İmanlı ile imansızın kar ve zararları

İmanlının kârı ile imansız kimsenin zararını aşağıda anlatmaya çalışacağız.

İmansızlar inanmayabilirler. Ama kesin olarak, insan sonsuz bir hayata namzettir. Ölümden sonraki hayatta, İmanla ameli birleştirenin yeri, sonsuz bir cennet olduğu gibi, imansızın ve inanıp da amel ile Müslümanlığını ispat etmeyen, ibadetlere yanaşmayanın da yeri, ebedi bir hayatta cehennem azabını çekmektir. Örnek vererek bunun ispatına çalışacağız:

Ağırlık kilo ile uzunluğu metre ile sıvı maddeler litre ile deniz yüzeyini mil ile uzayda ki boşluk ise ışık yılı ile ölçülür. Güneşin ışığı bize 8 dakikada gelir. Dünyamızın güneşten uzaklığı ise: 148.000.000 KM’dir.

Şimdi 8 dakikalık mesafe bu kadar olursa, onun saati, günü, ayı, acaba ışık yılı kaç kilometre olur. Yani bir ışık yılının mesafesi rakam ile tarifi mümkün değildir! Fezada milyarlarca galaksi mevcuttur.

Şimdi! Bütün bu feza boşluğunu buğday taneleri ile doldursak, bu buğday tanelerinden bir tavuk her gün değil, senede bir tane alsa Bu buğdaylar mı biter, yoksa ebedi hayat mı biter?!!! Evet, kardeşler çok fazla uzar, fakat gün gelir buğday taneleri biter, ama ebedi hayat hiç bir zaman bitmez. Yani insanlar için hazırlanan cennet hayatı de, Allah korusun cehennem hayatı de hiçbir zaman bitmez.

Evet, toprağı şehit kanıyla yoğrulan bu memlekette yaşayıp, Allaha ve ahret gününe inanmayanlar bulunuyor ve bir kısmı İbadete hiç yanaşmayıp Müslüman geçinen benim erkek ve hanımların hallerine çok acıyorum. Onlara acıdığım için, 75 yaşında olduğum bu yaşta belki onlardan hangisinin kurtulmasına sebep olurum diye, onlara ara sıra e-mail ve slaytlar gönderiyorum. Gönderdiklerimden biri çok mühim olan bu yazımdır:

Allah’ın rahmet ve lütfu ile cennete girebilenler iki kazanç temin ederle ki:

1- Cehennem gibi şiddetli bir azaptan kurtulabilirler. Ki cehennemin en hafif azabı, ayağın altına bir kor ateş konulur, şiddetinden beynin lok lok diye ses çıkararak kaynar.

2- Allah’ın lütfu ile onlara ihsan edilen cennet hayatıdır ki: Faydasının derecesini ne göz görmüş, ne kulak işitmiş, orada lezzetlerin çeşitleri ile lezzetlenip mutlu bir vaziyette olacaklar. Orada yokluk yok, hastalık yok, huri kızları ve hizmetkârlar çok. Uzakta bir meyveli ağaç görsen onun meyvesini yemeye arzu ettiğin zaman meyve ağacı sana meyveyi getirir, buyurun der. Sen meyveyi dalından koparır koparmaz, hemen onun yerine başka meyve olur, senin bu meyveler biterse ondan mahrum kalırım endişeni kafandan silmek için Allahın Rahmeti orada öyle tecelli eder. Oradaki hareket ise “ruh hiffetinde ve kuvvetinde hayal sur’atında” olacaktır.

Cehennemlikler de iki büyük zarar görmüş olurlar, zararlarının şiddet dereceleri tarif edilmez:

1- Cennet gibi mutluluğunun tarifi mümkün olmayan bir zenginliği kaybederler.

2- Cehennem gibi acısının sonu olmayan bir azabı hak etmiş olurlar.

Şimdi bu zararları hak eden imansızlar, ve imanını ibadeti ile ispat etmeyen erkek ve hanım kardeşlerim. Yukarıda saydığım acıları erkekler kendileri düşünsünler.

Ben Laik devletlerin fazla istismarına uğrayan hanımlarla konuşacağım: Ah benim hanım kardeşlerim kökü batıda olan Laik sistem sizleri çok kötü kullanıyor, sizleri ticaret ve reklam malı yapmış! Benim kız kardeşim! Bu azabı nazara almadan, Namazını kılmaz, arkadaşları gülmesin diye vücudunu ve başını örtemez. Hay gidi ahret hayatını veresiye gören akıllı geçinen akılsızlar. Hiç kimse sizden 10 lira yerine 100 lira alamıyor demek aptal değilsiniz, demek kafanız çalışıyor. Kafanız çalıştığı halde nasıl kıyafetinizle Bulgar gavurunun hanımına benzemeye tenezzül ediyorsunuz. Deneyin bakalım bir Bulgar gavurun hanımına İslam tesettürünü giydirebilir misiniz? Asla. Sizin açık saçıklığınızın günahı şahsi günah değil, 1 k.m lik yolda kaç erkek size şehvet nazari ile baktı ise günah kazandılar. Hepsinin günahı kadar siz günah kazandınız. Çünkü sebep sizsiniz.

Aman kardeşlerim! Ne olur bir an önce yaptıklarınıza pişman olup Allah’ın emirlerini yerine getirmeye çalışın. Yoksa inanın ki ahret pişmanlığı çok acıdır. Sizi çok seven, bazen halinize ağlayan kardeşiniz.

Abdülkadir Haktanır