat etmişti. Bu durumda, o acıyı ömrünün ilk yıllarında tatmıştı.

2. 6 Yaşlarındayken de annesi vefat ettiğinden, ÖKSÜZ kalmıştı. Her iki acıyı birden yaşamıştı. Hem yetimlikte hem öksüzlükte örnek oldu.

3. Üstelik, yoksul bir aileye mensuptu. Yoksulların, yetimlerin ve öksüzlerin hâllerini çok iyi biliyordu. Zirvede bir örnek hayat yaşıyordu.

4. Kendisinden 15 yaş büyük olan Hz. Hatice ile evlendikten sonra, bölgenin en zenginlerinden oldu. ZENGİN kimselerin de hallerini en iyi biliyordu. Zenginlerin nasıl davranmaları gerektiğini de fiilen gösteriyordu. Ticarette, ortaklıkta ve zenginlikteki davranışlarımıza da örnek oluyordu.

5. Yedi evlât sahibi oldu. Onlara (kızlara veya erkeklere) nasıl davranılması gerektiğini, bizlere fiilen gösteriyordu.

6. Yedi evlâdından altısını, kendi mübarek elleriyle kabre koymuştu. EVLÂT ACISI ne demek olduğunu, en iyi O sav. Biliyordu.

7. Kendisinden farklı düşünen zâlimlerin, acımasız baskılarına mâruz kalıyor, yakınları ve arkadaşlarına işkenceler çektiriliyor veya öldürülüyordu. Hattâ bu zulümler, ülkesinden hicret ettirecek seviyelerdeydi. Bu durumlarda da nasıl davranılacağını, nasıl sabır ve mukabele edileceğini, yaşayarak bizlere öğretiyordu.

8. Ordu kumandanı olduğunda, nasıl davranılması gerektiğini, tedbirlerin nasıl alınacağını, savaş stratejilerini, savaş halinde bile hangi ibadetlerin ertelenip, hangilerinin nasıl edâ edileceğini bizlere fiilen gösteriyordu.

9. Mağlup bir kumandan olunduğunda nasıl, gâlip bir kumandan olunduğunda nasıl davranılacağını, fiilen gösteriyordu.

10. Mekke fethinden sonra şehre girerken bile, asla mağrur bir edâ ile değil, bineğinin üstüne kapanmış olarak ilerliyordu. Müşriklerin bile onurlarını zedelemekten sakınıyordu. Onlardan intikam almak değil, kalplerini de fethederek, Cehennemden kurtarılmalarının çarelerini arıyordu. Cennete giden doğru yola rücû etmeleri için, onlara, (hattâ en sevdiği amcasını öldüren Vahşî’ye bile) kucak açıyordu…

11. Barış konusunda kendisine itaat edilmediği zaman, nasıl bir taktik ile itaatin sağlanmasını, bizlere fiilen gösteriyordu. (Koltuk uğruna halkına işkence çektiren, halkına tanklarla saldıran ve her türlü eza ve cefayı reva gören şimdiki M.Kaddafi, H.Mübarek, B. Esat v.d.’lerinin kulakları çınlasın. Bu değerlerden yoksunlukları anlaşılsın.)

12. Hasta olduğunda, hastalara sabırda ve kullukta fiilen örnek oluyordu. Sağlıklı zamanlarında ise hastaları nasıl ziyaret etmemiz gerektiğini, onlara nasıl davranmamız gerektiğini yaşayarak öğretiyordu.

13. Yaşlı olduğunda, yaşlılara fiilen örnek oluyordu.

14. 53 Yaşından sonra, yüce Dînin tüm prensiplerinin her yönüyle öğrenilmesi ve her kabileye yayılması, v.s. birçok hikmetler nedeniyle, birden fazla evliliklerde, eşler arasındaki adaletin nasıl tesis edileceğini ve onlara nasıl davranılması gerektiği konusunda da örnek oluyordu.

15. DEDE olduğunda, torunlara nasıl davranılması gerektiğini, nasıl terbiye edilmesi gerektiğini bizlere fiilen gösteriyordu.

16. İmam, lider, önder, devlet reisi veya hâkimiyet zamanında, mahiyetindeki yöneticilere, halka, kölelere, yoksullara, öksüzlere, yetimlere, gençlere, yaşlılara, hastalara, misafirlere, fakirlere veya zenginlere nasıl davranılması gerektiğini fiilen gösteriyordu.

17. Vefat edeceğini anladıktan sonra, o yolculuğa nasıl hazırlık yapılacağını, nasıl davranılıp nasıl vasiyet edileceğini bile fiilen gösteriyordu. Acaba sadece birkaçını sayabildiğimiz bu önemli kriterlerde, insanlığa Hz. Muhammed’den başka tek bir örnek, lider ve önder gösterilebilir mi? Hâşâ…

Hz. Muhammed SAV’in teşrifinden önceki cehalet asrı ile Dâr-ı Bekâya irtihali sırasındaki SAADET asrını mukayese ettiğimizde, ortaya çıkan tablo gerçekten göz kamaştırıyor. Kız çocuklarını bile diri-diri toprağa gömen vahşi, putperest, bencil, ayyaş ve bedevi bir toplum, kendilerine sunulan saadet prensiplerinin tüm insanlığa ulaştırılması için, tüm çevre ülkelere yayıldılar. Vedâ hutbesindeki “..burada olanlar, burada olmayanlara anlatsın” emrini alan 124 000 sahabeden, 110 000 yetişkin sahabenin evini, barkını ve vatanını terk ederek, bu saadet prensiplerini bizlere kadar ulaştırması, o seçkin lidere SAV bağlılığı ve sadakati göstermiyor mu?… Böylesine seçkin bir liderin Hicrî ve Miladî doğum günleri, KUTLU DOĞUM HAFTASI’na işte bu sebeplerden sığmaz oldu. Birçok ülkede, bir aydan fazla zamandan beri bu kutlamalar, işte bunun için hâlâ devam ediyor. Helâl olsun… •Ne mutlu bu saadet ve bahtiyarlar kervanına katılanlara. Saadet sarayları ve Cennet bahçeleri O’na tâbi olanları bekliyor… •Veyl olsun Müslüman gözüktükleri halde, geçici dünya menfaatlerine aldanan ve kendi halkına savaş açarak zulüm eden, bu ulvî prensiplerden yosun tüm liderlere ve onlara uyanlara… •Ve, ne mutlu “bu ulvî prensipleri öğrenip, çevresine ve o sahabeler gibi tüm insanlık âlemine yaymayı ve tüm insanlığın Ebedî Cehennemden kurtarılmasını” kendilerine DERT edinenlere…

A. Raif Öztürk / Moral Haber