İhlasla ilgili mevzular

RİSALE-İ NURLARDA İHLASLA İLGİLİ GEÇEN MEVZULAR

1-) Asa-yı Musa  :

Nur’un mecmualarını bir an evvel temin edelim, arayalım, bulalım, dikkat, tefekkür ve ihlasla okuyalım. Kur’an ve iman hizmetinde bu vaziyette koşalım. Risale-i Nur’unbu asırdaki makbuliyetine işaret eden deliller fazlasıyla mevcud olduğuna göre, insaf sahibi her mü’min kardeşimiz, onun tabiî bir yardımcısıdır. Risale-i Nur’u, bir dakikamızı bile kaybetmeden okuyalım, yazalım, ihlas-ı tâmme muvaffak olalım.

2-) Tarihçe-i Hayat 699: Üniversite Nur Talebeleri açıklamasıdır

Bedîüzzaman Said Nursî’nin cihanşümul Kur’an ve iman ve İslâmiyet hizmetindeki müstesna  muvaffakıyet ve zaferinin ve Risale-i Nur’daki kuvvetli tesiratın sırrı: Kendisinin ihlas-ı etemmi kazanmış olmasıdır. Yani, yalnız ve yalnız rıza-yı İlahîyi esas maksad edinmiştir. Bu hususta: “Mesleğimizin esası, a’zamî ihlas ve terk-i enaniyettir. İhlaslı bir dirhem amel, ihlassız yüz batman amele müreccahtır. İnsanların maddî manevî hediyelerinden, hürmet ve teveccüh-ü âmmeden, şöhretten şiddetle kaçıyorum.” der.

Hem ihlasa verdiği gayet fazla ehemmiyet, yüz otuz parça eserinden yalnız İhlas Risalesi’nin başına, “Lâakal her onbeş günde bir defa okunmalıdır kaydını koymasından da anlaşılıyor.

3-) Şualar 500 : Ondördüncü Şua

Aziz, sıddık, muhlis kardeşlerim!   Bizler imkân dairesinde bütün kuvvetimizle Lem’a-i İhlas‘ın düsturlarını ve hakikî ihlasın sırrını mabeynimizde ve birbirimize karşı istimal etmek, vücub derecesine gelmiş.

4-) Barla Lahikası 306 :

En az  onbeş günde bir defa okunması emir buyurulan Yirmibirinci Lem’a, evrad edinilecek kadar ehemmiyetlidir. Malûmdur ki, kale içinden feth olunur. Bugünkü muvaffakıyete sebeb olan ihlas kalkarsa, maazallah o zaman çok vahim neticeler tevellüd eder. En büyük düşmanımız nefsimizdir. Onu susturmak için zannedersem şu ihtar kâfidir: “Ey nefs-i nâdân! Beni kandıramazsın. Mademki, bir Peygamber-i Azîm-ül Kadr ve bir Nebiyyullah olan Hazret-i Yusuf Aleyhisselâm          

“Nefsi emmare kötülükle emreder insanın kurtuluşu, ancak Allahın rahmetine sığınırsa kurtulabilir”

5-) Lem’alar 165-166 : Yirmibirinci Lem’a

Ey kardeşlerim! Kur’an-ı Hakîm’in hizmetindeki mesleğimiz hakikat ve uhuvvet olduğu ve uhuvvetin sırrı; “şahsiyetini kardeşler içinde fâni edip (Haşiye): onların nefislerini kendi nefsine tercih etmek” olduğundan, mabeynimizde bu nevi hubb-u câhtan gelen rekabet tesir etmemek gerektir. Çünki mesleğimize bütün bütün münafîdir.

(Haşiye): Evet bahtiyar odur ki; kevser-i Kur’anîden süzülen tatlı, büyük bir havuzu kazanmak için, bir buz parçası nev’indeki şahsiyetini ve enaniyetini o havuz içine atıp eritendir.

6-) Barla Lahikası 279-280 :

Şu mübarek risaleler, hararetli bir adamın suyu gördüğünde ufak bir kapta ise karnına koymak, büyük göl ve deniz ise içine girmek istediği gibi; şu zamanın nursuz yakıcı şiddet-i hararetine karşı ihlas denizini göstermekle harareti kesmek, hem her nevi’ cevahir ve elmas içinde bulunduğunu beyan etmekle o denize davet ediyor. Nefsin talibi olduğunu riya ve hubb-u câh gibi her cihette zararlı yılanlar gibi zehirleyen, ibadet perdesi altında dünyayı tahsil etmek isteyip, kabir kapısında hatasını bildiği ve teveccüh-ü nâsa muhabbetten, firavun gibi gark olurken dönmek isteyip, kimseye müyesser olmadığını ve daha teferruatı ile o âlemleri bu lem’alar öyle tenvir ediyorlar ki, eğer murad-ı İlahî olsa, bu zamanın şöhretperest zındıkları da görselerdi, ellerindeki vücudlarına zemherir getiren buzları atıp, ihlas ile iman edip, Kur’an’ın elmas cevahirlerini alırlardı.

7-) Barla Lahikası 279 :

Muhterem Efendim! Şu yazılan risaleleri nasıl buldunuz buyuruyorsunuz? Ya hazret-i üstad! Ne diyelim? Bizim manevî yara ve hastalıklarımızı teşhis buyurup, öldürmemek için her nevi’ mualeceleri ile memzuç,  hem mugaddi, hem müessir tiryaklarını Cenab-ı Hakk’ın ihsanı ile gönderiyorsunuz. İhlas hakkında evvelce ve bilhâssa sonra ihsan edilen risaleleri okudukça, vücudumun ağrıdığını ve her zerresinin titrediğini, müteaddid yaralardan tevellüd eden kurtlar oynamaya başlayınca, en ahmak ve eblehçe hareketlerimi gösterdiler.

😎 Şualar 511 : Ondördüncü Şua

Elbette gayet cüz’î ve muvakkat hassasiyet ve titizlik ve nazlanmak, o kuvvetli dersini ve uhuvvet alâkasını bozamaz ve İhlas Lem’ası bu noktada mükemmel nâsihtir.

9-) Tarihçe-i Hayat 542 :Yedinci Kısım

Risale-i Nur’un mahiyetini dikkat ve tefekkürle okuyarak anlayıp tahkikî bir imana sahib olan hâlis Nur talebeleri; ölümden, hapisten, zindandan ve hiçbir beşerî eza ve cefadan korkmazlar. Mukaddes Kur’an ve iman hizmetiyle, vatan ve millet ve âlem-i İslâm ve beşeriyetin ebedî kurtuluşuna çalışırken, dinsizlerin düçar ettiği bir zulüm ve musibetle karşılaşırlarsa, aslâ fütur ve ümidsizliğe düşmezler; hapislere iftihar ve memnuniyetle girerler. Onların tek bir istinad noktaları vardır. O da, sırf rıza-yı İlahî için,ihlasla, Kur’an ve imana hizmetleridir. Masum ve mazlumların muhafızı Cenab-ı Hak’tır.

10-) Mektubat 270 : Yirmiikinci Mektub

Hayat-ı maneviye ve sıhhat-ı ubudiyet, adavet ve inad ile sarsılır. Çünki vasıta-i halas ve vesile-i necat olan “ihlas” zayi’ olur. Zira tarafgir bir muannid, kendi a’mal-i hayriyesinde hasmına tefevvuk ister. Hâlisen livechillah amele pek de muvaffak olamaz. Hem hüküm ve muamelâtında tarafgirini tercih eder, adalet edemez. İşte ef’al ve a’mal-i hayriyenin esasları olan “ihlas” ve “adalet”, husumet ve adavetle kaybolur.

11-) Mektubat 358 : Yirmisekizinci Mektub

         …elbette o ulûm-u imaniye ve o edviye-i ruhaniye, ihtiyacını hissedenlere ve ciddî ihlas ile istimal edenlere yeter, kâfi gelir.

12-) Lem’alar 132 : Onyedinci Lem’a

…o faideler, o evradların illeti olamaz ve ondan, onlar kasden ve bizzât istenilmeyecek. Çünki onlar fazlî bir surette, o hâlis virde talebsiz terettüb eder. Onları niyet etse, ihlası bir derece bozulur. Belki ubudiyetten çıkar ve kıymetten düşer.

13-) Lem’alar 133 : Onyedinci Lem’a

Medar-ı necat ve halas, yalnız ihlastır. İhlası kazanmak çok mühimdir. Bir zerre ihlaslı amel, batmanlarla hâlis olmayana müreccahtır. İhlası kazandıran harekâtındaki sebebi, sırf bir emr-i İlahî ve neticesi rıza-yı İlahî olduğunu düşünmeli ve vazife-i İlahiyeye karışmamalı. Herşeyde bir ihlas var. Hattâ muhabbetin de ihlas ile bir zerresi, batmanlarla resmî ve ücretli muhabbete tereccuh eder. İşte bir zât bu ihlaslı muhabbeti böyle tabir etmiş:

  Yani: “Ben muhabbet üzerine bir rüşvet, bir ücret, bir mukabele, bir mükâfat istemiyorum. Çünki mukabilinde bir mükâfat, bir sevab istenilen muhabbet zaîftir, devamsızdır.” Hattâ hâlismuhabbet, fıtrat-ı insaniyede ve umum vâlidelerde dercedilmiştir. İşte bu hâlis muhabbete tam manasıyla vâlidelerin şefkatleri mazhardır.

14-) Lem’alar 146 : Ondokuzuncu Lem’a

Hırs ihlası kırar, amel-i uhreviyeyi zedeler. Çünki bir ehl-i takvanın hırsı varsa, teveccüh-ü nâsı ister. Teveccüh-ü nâsı müraat eden, ihlas-ı tâmmı bulamaz. Bu netice çok ehemmiyetli, çok cây-ı dikkattir.

Elhasıl: İsraf, kanaatsızlığı intac eder. Kanaatsızlık ise çalışmanın şevkini kırar, tenbelliğe atar; hayatından şekva kapısını açar, mütemadiyen şekva ettirir.     (Haşiye) Hemihlası kırar, riya kapısını açar. Hem izzetini kırar, dilencilik yolunu gösterir. İktisad ise, kanaatı intac eder. Hem ihlası kırar, riya kapısını açar.

(Haşiye): Evet, hangi müsrif ile görüşsen şekvalar işiteceksin. Ne kadar zengin olsa da, yine dili şekva edecektir. En fakir, fakat kanaatkâr bir adamla görüşsen; şükür işiteceksin

Hem izzetini kırar, dilencilik yolunu gösterir. İktisad ise, kanaatı intac eder. “Azze men kanea zelle men tamea” sa’ye ve çalışmaya teşci’ eder. Şevkini ziyadeleştirir, çalıştırır. Çünki meselâ bir gün çalıştı. Akşamda aldığı cüz’î bir ücrete kanaat sırrıyla, ikinci gün yine çalışır. Müsrif ise; kanaat etmediği için, ikinci gün daha çalışmaz. Çalışsa da şevksiz çalışır. Hem iktisaddan gelen kanaat; şükür kapısını açar, şekva kapısını kapatır. Hayatında daima şâkir olur. Hem kanaat vasıtasıyla insanlardan istiğna etmek cihetinde teveccühlerini aramaz. İhlas kapısı açılır, riya kapısı kapanır.

15-)Lem’alar149:Yirminci Lem’a                                                                      

Paylaşan: Abdülkadir Haktanır