İhtirasa çağrı

Kanaatsizlik aslında kötü bir huy değildir; ait olmadığı yerde kullanılmak onu kötüleştirir. Yerli yerinde kullanıldığı zaman ise, kanaatsizlik, övgüye en çok lâyık insanî özelliklerin gelişimi için bir vasıta olur. Lâkin biz çoktandır doyumu yanlış yerde aradığımız için, onun peşi sıra pek çok kavram da yer değiştirdi, bu arada kanaat ve hırs kavramları arasında da bir becayiş cereyan etti. Şimdi biz hırs gösterilmesi gereken yerde kanaat ediyor, kanaat etmemiz gereken yerde de hırslarımızın peşinde koşturuyoruz.

Hatânın başı, hadiste belirtildiği gibi, “dünya sevgisi” idi. Dünyaya karşılıksız bir aşkla bağlandıktan sonra, bütün hazlarımızı dünya hayatında aramaya başladık. Çok geçmeden de kendimizi bir fasit dairenin içinde buluverdik:

Doyum için dünya zevklerinin peşine düşüyorduk; ama eriştiğimiz her zevk, doyumun daha ötelerde bir yerde olduğunu bize gösteriyordu. İçtikçe susadık, susadıkça içtik dünya zevklerini. Önceki nesiller bir yana dursun, kendimizin dahi birkaç sene önce hayal edemediği imkânlara eriştikse de, aradığımız doyum ve huzur aksi istikamette yer aldığı için, onlarla aramızdaki mesafeyi kapatıyoruz zannıyla daha fazla açtık.

Oysa aradığımız şey bize çok yakındı.

Sadece bir yerde, kendi irademizle tayin edeceğimiz bir yerde ağzımızdan çıkacak tek bir söze bakıyordu bütün huzurumuz:

“Yeter” diyebilseydik, bu bize yeterdi.

***

kanaatBu sözü nerede ve ne zaman söyleyeceğimizden daha önemli olan şey, onu söyleyebilmiş olmamızdır. Kimi bir lokma-bir hırkayı yeterli bulurken, kimi bu çizgiyi bir ev-bir araba seviyesinde, kimi de bunun biraz daha ilerisinde çizebilir. Yeter ki bir çizgi çizilsin ve “Buraya kadar olanı bana yeter” densin. Eğer bu çizgi çizilmezse, insanın ebedî bir hayat için yaratılmış duyguları bu fâni dünyada tatmin yolları arar, fakat aradığını bulamadığı gibi aramaktan da vazgeçmez. Nihayet insan, başarısız arayışlarla hebâ edilmiş bir hayatı ömrünün tek mahsulü olarak geride bırakıp dünyaya veda etmek zorunda kalır.

Maddî hazlarda “yeter” çizgisini çizen ve buna kararlı bir şekilde riayet eden insan ise, kendisini huzura ve tatmine ulaştıracak olan yolun önündeki en büyük engeli kaldırmış demektir. Artık o, maddî hırsların baskısından kendisini kurtarmış halde, manevî hazların peşine düşebilir. İşte burası, kanaatsizliğin ve hırsın geçer akçe olduğu bir mübarek ülkedir.

***

Almaya doyamayanların istilâsı altında can çekişen dünyamızda, bir de vermeye doyamayanlar var; hattâ dünya onlar sayesinde ayakta duruyor desek mübalâğa etmiş olmayız. Ama onlar gürültü çıkarmadıkları için varlıklarından pek az kimse haberdar oluyor. Fakat bu sessizlik içinde, asıl yaşanacak hayatı onlar yaşıyor.

Çünkü onlar Rablerinin kereminden iki şekilde nasipleniyorlar:

Bir yandan Rableri onları nimet ve ihsanlarıyla yaşatırken, onlar da Ondan gelen her nimetin farkında olarak, Onun hususî ihsanlarına mazhar olmanın hazzını şükür vasıtasıyla yaşıyorlar.

Bir yandan da, Allah onlara nasıl ihsanda bulunduysa, onlar da başka kullara ihsanda bulunmak suretiyle, “kerem” denen o yüce vasfın nasıl birşey olduğunu yaşayarak öğreniyorlar. Onlar bu İlâhî sıfatın cazibesine tutuldukları zaman, dünyanın maddî hazları, uzak bir gezegenin çekimi kadar bile onlar üzerinde bir tesir bırakmıyor.

***

İns ve cin şeytanları, insanı böyle büyük bir nasipten alıkoyabilmek için onun bütün dünyasını oyuncaklarla doldurdular. Ama ondan daha önce, bir kelimeyi ona yasakladılar:

“Yeter” sözünü bir küfür kelâmı olarak ilân edip hayattan bütünüyle dışladılar. Böylece, çağın en kutsal değeri olarak, tüketim tutkusu, hayatımızın merkezine yerleşti ve oradan bize hükmetmeye başladı.

Bu bâtıl dini tahtından indirmenin yolu, girdiği kapıdan onu çıkarmaktır. Ona ve beraberinde getirdiklerine “Yeter!” deyin, kâfidir.

Ondan sonra, iman kendi değerleriyle hayatımıza yerleşecek, orada hükmünü icra edecek ve bizim hırs ve ihtiraslarımıza asıl hedeflerini gösterecektir.

İşte bundan sonrası, her adımı bir huzur çağrısı olan bir doyumsuzluk yarışıdır.

“Nereye kadar?” diyecek olursanız:

“Mü’min Cennete girinceye kadar hayra doymaz.” (Tirmizî, İlim: 19.)

Ümit Şimşek

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: