Hicret Emri İle Vatanseverlik Birbirine Mani Mi?

Kur’an’da hicret emrediliyor. Bununla birlikte, Hadis olduğu rivayet edilen “Vatan sevgisi imandandır” şeklinde bir ifade de mevcut. Bu iki ifade arasında bir çelişki yok mu?

İnsan dediğimiz varlığın pek çok özelliklerinden biri, hatta birincisi yaratılmış ve kul olmasıdır.

Kul olması nedeniyle de kendisini yaratana karşı olan görev ve sorumlulukları, hayatında birinci derece öneme sahiptir. Daha açık bir ifade ile kulluk görevleri, insanın var edilme sebebidir.

Hicret konusunda da birinci belirleyici etken, içinde bulunulan durumun bu görevlerin yerine getirilmesini engelleyip engellemediğidir.

Bu ölçeğe göre bir belde dört durumda bulunabilir.

1. Eğer İslam’ın asgari şartlarını bile yaşamaya imkân olmayan, bu durumun düzelmesi konusunda bir umut da bulunmayan bir beldede isek, oradan hicret etmek şarttır. Üstelik bunun için elinden geleni yapmamanın vebali vardır.
2. İslam’ın asgari şartlarını yerine getirmede o an için sorun yaşanmasa bile, bu hakkı kaybetmek kaçınılmazsa, yine inancını özgürce yaşayabileceği bir beldeye hicret etmek daha uygundur.
3. İçinde İslam’ın gerektirdiği gibi yaşamanın mümkün olduğu ve Müslüman olmayanlara örnek olunarak İslam’ın yayılmasına vesile olma ihtimalinin de bulunduğu beldede ise kalmak, oradan hicret etmemek daha uygun olur.
4. Son olarak da inancımızın gerektirdiği gibi yaşayabildiğimiz bir beldeden hicret etmemiz, o beldede Müslümanların zayıflayıp zor durumda kalmalarına yol açacak, İslam’ı yaşamalarına mani olacaksa, buradan ayrılmak ihanettir. Asla ayrılmamak gerekir.

Hicretin, insanların İslam’ı rahatça ve huzur içinde yaşamalarını sağlamaya yönelik bir uygulama olduğu görülmektedir. Fakat tek amacın bu olduğunu söylemek konuya biraz dar açı ile bakmak olur.

İslami bir hayatı yaşamakta zorlanan insanlar, hicretle, bunu daha rahat yapabilecekleri yerlere yönlendirilir ve oralarda toplanmaları sağlanır. Bunun sonucunda orada bir birliktelik, bir güç meydana gelir. Yani hicret aslında zor durumdaki Müslümanların bir araya gelip güçlenmesini sağlayan bir mekanizmadır.

Bir başka açıdan düşününce de belki Müslümanları “İslâm Birliğine” yönlendiren İlahî bir sır olabilir.

Rabbimizin emir ve yasaklarını bize uygulamalı olarak gösteren sevgili Peygamberimiz (sav.), hicreti de kendi hayatında yaşamış, bize bununla ilgili ipuçları bırakmıştır.

Sevgili Peygamberimizin hicretine baktığımız zaman, hicretin hangi şartlarda ve nasıl yapılacağını açıkça görebilmekteyiz:

Baskılar iyice artıp cinayetler başlayınca, o öncelikle daha zayıf ve dayanma gücü az olanları gönderdi. İlk hicret de henüz Müslüman olmamasına rağmen, kendilerine zulmetmeyeceğine inanılan Habeş Necaşisinin yanına yapıldı.

Baskı arttıkça, Müslümanlar yavaş yavaş Medine’yi yurt tutmaya başladılar. Bu onlara hem dinlerini gereği gibi yaşayabilme imkânı sağladı hem de birleşerek bir güç meydana getirmelerine yol açtı.

Hazreti Peygamber (sav.) ise kendisine yapılan türlü türlü zulümlere rağmen son ana kadar bekledi. O kadar ki, sahiplerine teslim edilecek emanetleri Hz. Ali’ye bırakıp evinden çıktığı sırada, kapıda suikastçılar bekliyordu.

Hem kulluk ve peygamberlik görevlerini rahatça yapabileceği, hem de Müslümanların bir araya gelip güçlenecekleri bir beldeye yani Medine’ye hicret etti. On yıl sonra da gelip Mekke’yi, hatta savaşmadan alabilecek bir güce kavuştu Müslümanlar. Orada zulüm altında kalanlar da kurtarıldı.

Bu süreç içinde Medineli Müslümanlara da ayrı bir parantez açmak gerekir. Hicret mekanizmasının işlemesi için gerekli şartlardan biri olan “hicret edilecek belde” tarifine, mükemmelden öte bir örnek getirmişlerdir. Elbette kendilerine hicret eden zatın değeri ile doğru orantılı olarak, beraberinde gelenlere de, bugün sahip olduğumuz kültür ile akıl ve mantığımıza sığdıramadığımız boyutta fedakârlıklar sergilemişlerdir. Bunun sonucunda da İslam tarihi boyunca gıpta ile bakılan “Ensar” olmuşlardır.

Burada, yazının başındaki sorunun içinde kullandığımız “Vatan sevgisi imandandır.” ifadesi ile ilgili de bir not iletelim. Bu ifade pek çok yerde hadis olarak karşımıza çıkmasına rağmen hadis değildir. Ancak güzel bir sözdür.

Sonuç olarak:

Vatan insanın özgürce yaşayabileceği yerdir. Bir şekilde zayıflayarak, başka güçlerin gelip bizi vatansız bırakmasını istemiyorsak, güçlü olmalıyız.

Yukarıda saydığımız, hicreti teşvik eden ilk iki madde, vatanını savunmaktan aciz kalmışlara yöneliktir.
Allah Resulü (sav.) Mekke’nin fethedildiği gün artık Mekke’den Medine’ye hicreti yasaklamıştır.
Aslolan, inançlarımızı ve özgürlüklerimizi kısıtlamak isteyenlerin boyunduruğu altına girmemek, içinde bulunduğumuz toplumun da girmemesi için her türlü fedakârlığı yapmaktır.

Hicret mekanizması ise azıcık sıkışınca vatanını terk edip kaçma emri değil, zaten bir şekilde özgürlüğü elinden alınmışların, birleşip güçlenerek yok olmaktan kurtulmalarını sağlayan bir sistemdir.

Muhiddin YENİGÜN

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: