İmam Hatip Okulları Hakkında Bediüzzaman’la Yapılan Röportaj

Prof. Dr. Zekeriya Kitapçı, Isparta İmam Hatip Okulu’nda okurken, 1958’den itibaren 18 ay Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin yanında kalmıştı. Prof. Kitapçı ile Ömer Özcan’ın, Ağabeyler Anlatıyor kitaplarında yayınlanmak üzere, 1 Eylül 2015 tarihinde Konya’da kendi evinde yaptığı röportajdan bir bölüm:

SİZİN HİÇ BİR KIYMETİNİZ YOK ÖLÜ MÜ YIKAYACAKSINIZ?

Isparta İmam Hatip Okulu’nda okurken, öğretmenlerinizin Üstad Bediüzzaman’a karşı tavırları nasıldı? Sizin Said Nursi ile görüştüğünüzü biliyorlar mıydı?

Biz Isparta İmam Hatip Okulu’nda okurken, bu okullarının gayesini bilmeyenler İmam Hatip Okulları’nın karşısındaydı. Bir de sınıfa Matematik, Fizik, Kimya, Türkçe ve diğer bazı hocalarımız daha derse başlamadan önce on dakika; “Ne işiniz var ki buraya geldiniz? Hayatta hiçbir beklentiniz olmayacak. Diğer liselerde okuyanlar yüksek okullara gidecek. Onlar kaymakam, doktor, öğretmen olacaklar. Sizin hiç bir kıymetiniz yok. Ölü mü yıkayacaksınız. Gidin evinizde tavuk besleyin, yumurtanın tanesi yedi buçuk kuruş…” diye nutuk atarlar, bize hakaret etmeyi derslerinin bir parçası haline getirirler ve bizleri aşağılamak için her şeyi söylerler, sonra da kaba bir kahkaha ile gülerlerdi.

ÖNEMLİ BİR KİŞİYLE RÖPORTAJ YAPMAMIZI İSTEDİLER BEDİÜZZAMAN’A KOŞTUM

Bunlardan birisi de Türkçe öğretmenimiz Mehmet Özkaynak Bey idi. Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi mezunu tipik bir solcuydu, soluğu bizim okulda almıştı. Üstelik hiçbir eğitim ve öğretim tecrübesi de yoktu, aynı havadan saz çalardı. Ders anlatırken sorduğum sorularla çuvallar dururdu. Divan Edebiyatı yanında muazzam bir Tekke Edebiyatı olduğunu ilk defa benden öğrenmiş ve özür dilemişti. Hülasa ben onun tatlı belası haline gelmiştim. Kompozisyon derslerine de o girerdi. Benim koyu bir nurcu olduğumu da çok iyi bilirdi.

Bir defasında bu kompozisyon öğretmenimiz Mehmet Bey, hepimizin sevdiği bir kimseyle; mesela bir öğretmen, bir okul müdürü veya önemli bir kişiyle birer röportaj yapmamızı ve bunun sınıfta okunmasını ödev olarak verdi. Başkaları ne yapardı onu düşünmüyordum, ama ben kafama koydum Hz. Bediüzzaman’ı ziyaret edecek ve o neyi ders verirse anlattıklarını röportaj şekline getirecek, sınıfta okuyacaktım.

BEDİÜZZAMAN’LA GÖRÜŞTÜKTEN SONRA BAŞI GÖKLERE DEĞEN İMAM HATİP ÖĞRENCİSİ OLDUM

Tarih 1 Kasım 1957. Günlerden Cuma idi. Büyük bir heyecanla Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerine koştum.  Sanki beni bekliyormuş gibi, “Gel kardeşim otur” dedi. Bir başladı İmam Hatip Okullarının önemini anlatmaya… “Kardeşim, ben İmam Hatip Okullarıyla yakından alakadarım. İmam Hatip Okullarının benim yanımda çok ehemmiyeti var. İnşallah eski medreselerin yerini tutacak ve halkı irşad vazifesini tam yapacaklar. Bu zamanda ihlâslı bir İmam Hatip talebesi yüz elli evliya kadar hizmet edebilir. Sana şunu söylüyorum ki, sizler kat’iyyen hizmet-i diniyenizde maddi menfaat istemeyiniz. Size verilen ücreti sırf bir ihsan-ı İlâhi olarak kabul ediniz, hizmetimin ücretidir demeyiniz. Benim talebelerim kimseden hediye kabul etmezler. Onlara en yüksek makam da verilse, hatta 3 bin lira da aylık verilse yine dönüp bakmazlar. Hizmet-i diniyelerini alet ve tercih etmezler.”

Hz. Üstad’a daha başka şeyler de sordum. Bana Eski Said döneminden, İngilizin İstanbul’u işgal ettiklerinde yaptığı hizmetlerden, Divan-ı Harpten, müspet hareket etmenin öneminden vs. anlattı. Daha çok şeyler söyledi. Ben İmam Hatip Okulu öğrencisi olarak başı göklere değercesine gururlu bir öğrenci olmuştum. Hemen pansiyona geldim, akşamdan mülakat haline getirdim, yazdım bunları.

O GÜN SINIFTA NEFESLER KESİLDİ. ÖĞRETMENİM DE HİÇ SES ÇIKARAMADI

Bu röportajı sınıfta okudunuz mu?

Evet okudum. Ertesi günü okula geldim. Öğretmenimiz Mehmet Özkaynak: “Zekeriya, nasıl bir röportaj yaptın?” dedi. “Efendim, malum ama meçhul gösterilen bir zat ile yaptım. Son derece bilinen bir zat olmasına rağmen, meçhul gösterilmek istenen Said Nursi ile yaptım” dedim. Sınıfta nefesler kesildi, başladım okumaya. Nasıl yola çıktığımı, Hz. Üstad’ın kapısını nasıl çaldığımı, Onun beni nasıl kabul etiğini ve onun dediklerini bir, bir okudum. 3-4 sayfa… O gün sınıfta nefesler kesildi. Öğretmenim de hiç ses çıkaramadı, gık demedi. Hâlbuki Üstad’a muhalifti. Yıllar sonra Mehmet Özkaynak öğretmenle Antalya’da görüştüm. Benden özür diledi. “Yahu Zekeriya Bey, kıymetinizi hiç bilememişim ben” dedi. Ben profesör olduktan sonra arkadaşlar hala bana telefon edip, “Biz senin profesör olacağını, o mülakatta anlamıştık zaten” diye latife yapıyorlar. Bu Hz. Üstad’la yapılan tek mülakattır.

Kaynak: Risale Haber