İnançlı ve Ahlaklı Bir Gençlik İçin: Risale-i Nur Ders Kitabı Olmalıdır

Anadolu’ya, Osmanlı’dan Düşen Çınar Çekirdeği, Ulu Bir Çınar Oldu?

Osmanlı Devleti muhteşem bir çınardı. Yıkılması bile iki yüz yıl sürdü. İçten ve dıştan beslenen ihanetlerle bünyesi zayıflatıldı. Zahiren ihtişamlı bir zaferden sonra yapılan ve gizli bir zındıka komitesi tarafından desteklenen kökten devirme faaliyetleri sonucunda; “bir daha asla dirilemez” denilerek, asıl öldürücü darbe indirilmek istendi.

Osmanlı’nın altı yüz yıllık müktesebatı olan her şey yıkıldı ve kökten değiştirildi: Dini, imanı, ezanı, alfabesi, tesettürü, hukuk sistemi, tatil günleri, ölçü birimleri, miras sistemi, takvimi, eğitim sistemi ve dahası… Kadim İslam medeniyetini hatırlatan ne varsa… Arşivler talan edildi ve kâğıt fiyatına Bulgaristan’a satıldı.  “On yılda, on milyon genç yarattık her yaştan” denildi, sunilik kokan bir gururla. “Yaratılan her yaştan genç”; bir anda sudan çıkmış balığa dönen ve yeni icatlara cahil olan, genç ihtiyar herkesti.

Zafer sarhoşluğu:

Kurtuluş savaşı kazanılmıştı ve ilk mecliste zafer sarhoşluğu vardı. Birçok vekilin aklına namaz kılmak gelmiyordu bile. Bediüzzaman davet edildiği ve bir konuşma yaptığı bu mecliste namazın ehemmiyetini anlatan bir lahika neşretti. Sonra, Osmanlıca yerine Latin harflerinin kabul edileceğini ve gizli zındıka komitesi eliyle yayılmak istenen fikr-i küfriyi öğrendiği için, tevhitle ilgili bahisleri Osmanlıca olarak tab edip çoğaltma gayretine düştü. Tabiat risalesi, ilk defa o zaman basılıp neşredildi ve fikir boyutundaki muhteşem mücadelesi başladı.

Türk Milleti dinsiz mi oldu?

Bu manzara karşısında yedi düvel elini ovuşturup, yeni devrimcilerle aynı masada kadeh tokuşturuyordu. Koca devlet-i Osmaniye bir kuşa, hem de ucube bir Kuş’a döndürülmüştü. İngilizler Hindistan’daki Müslümanlara; “Türkler İslam dinini terk etti, artık onları takip etmeyin” diyordu. Bunu ispat etmek için de onlara, “burnunu namahreme göstermekten çekinen ninelerine inat” Avrupa’da güzellik yarışmalarına katılan yarı çıplak Osmanlı torunlarını gösteriyorlardı.

Kadim medeniyetimizin eğitim sistemi değiştirildi. Kur’an eğitimi, sıbyan mektepleri, medrese sistemi ve hafızlık sisteminin yerinde yeller esiyordu. Gizli bir zındıka komitesi tarafından karar verilmişti; “din katledilecekti ve modern ve köksüz gençler yetiştirilecekti”. “Çağdaşlık ve batıcılık” yeni sihirli sözlerdi. Okullarda eğitim veren yeni öğretmenlerin mümeyyiz vasfı din aleyhtarı olmalarıydı. Kendi köylerine gönderilen ve o köyün hacı ve hocalarının çocukları olan yeni öğretmenler, köy meydanında içki sofrası kurarak çağdaşlık namına içki içme dersi veriyordu, kendi köyünün çocuklarına. Osmanlı düşmanı, din düşmanı genç öğretmenler yeni ve çağdaş gençler yetiştirecekti. Irkçılık ve “izm”lerin pençesinde inleyen gençler!  Öyle de oldu yıllarca! Millet can damarlarını kesenleri geç te olsa fark etti. Ama ne çare! Ne yapabilirlerdi ki? Baskılar, takipler, yokluklar yakasını bırakmadı savaş yorgunu gariban milletin.

Osmanlı’dan Anadolu Toprağına Düşen Bir Çınar Çekirdeği; Bediüzzaman:

Yangın yerine dönmüştü memleket. Yanan ise; iman, Kur’an ve ahlakımızın kaynağı olan İslam medeniyetinin ana omurgasıydı. Yangının külleri arasında kurulan bahçede zakkum meyvesi verecek yeni fidanlar yetiştirilmeye çalışılıyordu. Fakat yapılmak istenenlerin rağmına ve kaderin fetvasına boyun eğerek Anadolu’dan farklı bir çekirdek filizlenerek yeşermeye başladı; yangını yakanlara ve küller arasından zakkum yeşertmeye çalışanlara inat.

Kaderin cilvesi, Osmanlı’dan tevarüs eden ve istikbali tenvir edecek olan muhteşem bir medeniyet tohumu düştü toprağa. Yeşeren bu tohum, Osmanlı yadigârı bir çınar çekirdeği olan Bediüzzaman’dı. Bediüzzaman, Osmanlı’dan Anadolu toprağına düşen mümtaz bir çekirdekti. Bediüzzaman, İslam medeniyetinin yok edilemeyeceğini ispat eden bir iman abidesiydi. Bediüzzaman Anadolu toprağına süngülerin gölgesinde ve sürgünlerde düştü. Toprağın altındaki, karanlık zindan hükmündeki sürgünlerdeki hapislerde çürüdü. Maddi ve manevi her şeyini milletin imanının selameti için feda etti. Nihayet İman çınarını meyve verdi. Osmanlının küllerinden adeta bir çınar yeşerdi; çınarın adı Risale-i Nurdu. Çürüyen Bediüzzaman çekirdeği boşa gitmedi ve bir iman çınarı neşvünema verdi. Çektiği çileler ve işkenceler Rahmet-i ilahiye kapısından inayet olarak geri döndü. Gözyaşları ve dualar yeşerdi ve istikbale ümit oldu. Yeni bir medeniyet inşa edilmeye koyuldu iman çınarının gölgesinde. Küller arasından ve enkaz içinden muhteşem bir çınar fışkırdı. Barla’nın dağları arasında toprağa düşen Bediüzzaman çekirdeğinin kök salmasıyla, ehli imanın imdadına gönderilen Risale-i Nur Çınarı haşmetle semaya yükseldi. Bediüzzaman, sanki ulu bir çınar gibi, Barla’da kaldığı evin önündeki çınarın dalları arasında, bu milletin imanının kurtulması için geceler boyu ve şafak sökene kadar dua ediyordu. Bu eserlerin yaydığı nurla birlikte, imanlı bir gençlik inşa ediliyordu. Millet, imansızlığa meydan okudu. İmansızlık girdabında boğulan ve çırpınan gençler, yaşlılar, kadınlar, hastalar, büyüyen bu İman çınarının gölgesinde serinledi ve teneffüs etti. Yeni ve imanlı bir nesil meydana geldi. İmansızlık cereyanına kurban edilmek ve ahlaksızlık gayyasında alkol bağımlısı yapılmak istenen bir neslin çocukları, manen yeniden dirildi. Bu diriliş, yeni ve imanlı bir neslin muhteşem dirilişiydi.

Risale-i Nur Türkiye’de Niçin Ders Kitabı Olmalıdır?

Risale-i Nur, devrimcilerin devirmeye çalıştığı İmanı ve ahlakı tamir etti. İslam sevgisini ve Osmanlı muhabbetini genç gönüllere yerleştirdi. Bu eserler, yok edilmek istenen bir medeniyeti tekrar inşa etti. Yüz yıldır okullarımızda eğitim sisteminin yapamadığı iyi insan modelini, Nur risaleleri, hapishaneleri birer ıslahhaneye; evleri birer küçük medreseye çevirerek yaptı.

Okullarımızda iyi insan ve dindar nesil yetiştirmek için müfredat geliştirmeye çalışanlar; acilen Risale-i Nur hazinesinin farkına varmalıdır. Risale-i Nur, bu memlekette imanlı ve ahlaklı nesiller yetiştirmek için hazırlanmış mükemmel bir müfredat ve hazır bir ders kitabıdır.

Bugün Filipinler, Risale-i Nur hazinesinin farkına varmış ve yetmiş sekiz üniversitede ders kitabı olarak okutmaktadırlar bu eserleri. Türkiye, kendi eserine sahip çıkmalı ve bu eserleri ders kitabı olarak Türkiye’de okutma kararı almalıdır. Her bir parçası tematik olarak; çocuklar, gençler, ihtiyarlar, hanımlar, hastalar gibi, farklı hedef kitlelerine ders kitabı olabilecek yeterlilikteki bu kitaplar, bugün rahatlıkla her eğitim kademesinde okutulabilir. Bu sayede, Osmanlı coğrafyasıyla aramızda yıkılan iman ve dil köprüsünü tekrar kurabiliriz.

Bu sayede; milletin imanı yeniden ihya edilirken Osmanlıca lisanı da tekrar inşa edilmiş olacaktır. Böylece Osmanlı ve İslam sevdalısı dost milletlerle aramızdaki gönül köprüsü yeniden ihya olacaktır. Toplumun ahlakını düzeltmek için; suç oranlarını düşürmek ve hapishaneleri ıslahhaneye çevirmek için; bu milleti her türlü bağımlılıktan kurtarmak için; Nur risaleleri ders kitabı olarak okullarımızda okutulmalıdır.

Risale-i Nur eserlerinde Milletimizin menfaati için hayati düsturlar vardır:

İmanlı ve ahlaklı bir gençliğin “DİRİLİŞ” ilkeleri bu eserlerde gizlidir.

Bu milleti, “haşhaşi zihniyetli robotlar” olmaktan kurtaracak; akıl ve kalp bütünlüğünü sağlayacak Kur’ani düsturlar, Nur risalelerinde mündemiçtir.

“15 Temmuz ruhunu yaşatıp, istiklal aşkını inkişaf ettirmenin sırrı” Nur risalelerinde gizlidir.

Milletin huzur ve selameti, devletimizin beka-ı temadisinin şifreleri Nur risalelerindedir.

En zor zamanlarda verilecek kritik kararlarda; “EVET” dedirtecek, “doğru tercih iradesinin sırrı” Nur risalelerinde derç edilmiştir. Nur risaleleri, memleketi uçurumun eşiğinden kurtaran Kur’an’ın kalesinin surudur.

Milletimizin kardeşliği, ümmetimizin birliği ve insanlığın huzur ve selametinin sırrı, Kur’an ve Sünnet düsturlarına haiz olan Nur risalelerinde izah edilmektedir.

Peygamber düsturu olan; farklılıklara saygı ve bütün insanları muhatap alma sırrı bu kitaplardadır.

Mevcut iktidarımızın, on beş yıldan beri yapmak istediği fakat henüz gerçekleştiremediği eğitim ve kültür alanındaki kalkınma reçetesi, Risale-i Nur eserlerinde mevcuttur.

İslam Medeniyetinin temel değerleri olan; doğruluk, dürüstlük, ahlak ve fazilet, kardeşlik, ehlisünnet yolu, asayiş, emniyet ve vatan ve bayrak sevgisi bu eserlerdedir. Kur’an medeniyetini ihya etmek için yazılmış olan bu eserler, Osmanlı’dan günümüze intikal eden büyük bir mirastır.

Önümüzdeki yüzyılı kazanmak istiyorsak; Kur’an ve Sünnet’in sağlam bir yolu olan ve iman ile kalpleri yeniden ihya edecek olan Risale-i Nur eserleri –devlet eliyle bütün külliyat ve küçük kitaplar olmak üzere ayrı ayrı– milyonlarca basılmalıdır. Basılan bu kitaplar okullarda ders kitabı olarak okutulmalıdır.

1923’te ilk mecliste yazılmaya başlayan bu eserler, 2023’de bütün okullarda ders kitabı olmalıdır.

Risale-i Nur eserlerinin ders kitabı olması, en az Fetih mührü olan Ayasofya’nın ibadete açılması kadar -belki ondan daha- ehemmiyetlidir.

2071’e varmadan şayet bir İslam birliği tesis ettirilme emeli varsa; gençliğe önce iman, Kur’an, sünnet ve doğru İslamiyet öğretilmek suretiyle bu millet yeniden ihya edilmelidir.

Dr. Nadir Çomak – Nurdan Haber