İlim Ve Fende Zirveye Çıkan “Albert Einstein” den İlimle Dinin Kafşak Noktası!

         (Albert Einstein’in ifadelerini yazmaya başlamadan önce, bazı hakikatleri ifade etmek istiyorum: Bu gün Türkiye’mizde Tabiatçı ve ateist olanlara imanlı bir tahsilliyi, hele imanlı Profesörü gösterdin mi? hele hele o tahsilli Avrupalı ise, Bilhassa  Albert Einstein gibi biri olduğundan bu ifadeleri işitse, iş değişiyor o beyefendinin imansızlığı paramparça oluyor. Bunun örneklerini çok görüyoruz.)

         Bu dünyada bizim varlığımız bir garip muamma. Dünyayı  bu kısa ziyaretten maksat nedir? İyi bilmiyoruz. Ancak İlahi  bir maksada benzediğini biraz seziyoruz. Her günkü hayata bakınca şunu anlıyoruz: İnsanlar bu dünyada kendisi için olmaktan ziyade başkası içindir. Hareketlerimize bakıyorum: Dış ve içi tazyikler, zaruretler altında bu hakikatler sudur ettiğini görüyorum. Bu sebeple kendimizde felsefi manada hürriyet görmüyorum.

         Schopenhauer şöyle demişti: “Bir insan yapmak istediği şeyi yapar. Ama ne istediğini yapmakta hür değildir.” ben gençliğimde bu sözün tesiri altında kaldım; güç günlerimde de bununla teselli bulurum. İnsanları birbirine karşı hoşgörülü yapan da bu görüştür.

         Kendi varlığımız veya genellikle hayatın manası üstünde herkesin kendine göre bazı ümitleri var. her insan, bu ümitlerinin peşine düşmüş, koşup gidiyor.

         Benim ülkülerim şunlar: İyilik güzellik doğruluk. Benim ülkülerim hiç bir zaman, konfor ve refah ülküleri saramadı. Konfor ve refaha ulaşmak isteyen bir sistem, bana bir sığır çobanına yakışan bir şey gibi görünmüştür.

         Sanat ve ilim peşinde derin ve uzanılmayacak kadar keşifler ardında koşmak olmasa, bence hayat bomboştur. çocukluğumda da insan ihtirasının basitlikleri üstünde dolaşmayı bayağı buluyordum. Mal ve mülk, lüks hayat, şöhret sahibi olmak, bunları ben hiç özlemezdim. öteden beri  mütevazi hayata gönül vermişimdir; bunlar hem bedene, hem ruha faydalı olduğuna inanırım.

         Derinden özlediğim şey: Sosyal adalettir. Bununla beraber bununla diğer insanlarla işbirliği yapmamak benim en büyük eksikliğimdir. Birlikte değil tek başına çalışan bir beygir gibiyim. Ne devlet işlerinde, ne dostlar arasında, hatta ailem için bile. Bunlarla derinden ilgilenemedim. Bu sebeple gittikçe daha ziyade içime döndüm.

         Bu yalnızlık bazen acı ise de ben insanlardan uzak kalmaktan üzgün değilim. Şüphesiz bu sebeple bazı şeyler kaybettim. Fakat insanların dedikodularından, şundan bundan uzak kalmış olmak ile de kaybım kadar kazancım da var. Kısacası bundan memnunum.

         Politikada demokratım. Herkes bir şahıs olmak haysiyeti ile hürmete laiktir. Fakat hiç kimseye tanrı muamelesi yapılmamalıdır. Fakat ben ne yazık ki bu konuda talihin alayına uğramış bir adamım, ilmin ilerlemesine sebep olan naçiz hizmetlerimizdir ki, buna vesile oluyor sanıyorum

         Belirli bir gayeye ulaşmada temel şart, kişinin mesuliyetli, düşünceli ve duygulu olmasıdır. Sürüklenmek istemeyenler şereflerini seçmeye bilmelidirler. Sosyal sınıfların varlığını doğru görmem ve en son bu, kuvvete dayanıyordu. İnanıyorum ki, şiddete dayanan bir otokrasi daima bir tereddi (yolsuzlaşma) meydana getirir. Şiddet bir takım ahlaksızlıklar doğurur. Zaman göstermiştir ki en ünlü tiranlara (zorbalara) bir takım sathi kafalar halef olmuşlardır. Bu sebepledir ki, ben zamanımızda, mesela Rusya ve İtalya’daki gibi rejimlere şiddetle karşıyım. Avrupa demokrasisinin itibarını düşüren, bazılarının dediği gibi, onun temel teorileri değil, siyasi liderlikteki kararsızlık ve parti teşekküllerindeki hafifliklerdir.

         Bence en güzel şey: Sır karşısında kalmaktır. Hakiki ilim ve sanatın kaynağı budur. Bu heyecanı yaşamayan insan ölü sayılır; gözleri kapanmıştır. Hayatın iç yüzündeki esrar dinin kaynağıdır. Gerçek var olan(Allah’ı kastediyor) bizim için gayri kabil-i nüfus olandır. (Yani bizim tesirimiz Allaha olamaz)

         Gerçekten var olana bizim nüfus edemeyeceğimizi bilmek, bunun en yüksek bir hikmet ve en ulvi bir güzellik olup melekelerimizi (alışılmış duygularımızı)  ancak en basit ve iptida-i şekilde kavrayacağını sezmek Hakiki dinin çekirdeğidir. bu mȃnȃda, ben en sadik ve zahid dindar adamlar arasındayım.

         Bir çağdaşımız pek doğru olarak şöyle demektedir “Bizim materyalist çağımızda en derin din duygusunu müspet ilim yolunun ilk arayıcıları kendilerinde sezmişlerdir. Diyor Albert Einstein.

         “Bu hakikatleri Risale-i Nur bize teyid ediyor. Bu gün insanlar ilim ve fende ne kadar ilerlerse her varlıkta  çok enteresan sanatı görmeye başlıyor ve karar veriyor: O eşya kendi kendine olamaz. Muhakkak onu yaradan Allahtır diyerek imana geliyor.”           

Abdulkadir Haktanır

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: