Hz. Muhammed(asm)’in Hz. Zeynep İle Evlenmesi ve Hikmetleri!

Hz. Zeynep validemiz, efendimizin halası Ümeyye’nin kızı ve ilk iman edenlerdendir. Medine’ye hicret ettiğinde bekârdı. Efendimiz (sam) Zeynep gibi asil soylu bir kızı,  azad ettiği hizmetçisi Zeyd ile evlendirmekle cahiliye döneminde kalma kölelilik ve sınıf farkı ortadan kaldırılmasını ve insanların Allah katındaki üstünlüğü ancak takva ile olacağını göstermek için evlilikle bu yanlışı kaldırmak istemişse de, bu evliliğe Hz. Zeynep ve kardeşleri karşı gelmişler.

Bu arada, Ahzab suresinin 36. ayeti nazil olur, Cenab-i Allah şöyle buyurur:

“Allah ve Resulü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resulüne karşı gelirse apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.”

Bunun üzerine Hz. Zeynep, “Ben Allah ve Resulüne asi olamam!..” diyerek bu evliliği kabul eder.

Fakat bu evlilik uzun sürmez, Hz. Zeyd, Hz. Zeynep’ten boşadıktan sonra, Cenab-ı Allah tarafından bir “ akd-i semavi” olarak nikâhları kıyılır. Bu evliliğe gerek o zamanın münafıkları gerekse asr-ı hazırda olan şimdiki münafıkların itiraz ve ukalalıklarına bahs-i medar olmuş, oysa bu evlilik çok önemli hükümlerin ortaya çıkmasına sebep olmuştur.

Hz.Muhammed (asm)’in ve diğer enbiyaların varisi asrımızın müceddidi Hz. Bediüzzaman bu evlilikle alakalı şöyle buyurur:

“Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın hizmetkârı veya “Oğlum” hitabına mazhar olan Zeyd (r.a.), rivayet-i sahiha ile itirafına binaen, izzetli zevcesini kendine mânen küfüv bulmadığı için tatlik etmiş. Yani, Hazret-i Zeyneb, başka yüksek bir ahlâkta yaratılmış ve bir peygambere zevce olacak fıtratta olduğunu, Zeyd ferâsetle hissetmiş. Ve kendisini ona zevc olacak fıtratta kendine küfüv bulmadığından, mânevî imtizaçsızlığa sebebiyet verdiği için tatlik etmiştir. Allah’ın emriyle Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm almış. Yani, “zevceyna” nın işaretiyle, o nikâh bir akd-i semâvî olduğuna delâletiyle, harikulâde ve örf ve muâmelât-ı zâhiriye fevkinde, sırf kaderin hükmüyledir ki, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm o hükm-ü kadere inkıyad göstermiştir ve mecbur olmuştur; nefis arzusuyla değildir.” 1

Bir de cahiliyette yaygın başka bir yanlış âdetin kaldırılması vardı, buda evlatlıkların, öz evlat gibi kabul edilmesi, onların hanımları da babalıkların öz kızı yerinde kabul edilmesi yanlışı idi. Bu yanlış, Ayet-i kerime ile yasak edilmiştir.

 “Onları, yani evlâtlıklarınızı babalarının ismine nisbet ederek çağırın. Bu Allah katında daha doğrudur. Eğer babalarını bilmiyorsanız, onlar zaten sizin din kardeşleriniz ve dostlarınızdır.” 2

Bu ayet nazil olduktan sonra Zeyd, artık “Zeyd bin Harise” diye babasının ismiyle çağrılmaya başlandı. Evlâtlığın kaldırılmasından sonra, evlâtlık hanımlarının da öz kız gibi olmadığı ortaya çıkmış oldu. Bunun ispatı ancak Hz. Peygamber (asm) ‘in Hz. Zeynep’le evlenmesi ile oldu.

Ayet-i kerimede konuya şöyle bir açıklık getirilmiştir:

“Hani Allah’ın iman nasib ederek ikramda bulunduğu ve senin de azad edip evlâtlık edinerek ikramda bulunduğun kimseye sen, ‘Hanımını bırakma, Allah’tan kork.’ diyordun. Sen o zaman, Allah’ın açıklayacağı bir şeyi bildiğin halde, insanların dedikodusundan korkuyordun. Halbuki Allah korkulmaya daha layıktır. Sonra Zeyd o hanımla alâkasını kesince Biz onu sana nikahladık. Ta ki evlâtlıkların boşadığı hanımlarla evlenmenin mü’minler için günah olmadığı anlaşılsın. Allah’ın emri işte böylece yerine getirilmiştir.” 3  

Bu ayetin nazil olmasından sonra, Hicretin 5. yılında, Zeynep, otuz beş yaşında iken Efendimiz (sam) ile semavi bir akitle evlendirilmiş. Nitekim bu evlilik üzerine münafıklar boş durmadı. “Muhammed, oğlunun karısının haram olduğunu bildiği halde, kendi oğlunun hanımını nikâhladı” demeye başladılar.

Bunun üzerine Ahzab suresinin 40. ayeti nazil oldu:

“Muhammed, hiçbirinizin babası değildir, O Allah’ın Resulüdür ve Peygamberlerin sonuncusudur. Allah ise her şeyi hakkiyle bilir.”

Böylece İslâm, evlâtlıkla öz evlâd hukukunu birbirinden ayırıyor. Maalesef o zamanın Münafıkları bu evliliği “haşa” nefsani olduğunu söylemişler. Bediüzzaman o günkü ve bu günkü münafıklara şöyle bir cevap daha veriyor:

“Yüz bin defa hâşâ ve kella. O damen-i muallâya, şöyle pest şübehatın eli yetişmez. Evet, on beş yaşından kırk beş yaşına kadar hararet-i gariziyenin galeyanı hangamında ve hevesat-ı nefsaniyenin iltihabı zamanında, dost ve düşmanın ittifakıyla kemal-i iffet ve tamam-ı ismetle Hatice’tül Kübra (ra) gibi ihtiyarca bir tek kadınla iktifa ve kanaat eden bir zatın, kırktan sonra, yanı hararet-i gariziye tevakkufu hengamında ve hevesat-ı nefsaniyenin sükûneti zamanında kesret-i izdivaç ve tezevvücatı, bizzarure ve bilbedahe, nefsanî olmadığını ve başka ehemmiyetli hikmetlere müstenit olduğunu zerre kadar insafı olana ispat eder bir hüccettir.”

Efendimiz (sav), istemiş olsaydı Zeyd’le evlendirmeden önce de Hz. Zeynep’le evlenebilirdi. Eğer, “hâşâ” nefsanî arzuları olmuş olsaydı,  gençliğinde hevesatın dorukta olduğu zamanda kendisinden on beş yaş büyük olan dul bir kadınla evlenmezdi. Bu evliliği 25 sene devam etmiş,  elli yaşından sonra çok evlilikler yapmıştır. Münafıkların yalan beyanları gibi nefsanî arzuları için Hz.Zeynep’le evlenmemiştir. Ancak, Hz. Zeynep’le yapılan izdivacın önemli sebeplerden biri  Ferasetçe yüksek bir ahlaka sahip olması, toplumda yaygın yanlışların düzeltilmesi ve bir “ akd-i ilahi” olmasıdır. Bu hikmetleri göz ardı eden münafıkların çürümüş batıl zihniyet ve beyhude itirazlarına bir tüh….!  demek lazımdır.

Rüstem Garzanlı/Diyarbakır

17.12.2013

www.NurNet.org

KAYNAK

1-Mektubat/ yedinci mektup,

2- Ahzab, 33/5

3-Ahzab,33/37

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: