İman Esaslarına İnanmanın Faydaları

iman.Esaslarina.inanmanin.Faydalariİnsanı insan eden, onu yoktan var eden Allah’ına, sonra öldükten sonra tekrar dirileceğine, Allahın Meleklerine, Peygamberler vasıtasıyla  gönderdiği Kitaplara, Peygamberlere, Kadere ve Hayır ile şerri yalınız Allah’ın yaratabileceğine inanmasıdır.

Eskiden taklitle de olsa bu İman insanda devam edebiliyordu, fakat bugün o iman cevheri insanda delillerle, önce akılda, sonra akıldan süzülüp kalbe de damlayıp kökleşemiyorsa, bu iman  materyalist felsefe karşısında erimeye mahkûmdur.

İmanı eriyip o cevherden mahrum kalan mahlukatın en şereflisi olan bu insan, meleklerden üstün bir vaziyete çıkabilme şansını kaybetmesi şöyle dursun, vahşi hayvandan da aşağı bir mertebeye düşerek, aşağıların en aşağısı olan cehennem gayyasına düşme belasıyla da karşı karşıya kalabiliyor.

İşte bu sebeptendir ki, en şanslı insan, Allah’ını sıfatlarıyla tanıyıp sağlam bir inanca sahip olabilendir. Çünkü iki cihanda mutlu ve rahat olma yolu bu inançtan geçer. Böyle bir inanca sahip olabilen insanı, en sevindirici haller dahi fazla sevindirmediği gibi, insanı en kahredici, üzücü hallerde imanında şüphesi olmayanı fazla üzmez. Çünkü o edindiği sağlam iman sayesinde, sebepler arkasında, sebepleri yaratana inanır. Şayet ezici haller, hastalıklar onu fazla sıksa; o, bu kötü durum niye beni buldu diyerek şikayet etmez, belki onlara tahammül için, Allah’tan sabır ister. Hatta böyle sağlam bir inanca sahip olan bir Müslüman, bu dünyayı ahiretin ekin tarlası bilip, kızlar çeyiz sandığına herhangi bir şey ilave ederken sevindikleri gibi, o da sevap yaparken,  günah yapmamaya gayret edeceği gibi, Allah tarafından ona verilen hastalık ve dert gibi sıkıntıya sabrederek ahiret azığını artırdığı için sevinir.

Çünkü hanım kızın çeyiz sandığına attığı en kıymetli eşyası, onu yalınız geçici hayatta sevindirdiği için, İmanını marifetle (Allah’ı sıfatlarıyla tanımakla) pekiştirene yetişemez. Çünkü onunkinin ana maksadı sonu olmayan ebedi bir hayatın faydası içindir.

Hatta sağlam imana sahip olan bu kimse için, günahlardan korunabilmek sevap yapmaktan daha ehemmiyetlidir. Çünkü bu zamanda “Terki şer, celbi nef’a racidir” kaidesince,yani: (Şer olanı yapmamak, faydalı şeyleri yapmaktan önce gelir.) Evet günahlardan korunabilmek, ancak sağlam imana sahip olma neticesinde olur. bu imanlı kimse de Allah’ın azabından korktuğu için günahlardan kendini muhafaza edebilir. Artı günahlardan korunma sevabını, hiç zahmetsiz kazanmış olur.

Böylece sağlam imana sahip olup, Allah’ın emirlerini yaşamaya çalışan kimse, dünya hayatını de ötekilerden daha rahat yaşama şansı elde eder.  Çünkü bu efendi âhiret hayatında sonu olmayan bir müddet içerisinde mutlu olma ümidini taşır. Bununla beraber cehennem gibi müthiş bir ateşten kurtulma sevincini de elde edebilir. Bunlara sahip olmak içinde: ümit ile korku arasında yaşamak lazım olduğunu hatırından çıkarmaz.

Evet yukarıda işaret ettiğim gibi, insan, mutluluk âlemlerini kendinde taşıyan İslam atmosferine girmek için , ilk adımını kâinatın yüce yaratıcısını bulup tanımaya ve ona delillerle inanmaya gayret eder. Çünkü,  kafası çalışan, düşünen herkes şu sorulara cevap vermek zorundadır: Yani meyveyi gördü mü akılsız basit toprak, benim ona ihtiyacımı bilemez der,   “Bir iğne ustasız olmaz, bir harf kătipsiz olmaz, bir köy muhtarsız olmazken.” Nasıl olur da koskoca kâinat bu kadar nizam ve intizamıyla hareket ettiği halde onun arkasında Kudret Sahibi bir Allah olmasın de. O mikroskobik ince hesapla yapılan akıl almaz işler kendi kendine olsun.  Onu idare eden yüce bir kuvvet bulunmasın, bunun hiç imkânı var mı der? Akıllı insan bu sorulara olumlu cevap verip sağlam bir imanı  elde ettikten sonra,  inancın şartlarını tamamlama yönünde cesaretle adım atmaya yönelir.

Allah’ın varlığına inandıktan sonra,  öldükten sonra dirilme hadisesi de insan için ehemmiyetçe ikinci derecededir. Her ne kadar imanın altı şartı, biri diğerinden ayrılmaz bir bütünün parçalarıdır; fakat Allah’a ve öldükten sonra dirilmeye sağlam inanmak insan için çok mühimdir. Bunun ehemmiyeti şundan ileri geliyor:

Çünkü insanı en çok aldatan öldükten sonra tekrar dirilmeye inanma hadisesidir. Kafasını çalıştırıp ta düşünmeyenlere göre, kabre konulan o cenaze çürüyüp dağılıp, hormonları, molekül ve hücreleri, atomları nötronları ve protonları ya ot olmuş, veya yılan ve çıyanlara gıda olduktan sonra tekrar dirilmenin, imkânsız görünmesidir.

Öldükten sonra yeniden diriltme hadisesi Allah için hiç de zor olmadığını ispatlamak için deriz ki, başınızı geri çevirip ilk yaradılışınıza bir bakın.

Tıbbın tarif ettikleri incelikleri bir yana,  basit insanların da nazarına karşı net görünen sperma ve zigota denilen pis damlalardan yaratıp, insanı anne karnında 9 ay içerisinde yavaş yavaş inşa edebilen  Allahtan başka kim olabilir? Şimdi şekli şemalı belli olduktan sonra, insanı tekrar kolaylıkla yaratabileceği şüphe götürmez bir gerçektir. İnsan zan ediyor ki: O ölü insan dirilecek; yok kardeşim çürümüş etleri diriltmeye ihtiyaç yok. İnsan ölmüşse onun canı ölmemiştir. Ben çok kuvvetliyim diyenin canı çıktımı onda kuvvet mi var? Ondan sonra onu evde 24 saat tutmazlar, bir çukura koyup üzerine 1 ton toprak atıp teşyiciler mezarlıktan dönerken kendi kendilerine: Ölene hakkında, sen orada dünyada  yaptığını bulacaksın derler . Yani bütün kuvvet candadır.

Boşuna mi Allah Kur’anı Kerimde: “Kulirruhu min emiri Rabbi” buyurmuş; Yani: ( Onlara deki ruh-can benim emrimdedir.) Bu hikmet dünyasında insan gelişmesi için ana karnında 9 ay beklemesi lazım ama. Öbür hayat olan, Kudret dünyasında hiç beklemeden 33 yaşında gibi birer delikanlı  veya sağlam bir bakire olarak meydana çıkılacak, ve tıpış tıpış buradaki hayatımızın hesabını inceden inceye vermek için,  yaptığımız amelimize göre o çok uzun yolu kat edip gideceğiz.

Evet şuurlu insan gözünü açıp bu aleme baktığı zaman her şeyde bir hikmet eseri görecektir.Yaratıkların hiç birinde tesadüf eserine rastlanmadığı gibi, sevki tabi denilen (iç güdü) ile değildir. Çünkü Allahın yaptığı eserlerinde hiç birinde basitlik kabalık göremezsin ki tesadüfen, kendi kendine olmuştur diyesin. Belki her şeyde, atomlardan galaksilere kadar her şey Allahın yaratması neticesinde vücut buldukları gibi, onların sevk ve iradeleri de Allah’ın kudret ve iradesi ile olduğu şüphe götürmez bir gerçektir.

Vücudumuzun yapılışındaki inceliklere bakıyoruz! onun inşasında kullanılan tuğlalardan, yani hücrelerden tut ta hücrelerin elementleri olan proteinlerin aminoasitlerin, DNA ve RNA moleküllerin ve bunların temel taşları olan atomlarına kadar, her şeyde görülen nizam ve intizam, bize diyor ki bu eser, ancak her şeyi hikmetle yaratan Allahın eseridir.

Abdülkadir Haktanır

www.NurNet.org

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: