İlme Saygı ve İlmin İzzetini Korumak (İmam Malik ve Bediüzzaman)

Bugün, İmam Malik’in hayatından ibretli kesitler arz edeceğim:

İmam Malik, Medine-i Münevvere’de doğmuş (m.712), orada büyümüş, o mübarek beldenin ufuklarından yıllarca bütün İslam âlemine ilim ve hikmet nurları yaymış, yine o temiz beldede ahirete irtihal etmiş (1) (m.795), Bakî kabristanına defnedilmiştir.(2)

İslam âleminin iftihar ettiği dört büyük imamın ikincisidir. İmam-ı Azam’dan 13 sene sonra dünyaya gelmiş, 17 yaşına kadar tahsil ettiği ilimle Medine’nin eşsiz âlimi olmuş, bu yaştan itibaren ders verip çevresini irşada başlamıştır. İmam-ı Âzam’ın aksine o yoksulluk içinde yaşamıştı. Yüzüğünün kaşında “Allah bize yeter” anlamına gelen “Hasbunallahu ve nimelvekil” yazısı bulunuyordu. Sabır ve teslimiyetinin karşılığı olarak bilahere maddî ve manevî birçok nimetlere kavuşmuştur.

Doksan seneye varan ömrü boyunca hem okudu, hem okuttu. Peygamberimizin sözlerini toplayan meşhur “Muvatta’” kitabı onundur. Bu kitap ilk hadis (3) ve ilk fıkıh (4) kitabı olma özelliği taşır. İmam Malik, bu kitabını 100.000 (yüz bin) hadisden seçtiği 4000 (dört bin) hadisle meydan getirmiştir. Bu kitap, imamın 40 yıl çalışmasının ürünüdür.

O varken kimse fetva veremezdi. Fetva vermede acele etmezdi. Çok kere “bilmiyorum” derdi. Medine-i Münevvere’de her gittiği yere piyade olarak yürür, soranlara da:

-Şanlı Peygamber’in kabr-i şerifleri, bu şehirde bulunmaktadır. Nasıl olur da ben Peygamberin bulunduğu bir şehirde hayvana binerim?

Birisi yüksek sesle konuştu mu hemen: “Peygamberin sesinin üstüne seslerinizi yükseltmeyiniz!” (5) mealindeki ayeti okur: “Medinede Rasulullah vardır, onun huzurunda böyle bağırarak konuşulmaz!” der, Peygamberimizi hayatta imiş gibi kabul ederdi.

Halife Harun Reşid, İmamı hilafet merkezi olan Bağdat’a davet etti. İmam’ın cevabı enteresandır:

Ey Mü’minlerin Emiri! Peygamberimiz, benden sonra dünyayı isteyenler Medine’yi terk edeceklerdir. Ben o kimselerden olmak istemiyorum. Yine Peygamberimiz buyurmuşlar ki: “Medine kötüleri dışarı atar.” Ben o kötülerden olmak istemiyorum.

İmam Malik hazretleri ilme çok kıymet ve büyük bir mevki verirdi. Bir tarihte Medine’ye gelen halife Harun Reşid, İmam Malik’i huzuruna çağırttı. “Gelsin Muvatta kitabından bize hadis dinletsin.” diye haber gönderdi.

Hazret-i İmam’ın cevabı çok enteresan:

İlim ayağa gitmez, ilmin ayağına gidilir. İlme talip olanlar ilmin ayağına gitmelidirler. İlmi yanlarına çağırmamalıdırlar.

Halife’nin veziri Bermekî, bu mesajı Halife’ye anlattığı sırada İmam da arkasından içeriye girdi. Harun Reşid:

-Ey İmam! Bize karşı gelişin sebebi nedir? İmam Malik şu açıklamayı yaptı:

Ey Mü’minlerin Emiri! Bu ilim senin mensub olduğun Peygamber ocağından çıkmıştır. Maksadım size karşı gelmek değildir. Maksadım, ilmin itibarını aşağı düşüren bir halife olmanıza engel olmaktır. İlim hepimizden yücedir. Onun yanına gitmeliyiz.

Bunun üzerine Halife Harun Reşid kalktı, birlikte İmam Malik’in medresesine geldiler. İmam Malik ders yaptı, hadisler okudu. Halife de dinledi. (6) Fakat Halife dinlerken duvara yaslanarak oturmuştu. Bunun üzerine İmam Malik ikinci ikazını yaptı:

Ey Mü’minlerin Emiri! İlme hürmet, Allah’ın Rasûlü Peygamberimize hürmettendir. İlmi büyük tanımak, Peygamberimizi büyük tanımaktandır” diyerek Halife’nin dikkatini çekti. Halife de derlenip toparlandı, İmam Malik’in önünde diz çöküp oturdu. Bundan sonra İmam Malik hadis okumaya başladı. (7)

Bir ara Halife, oğulları “Emin” ile “Me’mun”un İmam Malikten hadis dinlemelerini istemişti. İmam da bunu şu şartla kabul etmişti:

Evet gönder, gelsinler, fakat nerede yer bulurlarsa hemen orada otursunlar, biz Halife oğullarıyız diye halkın boyunlarına basarak meclisin başına geçmeye çalışmasınlar.

Emin ile Me’mun bu şartla hadis-i şerif meclisine devam etmeye başladılar. (8)

İşte ilmin izzetini koruyan âlim ve işte ilme hürmetkâr halife hanedanı!

İLMİN İZZETİNİ KORUMAK, ÜSTAD BEDİÜZZAMAN’DA FARKLI BİR ŞEKİLDE TECELLİ ETMİŞTİ

İsterseniz bu hususu, kendisinden dinleyelim:

Hayat tarihimi bilenlere malûmdur: Ellibeş sene evvel ben, yirmi yaşlarında iken, Bitlis’te merhum vali Ömer Paşa’nın ısrarı, ve ilme fazlasıyla hürmetkâr oluşu sebebiyle evinde iki sene kaldım. Vali beyin altı tane kızı vardı. Üçü küçük, üçü büyük. Ben, üç büyük kızını, iki sene beraber bir evde kaldığımız halde, birbirinden ayırt edip tanıyamadım. Çünkü onlara tanıyacak kadar da olsa bakmıyordum. Bir âlim misafirim yanıma geldi, iki günde onları birbirinden farketti, tanıdı. Herkes bendeki hale hayret ederek sorarlardı:

-Neden bakmıyorsun? Ben de:

İlmin izzetini muhafaza etmek, beni baktırmıyor, derdim.

Hem kırk sene evvel İstanbul’da Kâğıthane şenliğinin özel gününde, köprüden tâ Kâğıthane’ye kadar Haliç’in iki tarafında binlerce açık-saçık Rum ve Ermeni ve İstanbul’lu karı ve kızlar dizildikleri sırada, ben ve merhum milletvekili Molla Seyyid Taha ve milletvekili Hacı İlyas ile beraber bir kayığa bindik. O kadınların yanlarından geçiyormuşuz. Benim hiç haberim yoktu.

Meğerse Molla Taha ve Hacı İlyas beni tecrübe etmeye karar vermişler: Bir saat biri, bir saat biri olmak üzere nöbetleşerek beni gözetleyeceklermiş. Hatta gözetlediklerini itiraf ederek dediler:

– Senin bu haline hayret ettik, hiç bakmadın, neden?” Cevap verdim:

Lüzumsuz, geçici, günahlı zevklerin akibeti hep acı ve kederdir. Bu günahlı zevklere dalıp ta acı ve kederlerin içinde boğulmak istemiyorum.” (9)

Bakmak ne kadar günahsa, açılıp, saçılıp baktırmak da ondan bin kat daha büyük günahtır. Çünkü bakan bir günah işliyorsa, baktıran bakanların sayısınca günah işlemektedir.

Bunun için olsa gerek ki Allah Rasulü Efendimiz (s.a.v): “Cehennem bana gösterildi. Baktım, ordakilerin çoğu kadınlar!” buyurarak tesettürsüz kadınların vahim haline ve korkunç akibetlerine işaret buyurmuşlardır.

Ey akıl sahipleri ibret alın!

Vehbi Karakaş / Risale Haber

DİPNOTLAR:

1-Bilmen, Ömer Nasûhî, Hukuk-i İslamiyye ve Istılahat-ıFıkhiyye Kamusu, I, 380

2-Şahin, Ahmet, İslam Büyükleri, 35-36

3-Aynı yer

4-Keskioğlu, Osman, Fıkıh Tarihi ve İslam Hukuku, 112

5-Hucurat, 49/2

6-Şahin, Ahmet, İslam Büyükleri, 43

7-Kehhale, Ömer Rıza, Mu’cemü’l- Müellifin, VIII, 168

8-Bilmen, Ömer Nasûhî, Hukuk-i İslamiyye ve Istılahat-ı Fıkhiyye Kamusu, I, 384; Şahin, a.g.e, 38

9-Nursî, Said,Tarihçe-i hayat, 519

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: