Hicreti okumak…

Ansiklopedi karıştırmayı severim…Geçenlerde İslam Ansiklopedisi’nden “Hicret” maddesini okudum. Okuyunca anladım ki, günahların süslenip, haramların reklam edildiği bu devirde, Allah için, din için gösterilen her çaba bir nevi hicrettir. Hicret, hecr (hicran) kelimesinden gelir. “Terk etmek, ayrılmak, ilgisini kesmek” demektir. Kişinin herhangi bir şeyden bedenen, lisanen veya kalben ayrılıp uzaklaşmasıdır. Bu durumda Allah’ın razı olmadığı işlerden her uzaklaşmamız, hicrettir.

Hicretin ahlak ve zühd ile ilgisine işaret eden alimler, hicret kavramını üç maddede ele almışlar:

Hicret, haramları terk edip, kötülüklerden uzaklaşmaktır: Bugünkü sosyal hayat, Hicret’in yaşandığı Mekke devrine benzetilebilir. Çünkü bu devir tabiatçılığın, materyalizmin, modernizmin, israfın, kahvelerin, meyhanelerin, ekranların, perdelerin, vitrinlerin Müslüman’ın yolunu kestiği bir devirdir.. Hüviyetimizi cebimizde taşısak da, kimliğimizi biz yazdık, biz taşıyoruz. Bize bakan bize ne diyor? Hiçbir ressam rastgele karalamakla bir resim çizemez. Hiçbir heykeltıraş çekici rastgele vurarak mermerden heykel yapamaz. Canın istediği yaşanarak da cennete gidilmez.

Nefsi terbiye etmek maksadıyla yolculuğa çıkmak, hicrettir: İbni Haldun demiş ki, “Coğrafya, kaderdir.” Muhitin insan üzerinde eksi ve artı etkileri vardır. İstanbul’dan memleketine dönen iki gence sormuşlar: “İstanbul’da ne var ne yok?” Biri, barları, meyhaneleri anlatmış. Dinleyenler hüküm vermiş; “Bu genç, İstanbul’un bataklıklarında gezmiş.” Diğeri; “Her köşe başında bir cami, her camide hoca, her tarafında bir alim…” demiş. Dinleyenler yine hüküm vermiş; “Bu genç, İstanbul’un gül bahçelerinde dolaşmış.” İnsan bulunduğu ortama göre şekil alıyor. Nasıl ki matematikteki eksi değer, artı değerleri götürür; aynı şekilde eksi değerli arkadaşlar, akrabalar, yakınlar da insanı maddeten ve manen eksiltir. Meyveye atılan taşlar isabet etmeyebilir amma kurt meyveyi içinden yer bitirir. İnsana en büyük zararı en yakınları verebilir. Bu durumda kalan bir şahıs, kendisine ve aile üyelerine daha uygun bir muhit araştırıp taşınabilir. Allah türlü işkencelere maruz kalan Peygamber’ine ve Müslümanlara, “Hicret edin” diyor. “O işkencenin içinde kalın” demiyor. İslamiyet, kitaplarda kalmamalı. Bu olaydan bizim almamız gereken ders şudur: “Müslüman bile bile zarara giremez, haramdır!” Dalalet şarampolüne yuvarlananlar, sadece kendileri yuvarlanmıyor, yakınlarını, komşularını, iş arkadaşlarını da yuvarlıyor…

Kalben ve zihnen halkı terk etmek, hicrettir: Bu zamanda kalben ve zihnen halkı terk etmek; kendimizi insanlara değil, Allah’a beğendirmeye çalıştırmaktır. İnsanlar mutlaka bir eksiğimizi veya fazlamızı bulur. Onların sözlerine kafasını takan, belki sabaha kadar uyuyamaz. Amma Allah’ın rızasına talip olan, “Allah razı olduktan sonra bütün dünya küsse ehemmiyeti yok.” der, çok rahat eder. “Desinler” diye, gösteriş için bir şey yapmaz. Bilir ki mahşerde Mahkeme-i Kübra’da dünyada yaptığımız işlerin ne için yapıldığı ortaya çıkacak. Muhterem Esat Coşan Hocaefendi bir sohbetinde demişti ki, “Allah katında senin kadrinin, kıymetinin, makamının, mekanının ne olduğunu merak ediyorsan, senin yanında Allah’ın mekanı ne kadar, ona bak!

Hicret bahsini okuyunca kendi kendime dedim ki, hicretin gayesi daha iyi bir hayat tarzına ulaşmaktır. İdeal uğruna verilecek her türlü mücadele de hicrettir…

Hekimoğlu İsmail / Zaman

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: