Hitabet ve Kitabet

“Hitabet” kelimesiyle kısaca ifade edilen “söz söylemek sanatı” gibi, “yazmak sanatı” için de kısaca “kitabet” kelimesi kullanılarak, bu iki kelimeyle alâkalı manâların, benzerlik ve farklılık cihetlerinden mukayeseleri yapılabilir.
Bu mukayeseyi yapmak, fikrî sahada mühim bir ihtiyaç haline gelmiş görünüyor. Zira, hitabet ve kitabeti birbirlerinden çok ayrı şeylermiş gibi mütâlaa ve kabul etmek ve bunların “olgunlaşmış fikir” temelindeki büyük iştirakini dikkat nazarlarından uzak tutmak, bir hata şeklinde tezahür ve tekerrür ediyor.
Bu hatanın en büyük zararına da, basın yoluyla hizmete kifayetli şahısları teşvik etmek isterken rastlanıyor. Cemiyetin en fazla muhtaç olduğu mevzularda yazılı neşriyatla cemiyete birşeyler verebilecek fikrî tekamül seviyesine gelebilmiş bazı münevverler, ekseriya bu telakkî hatasının kurbanı olarak, bütün şartları haiz olduğu halde meyve vermeyen bir ağaç gibi, mukteza-yı hale muhalefet ediyorlar.
“Olgunlaşmış fikir” temeline istinad eden hitabet ve kitabetten birine sahip olan, diğerine de istese sahip olabilir. Aralarındaki fark, fikrî malzemenin başkalarına arz edilişindeki maharette, teknikte ve şekilde husule gelir.
Bir fabrika, insanların ihtiyaç mallarının imalâtı yanında bu malların ihtiyaç ve talep sahiplerine ulaştırılmasını da usulü ile yapabilmelidir. 
Üretim tekniği kadar, “satış ve pazarlama” da, icaplarına riayet edilmesi lüzumlu olan bir meslek, maharet ve ihtisas işidir. 
İnsanların çeşitli ihtiyaç maddeleriyle alâkalı fabrikalar gibi, istihsal ve imalât kapasitesine sahip nice “fikir fabrikaları” da vardır ki, “satış ve pazarlama” tekniğini ve “arz” kaidelerini ihmal ederek tatbikini yapmamaktadırlar.
Bu mevzuda, meşhur Psikolog Prof.William James’in şu sözleri dikkati çekmektedir:
“Biz yarı uyanık sayılabiliriz. Çünkü, fikrî ve fizikî kaynaklarımızın ancak az bir kısmını kullanmaktayız. Bu yüzden her fert pek mahdut bir hayat yaşamaktadır. Zira kullanamadığımız birçok kuvvetlere sahip bulunuyoruz.”
Risale-i Nur Külliyâtından SÖZLER adlı eserde ifade edildiği gibi:
“İnsan bu dünyaya ilim ve dua ile tekemmül etmek için gönderilmiştir.” Mahiyet ve istidat itibariyle her şey ilme bağlı olduğundan, faydalı ilmi talep etmesi lazımdır. Bununla beraber, sadece kendi ihtiyacı için çalışan bir fabrika durumundan terakki ile mümkün mertebe geniş insan kitlelerinin en fazla ihtiyaçlarını hissettikleri malumatı da onlara kolaylıkla temin ederek faydalanılabilecek tarzda arzetmek için, “fikrî mamüllerini arz” maharetini, tekniğini ve sanatını da öğrenerek tatbik edebilmenin büyük ehemmiyeti olmaktadır.
İşte hitabet ve kitabet, fikrî mamullerin ihtiyaç ve talep sahibi geniş insan kitlelerine “arz”, “satış ve “pazarlama” ile ulaştırılmasında iki mühim yoldur.
Hitabet ve kitabetin kazanılması, diğer bütün maharetler, teknikler ve sanatlar gibi mümâreseye* dayanır. Doğuştan bedenî ve zihnî gerilikleri bunları kazanmaya kesinlikle mani olmayan insanlar, mümarese ile hitabeti de kitabeti de elde edebilirler.
Hitabet ve kitabet vasıflarını sadece doğuştan sahip olunabilen kabiliyetler gibi görmek, bu mevzudaki rahmeti celp edebilecek zahmetlere katlanarak sabırla ve sebatla çalışmakla bu maharetleri kazanmaya meyl-ür-rahatla mani olan nefsin ileri sürdüğü zayıf bir bahanedir. Böyle bir bahaneciliğin arkasında pasif kalmak yerine, “esbabına tevessül” ile hitabet ve kitabetin tekniklerinin elde etmeye çalışılarak, cemiyetin manevî ihtiyaçlarının karşılanmasında kullanılması lazımdır.
Sırası gelmişken, hitabet ve kitabetin temeli “olgunlaşmış fikir” olmasına rağmen, “hitabeti kuvvetli olduğu halde kitabeti zayıf” veya “kitabeti kuvvetli olduğu halde hitabeti zayıf”  olanların durumlarının da burada kısaca tahlili yapılabilir.
“Hitabeti çok iyi fakat kitabeti zayıf” olanlar, o zamana kadarki ömürlerinde hitabet tekniği ile alâkalı mümareseyi fazla, kitabet tekniği ile alâkalı mümareseyi ise az yapmış olanlardır.
“Kitabeti çok iyi olduğu halde hitabeti zayıf” olanlar için ise, bu mevzudaki mümarese bakımından önceki halin aksi söylenebilir.
Mektep tahsilleri az olanlarda hitabetin iyi olmasına rağmen kitabetin zayıflığına daha çok rastlanır. Mektep tahsili, bilhassa kitabet tekniğiyle alâkalı mümareseye talebeleri mecbur eder. Türkçe, dilbilgisi, edebiyat, kompozisyon dersleri direkt olarak; ayrıca her dersten not tutmak, ödev yapmak, yazılı imtihan olmak vd, mektep tahsili olanların yıllarca yapmış oldukları kitabet tekniği uygulamaları hükmündedir. Bu uygulamaları daha daha fazla çalışma ile varılması istenilen hedeflere kanalize etmek, ihtiyaç duyulan fikrî meyvelerin kazanılmasına sebeb olabilir.
Mektep tahsilleri az olduğu halde kitabeti iyi olanlar ise ekseriyetle, mektepte aldıklarının üzerine, meşgul oldukları meseleye ehemmiyet vererek azim, sebat ve ciddî gayret göstermek suretiyle büyük ilavelerde bulunabilenler ve bu şekilde yaptıkları fiilî duaları kabul edilenlerdir.
Kitabeti iyi olanların hitabetlerinin de öyle olması beklenirken, bazen beklenenden zayıf görülmesinin bir kısım sebebleri, hitabet tekniğinin kendisine has kaidelerini öğrenip tatbike çalışmamaları, mizaçlarındaki bu mevzularda tezahür eden çekingenlikleri gidermeyişleri, hitabeti mühimsemeyişleri, muhataplarının durumuna da bağlı olabilen isteksizlik halleri göstermeleri, yorgunlukları veya bedenî bazı yetersizlikleri olabilir.
Neticeleri bakımından, tahlilleri ve mukayeseleri çok mühim olan hitabet ve kitabet tekniklerinin, burada kısa bir yazı hacmi içerisinde ancak bazı esas noktalarına temas edilmesi imkan dahilindedir.
Hitabet ve kitabet vasıflarının ayrı ayrı veya birlikte, sadece doğuştan sahip olunabilen fitrî kabiliyetler olduğunu, çalışmakla kazanılamayacağını iddia edenlere şu tipik misallerin hatırlatılmasında da fayda olabilir:
1- Çiçeron, doğuştan kekeme olarak dünyaya gelmişti. Fakat deniz kenarına gidip ağzına çakıl taşları doldurarak bağıra çağıra konuşmaya azim ve sebat ile uzun müddet gayret ederek, neticede hem kekemelikten kurtulmuş, hem de bu mevzudaki mümâreseye devam ile hitabet tekniğini en yüksek seviyede elde ederek tarihin en meşhur hatiplerinden biri olmuştu.
2- Doğuştan gözleri görmez veya elleri sakat olarak dünyaya geldikleri halde, mümarese ile yaptıkları fiilî dualarının kabulüyle kitabet tekniğini kazananların çeşitli misalleri vardır.
Bu yazının maksadıgizli kalmış fikrî, fizikî kaynakları ve kuvvetleri, cemiyetin en fazla muhtaç olduğu manevî ilaç ve gıdaların hem imalâtı ve hem de “arz”, “satış ve pazarlama” ile ihtiyaç sahiplerine ulaştırılabilmesinin temini için harekete davet olduğundan, yukarıda söylenenlerden sonra, şu husus da ilave edilebilir:
 
Kendilerinde hitabet ve kitabet kabiliyetinin doğuştan mevcut olmadığını ve şimdiye kadar da bu kabiliyetleri çalışmakla kazanamadıklarını söyleyenler, yukarıdaki misallerin de ışığı altında, bütün sebeblere tam tevessül edip icabeden her şeye güçlerinin yettiği kadar çalışmadıkça; bu mevzuda yaradılışlarını itham etmekte, ve bu ithamı aynı zamanda bir bahane gibi kullanarak hitabet ve kitabet mevzularında üzerlerine düşecek hizmetlerden geri durmakta, haklı ve mazur sayılamayacaklarını bilmelidirler. 
————————————————————
*Mümârese: 1- Bir iş veya sanatta çalışarak ustalık kazanmak, çalışıp alışmak, maharet elde etmek.
(Prof. Dr. Mustafa NUTKU, Köprü dergisi, Ağustos 1979)

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: