Hiçbir Çocuk Yalan Söylemez

Önceki yıllarda, radyodaki canlı yayına bağlanan bir baba,

-“Hocam, siz çocuklara kızmayın, onları dövmeyin diye anlatıyorsunuz. Tamam, bunlar güzel laflar ama anlattığınız şeyler bizim çocuk için geçerli değil. İnanın, bizimki ancak baskıdan anlıyor, iyilik yapmaya gelmiyor” diye söze başladı.

Şaşırdım:

-Neden… Nesi var ki sizin çocuğunuzun?

Adam devam etti:

-Nesi yok ki? Yalancının teki. İki lafından biri yalan. Annesi de ben de artık şaşırdık kaldık. Dövdük olmadı, sövdük olmadı, nasihat ettik hiç olmadı. Bir gün elimde kalacak diye korkuyorum, o bana mısın demiyor.

-Kaç yaşında çocuğunuz?

-Daha, 10 yaşında. Yalanları öyle sıradan yalan değil hani. Tam bir profesyonel. Bakın ben size en son olayı anlatayım da siz bana hak verin. Geçende karnelerini aldılar. Akşam bekledim ki karnesini getirsin, göstersin. Ne gelen var ne giden.

‘Oğlum karneni almadın mı?’ diye sordum,

‘Baba artık karneler elle yazılarak doldurulmuyormuş. Millî Eğitim Bakanlığı karnelerin bilgisayar sistemi ile doldurulmasını mecbur tutmuş’ dedi.

Ben de ‘Olsun bilgisayarla doldurulmuş karneni getir o zaman’ dedim.

Oğlan hiç tereddüt etmeden ‘İyi de baba, bilgisayar sistemi çökmüş, okulda bazılarının karnelerini veremediler’ dedi.

Ben de ne yapayım, ‘İyi o zaman, aldığın zaman getirirsin’ dedim.

Ertesi gün işe gittim, içime bir kurt düştü. ‘Ya yalan söyledi de beni kandırdıysa?’ diye içim içimi yedi.

Eşimi aradım, ‘Çocuğun öğretmenini arayıp bir sor, bu çocuk yine yalan söylemiş olmasın’ dedim. Eşim öğretmenini aramış. Herkesin karnesini eksiksiz teslim ettiğini söylemiş öğretmen.

Sinirden, akşamı zor ettim. Eve geldim ‘Lan sen manyak mısın, beni katil mi edeceksin! Bu kaçıncı yalan! Öğretmenin karneni verdiğini söylüyor. Nerede karnen?’ diye baskı yapınca ağlamaya başladı.

‘Baba, karneler dağıtıldığında arkadaşım karneme bakmak için elimden çekti, ben de vermek istemeyince yırtıldı. Sen kızarsın diye söyleyemedim’ dedi.

Ben de ona ‘Oğlum yeter ki doğruyu söyle kızmam’ dedim ve yumruklarımı sıka sıka kendime hâkim oldum, bir şey yapmadım.

Ertesi gün iş yerinde yine krizlere girdim ‘Ya yine yalan söylediyse’ diye.

Annesini aradım, ‘Çocuğun karnesini yırtan o çocuk kimmiş, bir öğren. Sonra çocuğun annesine telefon et, sor bakalım öyle bir şey olmuş mu, anlattıkları doğru mu?’ dedim.

Akşam eve geldiğimde öğrendim ki bu anlattığı da yalanmış. Hatta eşimin telefon ettiği çocuğun annesi de kendini suçlu hissetmiş. Bu sefer patladım. Ne yalan söyleyeyim, güzelce dövdüm. Korkudan titremeye başladı, ağladı.

‘Tamam, baba vurma getireceğim karnemi’ dedi. Gitti, içeriye sakladığı karnesini getirdi. Bir de ne göreyim, tam 7 tane zayıf. Zaten altı üstü 7-8 dersi var, anlayacağınız hepsi zayıf.

Telefondaki öfke dolu bir sesle anlatmaya devam ediyordu:

-Siz şimdi radyoda güzel güzel konuşuyorsunuz. Çocuklara iyi davranın, kızmayın, onları sevin okşayın. Ben öyle davransam var ya, bu çocuk hepten yoldan çıkar. Bu kadar baskı yapmama rağmen yalan söylüyorsa, baskıyı kaldırsam ne olur düşünemiyorum bile.

Ne diyeceğimi, söze nereden başlayacağımı şaşırdım.Vicdanımla birlikte sordum:

-Sizin, kendiniz gibi bir babanız olsaydı… 7 tane de zayıfınız olsaydı… O karnenizi babanıza gösterebilir miydiniz?

Radyodaki kişi biraz durdu, sessizleşti.

-Bilmem… Galiba döver diye korkardım, gösteremezdim herhâlde. dedi.

Eğer bir çocuk anne babasına karnesindeki kırık notları göstermeye çekiniyorsa, bu utanç, çocuğa değil, ebeveynin bizzat kendisine aittir. Zira anne babalık, çocuğun eksik ve zayıf yanlarını deşeleyip onun yüzüne vurma, onu utandırıp mahcup etme işi değil, kırılmış bir çocuk kalbine tesellici olabilme becerisi geliştirmektir.

Ebeveyn, çocuğun zarar vericisi değil, tesellicisidir.

Daha da ötesinde, çocukların karnelerindeki başarı da başarısızlıklar da sadece çocukların kendisine ait değildir. O başarıda öğretmenin payının olduğu gibi, başarısızlıkta da öğretmen yetersizliğini hesaba katmadan, eğitim sistemindeki karmaşayı düşünmeden, bir ebeveyn olarak çocuğunuza yeterince rehberlik edip edemediğinizi sorgulamadan, “suçu” çocuğa yüklemek ne kadar zayıf bir pedagojik bakış açısıdır.

Pedagoji der ki hiçbir çocuk yalan söylemez.

Yalan, insan fıtratının değil, korkunun ürünüdür.

Ve bir çocuk yalan söylüyorsa, çocuğun kendisinin değil, çocuğa tesir eden yetişkinlerin tedaviye ihtiyacı vardır.

Uzman Pedagog Dr. Adem Güneş