İhlâs Kalbin Amelidir

İhlâs Kalbin Amelidir

İhlâs bir rûhtur ve kalbî bir ameldir. Rab ile kul arasındaki intisâbdır. Bu sırdandır ki;”Niyet bir rûhtur. O rûhun rûhu da ihlâstır.” der Bedîüzzamân Hazretleri. Niyetlerimizi de hayatlandıracak ve canlandıracak olan sır ihlâstır.

Risâle-i Nûr Külliyatında hiçbir Risâlenin girişinde “On beş günde bir okunmalıdır.” İhtârı yapılmadığı halde İhlâs Risâlesinin girişinde “Bu Lem’a lâakal her on beş günde bir defa okunmalı.” Diye çok önemli bir ihtâr ve uyarı yapılmıştır. Çünkü ihlâs bütün amelleri hem nûrlandırıyor, hem canlandırıyor, hem de hayattar yapıyor. Bir nev’î amellerdeki niyetlerin rûhunu ubûdiyetin rızâ makâmına çıkarıyor. Böylece ameller hayattar bir mânâ kazanıyor ve kul kalbî miraçlarla evc-i âlâya doğru urûc ediyor.

Üstad Bedîüzzamân On Yedinci Lem’a’da “Medar-ı necat ve halâs, yalnız ihlâstır. İhlâsı kazanmak çok mühimdir. Bir zerre ihlâslı amel, batmanlarla hâlis olmayana müreccahtır. İhlâsı kazandıran, harekâtındaki sebebi sırf bir emr-i İlâhî ve neticesi rızâ-yı İlâhî olduğunu düşünmeli ve vazîfe-i İlâhiyeye karışmamalı.” (On Yedinci Lem’a) şeklinde mükemmel bir tesbît yaparak îzâh etmiştir. Böylece kurtuluşun sadece ihlâsta olduğunu, ihlâsı kazanmanın, muhâfaza etmenin ve ma’nilerini def etmenin çarelerini İhlâs Risâlesi’nde ayrıntıları ile açıkladığını görüyoruz.

Bir fiilin bidâyetinde müyûlat-ı kalbîye, tesirât-ı hâriciye ve niyet vardır. Ancak o müyûlat-ı kalbiye ve niyetin amel boyutunda Allah’ın rızâsına kavuşmasının şartı ihlâs iledir. Çünkü ihlâs şartsız Allah’ın râzı oluşuna bakar. Ya’nî ön şartsız olarak niyet edilen fiilin Allah’ın rızâsı aranarak yapılması ihlâs iledir. Yoksa o fiilin rûhu söner ve o niyette Allah rızâsı kaçar, ancak nefsî ve dünyevî bir niyet ve fiil olmuş olur.

İhlâs karşılıksız olarak Allah’ın rızâsı için yapılan davranıştır. Sadece Allah’ın râzı oluşuna yönelmek ve sadece O (cc)’ndan istemek ve rızâsı dairesinde i’tikâd ve duruş yapmaktır. Bu duruş ve tavırdan sonra neticeyi düşünmemek hatta ve hatta amelini Allah’ın vazifesine binâ’ etmeden yapmaktır.

Peygamber hayatlarında ve kıssalarında hep bu duruş ve niyetin ihlâs izdüşümlerini görürüz.

Hz. İbrahim(as) ateşe atılırken Allah(cc) Cebrail(as)’i gönderip “Kulum İbrahim’e söyle benden bir isteği var mı?” Dediğinde Hz. İbrahim(as)’in duruşu ve sözü yine ihlâs sırrının zirvesini taşımaktadır.”حَسْبُنَا اللّهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ” “Allah bize yeter; O ne güzel vekildir.” (Âl-i İmrân Sûresi, 3:173.) sırrı ile Allah’ın rızâsına göre duruş yapmak ve sadece O(cc)’ndan istemek ve sebeplerin de Allah’ın emri altında olduğunu bilmek ve öyle bir teslimiyet ve ihlâs ile kulluğun zirvesine çıkmak. Böylece eşyanın esmâ ile olan ilişkisini ve âlemlerin Rabbine olan imân ve teslimiyetin sırrını aralamak ve anlamak.

Yine Hz.İsmail(as)’ın bıçak karşısında duruşu ve teslimiyetinde de aynı sırla karşılaşırız. Ön şartsız bir teslimiyet, imân ve ihlâs sırrı ile zahirde kesen bıçak kesmez olur. O imân ve ihlâs karşısında Yüce Allah kulu İsmail’i korumuş ve kesen bıçağa bu imân ve ihlâslı duruşun karşısında kesmemesini emretmiştir. Böylece eşyanın emir ile şekil aldığı ve Allah’ın kudretine boyun eğdiği hakîkati zahir olarak ortaya çıkmış oluyordu.

Demek ki ihlâs öyle bir iksir ve rûh ki ateşin yakmamasına ve bıçağın kesmemesine giden yolun mukaddimesi olabiliyor. Çünkü bütün sır âlemlerin Rabbini râzı edici duruşlar yapabilmekte ve öyle davranabilmekte. Ön şartsız bir imân ve teslimiyet sırrı sanırım ihlâs hakîkatinde yatıyor. Ya’nî, Allah’ı râzı edici duruşlar ve fiiller yapabilmek.

İnsanın aklı, kalbi, vicdanı ve rûhu mutmain olmak için kalbin ameli olan ihlâs sırrına muhtaçtır. Çünkü yapılan ameller Allah rızâsı için sırr-ı ihlâs ile mayalanıyor ve netice veriyor. Böylece aklın marifetullah mertebeleri, kalbin muhabbetullah neticeleri ve rûhun hayattan mânevî gıdaları ihlâs sırrı ile iksirleniyor ve latîfe-i rabbaniyemiz tam gıdalarını almış oluyor.

İhlâs hakîkatini izâh ederken Üstad Bedîüzzamân Hazretlerinin çok değişik terkipler ve kavramlar kullandığını görüyoruz. Tespit edebildiklerimiz şunlardır.” Samimî bir ihlâs …(Yirminci Lem’a)”,” hakikî sırr-ı ihlâs…(Yirmibirinci Lem’a)”, ” hakîkat-i ihlâs…(Emirdağ Lâhikası)”,” ihlâs-ı tâmme (Barla Lahikası)”,” ihlâs-ı hakîkî …(Emirdağ Lâhikası )”,” tam bir ihlâs (Emirdağ Lâhikası )”,” bir parça ihlâs..( Yirmibirinci Lem’a)”,” büyük bir ihlâs ile…(İşârâtü’l-İ’câz )”,” sırr-ı ihlâs…(Emirdağ Lâhikası )” ve “samimî bir ihlâs…( Yirminci Lem’a)”

Evet, yukarıdaki değişik ihlâs terkipleri ve kavramları sanırım incelenmeyi ve derinlemesine tefekkür edilmeyi bekliyor olmalıdır. Çünkü Bedîüzzamân Hazretleri isrâf-ı kelâm etmez diye düşünüyorum. Muhakkak bu ihlâs izâhlarında kullanılan terkipler ve kavramlarında ayrı ayrı nüanslar olmalı ve bunları muhatapları incelemelidir.

Abdulbaki

www.NurNet.Org

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: