Hz. Mevlânâ’dan özel ve güzel örnekler!..

Bana öyle geliyor ki, içinde bulunduğumuz 739. vefat yılı münasebetiyle bir daha hatırladığımız bu özel ve güzel örnekleri, tebessümle okurken tefekkürle değerlendirecek, halka mal olması için de sohbetlerimizde zevkle anlatacağız.

Sözü uzatmadan birlikte bir daha okuyoruz bu mesaj yüklü özel ve güzel hatıraları.

*****

1) Güzel sesli bir hafız Kur’an okuyordu. Kulağına gelen bu güzel sesten etkilenen Hz. Mevlânâ da gözyaşıyla dinliyordu hafızı. Bu sırada elini ağzına kapayarak esneyen uykulu adam, Mevlânâ’nın bu gözyaşlarını görünce bir mana veremeyerek sordu:

mevlevi tasarım-Efendi Hazretleri niçin ağlıyorsunuz, ağlanacak bir şey mi var ortada?

Mevlânâ uyuklayan adama anlayacağı dilden cevap verdi:

-Güzel sesli hafızlardan gelen Kur’an sesi bana, cennet kapısının açılış sesi gibi geliyor da onun için ağlıyorum..

Esnemeye devam eden adam da başını sallayarak:

-Bana da öyle cennet kapısının açılış sesi gibi geliyor bu ses, dedi. Mevlânâ küçük bir düzeltme ihtiyacı duydu:

-Aramızda ince bir fark var, dedi. Senin duyduğun ses, cennet kapısının açılış değil kapanış sesi olmalıdır. Çünkü dedi, açılış sesi gözyaşı döktürür, kapanış sesi ise uyku getirir!..

-Ne dersiniz bu da Hz. Mevlânâ’ya mahsus hem tebessüm, hem de tefekkür ettiren özel ve güzel örneklerden biri midir? Bir gaflet ve ihmal ancak bu kadar nezih ve nazik üslupla mı düzeltilir?

*****

2) Bir ara rahatsızlanan Mevlânâ, ‘Artık gitme zamanı geldi galiba.’ diye söyleniyordu. Hanımı Kerra Hatun: ‘Aman efendi ne gitmesi? Ağzını hayra aç! Dileriz Rabb’imiz daha yüzlerce sene ömür versin size.’ deyince sesini yükselten Mevlânâ şöyle ikazda bulundu:

-Hanım ne diyorsun sen? Biz firavun muyuz, Nemrut muyuz ki yüzlerce sene ömür istiyorsun bizim için? Biz şu dünya hapishanesinden Sultan-ı Enbiya’nın meclis-i münevverine davet edilmeyi her an bekliyoruz. Bu mihnet dünyasından müşteki olmayarak bekleyişimiz, karanlıkta kalan bazı gönülleri aydınlatma hizmeti ümidimizdendir. Yoksa burası yüzlerce yıl beklemeye değecek mekan değildir..

*****

3) Bilindiği üzere Hazreti Mevlânâ’yı derin ve anlaşılması güç sözleriyle etkisi altına alan Şems-i Tebrizi’den talebeleri ve halk şikâyetçi olmuş, hatta Mevlânâ’yı kendilerinden koparan yanlış fikir sahibi biri diyerek Şems-i Tebrizi’ye düşmanlık beslemeye dahi başlamışlardı. İşte böyle bir devrede Hazreti Mevlânâ talebeleriyle birlikte yolda giderken, yol kenarında önündeki koca kemiği yiyerek yavrularını emziren bir köpek görünce durur. Yanındaki talebelerine dönerek şöyle bir açıklama yapar:

-Bu yavrular der, şu koca kemiği yemeye kalksalar inci gibi ince dişleri çıtır çıtır kırılır, helak olurlar. Ancak anne güçlü dişleriyle o kocaman kemiği rahatça kırıp un ufak ederek yiyip süte çeviriyor ve yavrularına faydalı bir gıda olarak sunuyor.. İşte der, Şems’in sözleri de bana o kemik gibidir. O sözleri ancak ben hazmederim, sizleri o sözlerle ben beslerim. O halde siz Şems’in kemik gibi sözlerine değil, benim süt gibi yorumlarıma kulak verin, o sözleri benden dinleyin!..

*****

4) Bir sabah Kerra Hatun’a sorar:

-Sabah kahvaltısı hazırlamak için harekete geçmiyorsun neden acaba?

Hanımı kısık sesle cevap vermeye çalışır:

-Henüz kahvaltılık bir şey yoktur evimizde de ondan.. diyebilir.

Bu habere heyecanlanan Mevlânâ sesini yükselterek sorar:

-Hanım neye üzgün söylüyorsun böylesine hayırlı bir haberi? Demek bugün Celaleddin’in evi Peygamber (sas) evine benzemiş.. Öyle ise dur bir şükür secdesi yapayım, evim Resulullah’ın evine benzediği için..

Hemen şükür secdesine kapanan Mevlânâ başını secdeden kaldırdıktan sonra kararını şöyle açıklar:

-Hanım hiç merak etme, ben de bugün Hazreti Resulullah gibi oruca niyet ediyorum. İftara kadar bir şey hazırlaman gerekmez!

Ne dersiniz? Gerçekten de: “Büyüklerin sözleri-sözlerin büyükleri!” mi?

Ahmed Şahin / Zaman

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: