İnanmak Neleri Değiştirir?

Allah’a inanan insan, her şeyin dizgininin Onun elinde, her şeyin hazinesinin Onun yanında olduğunu, her şeyin Onun emri ve izniyle halledileceğini bilir. Sadece Ona güvenir, Ona bağlanır, Ondan yardım bekler. Hiçbir varlıktan da korkmaz, hiçbir şeye boyun eğmez, minnet etmez. Böylelikle iman, maddeye kul ve köle olmaktan kurtarır. İnsana gerçek şahsiyet kazandırır.

İçinde yaşadığımız asır, sunduğu maddî-manevî bütün imkânlarıyla insanlığa mutluluk vaat etmektedir. Ancak mutluluk arayışına bir cevap olarak sunulan şeylere ve elindeki tüm imkânlara rağmen çağımız insanının mutlu olduğu, maddenin onu mesut ve bahtiyar ettiği de söylenemez. Bunun en önemli göstergesi, ruhsal bunalımların ve intihar vakalarının yoğun biçimde yaşanmasıdır. Hatta ilginçtir ki bu gerçekle, gelişmiş olarak nitelenen, maddi refah seviyesi yüksek ülkelerde daha çok karşılaşılmaktadır.

İnsan hayatının düzenli biçimde akışını tehdit eden birtakım unsurlar vardır. Bunlar ya insanın kendinden/iç dünyasından ya da başkasından/dış dünyadan kaynaklanır. İnsanın ruhsal ve bedensel sağlığının bozulması, arzularını tatmin edememenin verdiği çöküntü, sapkın inanç ve ideallerinin etkisine açık olma, bunalımın iç dünyadan kaynaklanan sebeplerdendir.

Allah’a iman etmek, O’na bağlanmak ve güvenmek, Ondan sakınıp çekinmek, insan hayatını olumlu yönde etkileyen en güçlü dinamiktir. Buna ilaveten dünyada yaptıklarının melekler tarafından kaydedilip ahirette bütün gizli yönleriyle ortaya konacağına ve iyi ya da kötü, bunların karşılıklarını göreceğine inanma, öncelikle istenmeyen durumlara düşmeyi ve kötülükleri önlemede en önemli destek noktasıdır.

İman insanda yaşama sevgisi, hayata bağlanma duygusu meydana getirir. İman eden insan, hayata ve varlığa hoş bakar, hayatın Allah’ın bir lûtfu olduğuna inanır, dahası sosyal ve tabiî çevresini Allah’ın sanat eserleri ve kendini de onları bütünleyen bir parça gibi görür. Dolayısıyla vazifesi bitinceye kadar hayatına devam etmeyi bir görev sayar ve hayatta kalmanın mücadelesini verir.

Müslüman toplumda hayatı düzenleyen en önemli manevî temellerden biri yine imandır. Allah’ın emir ve yasakları, iman eden insanda makes bulur.

Allah’a îman eden kimse ise, yalnızlıktan kurtulur; her an Onun sonsuz rahmeti, ilmi, hikmeti, koruması ve gözetimi altında olduğunu bilir. Her an Ona sığınır, Ondan yardım bekler, kolaylık görür. Hareketlerini kontrol altında tutar, daima iyiye, doğruya, mükemmele yönelir; kötülüklerden uzaklaşır.

Allah’a inanan insan, her şeyin dizgininin Onun elinde, her şeyin hazinesinin Onun yanında olduğunu, her şeyin Onun emri ve izniyle halledileceğini bilir. Sadece Ona güvenir, Ona bağlanır, Ondan yardım bekler. Hiçbir varlıktan da korkmaz, hiçbir şeye boyun eğmez, minnet etmez. Böylelikle iman, maddeye kul ve köle olmaktan kurtarır. İnsana gerçek şahsiyet kazandırır.

İnsan, âciz ve zayıf bir varlıktır, ihtiyaçları sonsuzdur. Sonsuza dek yaşamak ister. Bu ihtiyaçlarını karşılayacak, arzularını yerine getirecek sonsuz bir kuvvet, kudret, ikram sahibi birine mutlaka iman etmesi gerekir. Aksi halde sıkıntılardan ve taşkınlıklardan kurtulamaz.

Allah’a inanan kimse onun bütün sıfatlarına da inanmış demektir. Onun her sıfatının hayatımıza bakan yönleri vardır. Bu nedenle Allah’ın her sıfatına ve her ismine inanmak, mümine ayrı bir saadet ve huzur verecektir.

Örneğin Beka sıfatına inanan bir kimse, kendisinin de Onun beka vermesiyle, baki ve ebedi olacağını düşünür, ölümden korkmaz ve yok olma endişesi taşımaz.

Zulme uğrayan bir kimse Allah’ın Adil ismine yapışır ve kendine yapılan zulmün karşılığını alacağını, zalimin de cezasını çekeceğini bilir.

Bunun gibi hayatımızın her safhasında Allah’ın sıfatlarının ve ismlerinin tesirini görmek mümkündür.

Nitekim, Allah`a inanan ve O`na sevgiyle bağlanan insanın mânevî ufku kâinat kadar geniş, huzûru ve neş`esi Cennet bahçesi gibi daima taze ve ölümsüzür. Gözlerinde îman nuru parlar, sözlerinde hakikat, sevgi ve neş`e çağlar. İş ve hareketlerinde ahlâk, vekar ve isabet göze çarpar. O, insanları hilkat itibariyle kardeşi bilir, onlara lütuf ve merhamet gözüyle bakar. Şefkatlidir, insanların dertlerine bir karşılık beklemeden koşar. Boynu büküklerin gönlünü alır, yetimleri bağrına basar. Kâinatla ve içindeki varlıklarla ünsiyet içindedir. Tanış gibidir. Hiçbir hâdise, onu korkutmaz, gözünü yıldırmaz. Kalbindeki îman kuvveti ile kâinata bile meydan okuyabilir. Allah`ın kendisine bahşettiği nimetlerden O`nun iradesine uygun şekilde faydalanır ve tadar.

Ölümden korkmaz. Zira, ölümü bir hiçlik ve yokluk kuyusu değil, hakikî hayatın ve ebedî saadetin başlangıç kapısı kabûl eder. Dünyada kendini misafir bilir. Misafirhane sahibi olan Allah`ın rızâsı ve izni dairesinde yer, içer ve rahatla yaşar. Misafirlik müddeti bitince de bu misafirhaneden huzurla ayrılıp ebedî mekânına gider. Allah`a inanan ve sevgiyle bağlanan kimse, inançsızlığın verdiği korkunç ızdırap ve elemlerden kurtulur.

Allah`a inanan kimsenin, kendine de, başkalarına da hiçbir zararı dokunmaz. Kanunun olmadığı yerlerde bile Allah`ın onu her an gördüğü inancı, işlediği kötülüklerin cezasız kalmayacağı korkusu, onu kötülüklerden alıkor. Değil kötülük, bil`akis elinden geldiğince herkese iyilik yapmaya, faydalı olmaya çalışır. Ruhunu iyi düşüncelerle doldurur, yüksek ahlâka erer, içinden kötü hisleri kovar. Allah`a inanmak ve O`na bağlanmak, insanı aynı zamanda gerçek hürriyetine kavuşturur. Zira her şey`in Allah tarafından yaratıldığını bilen insan, yaratıklara değil, yaratana kul olur. Mahlûkattan değil, Hâlıkdan korkar. Yalnız Allah`a güvenir, dayanır, O`ndan ister, O`na sığınır. Kula kul olmaz. Kimseye el açıp dilencilik ve dalkavukluk yapmaz.

Allah’a inanan bir insan aynı zamanda, hayatın bir imtihan, karşılaştığı sıkıntıların da bu imtihanın bir parçası olduğuna inanır ve bu noktada sıkıntılara göğüs germeyi, acı veren durumlara karşı sabretmeyi, hayatın zorluklarına karşı mücadele etmeyi temel karakteri haline getirir. Zira bunlar, Allah’a tam olarak inanmanın ve güvenmenin en önemli alametidir.

Ayrıca iman insana çok yüksek bir kanaat duygusu verir ve onun, dünya metaı ile mesafeli bir ilişki kurmasını sağlar. İmanın insanda kanaat etme duygusunu geliştirmesi, onun azla yetinmesine, ihtiyaçlarını üst seviyede olmasa bile asgari seviyede karşılamayla iktifa etmeye motive eder. Böylece kişiyi bunalıma itecek durumlara düşmekten kurtarır.

Allah’ı tanıyıp seversek, mutlu ve huzurlu oluruz. Bu da Allah’ın bizi sevmesine neden olur. Böylece içimiz rahatlar, huzur duyarız. Yüce Allah Kur’an’da Kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur.” (Rad, 13/28) buyurmaktadır.Allah’a olan sevgimizden dolayı insanları ve onun yarattığı bütün varlıkları severiz. İnsanlar da bizi sever ve sayarlar.

İçimizi dolduran Allah sevgisi, bizi daima güzel işler yapmaya yöneltir. Allah’a inanan kişi kendisini sürekli görüp gözeten bir yüce yaratıcının bulunduğunu düşünür. Yaptıklarından sorumlu olacağını ve bir gün hesap vereceğini düşünür. Bu düşünce onu kötü şeylerden uzaklaştırır. Kimsenin gönlünü kırmaz. Herkese sevgiyle yaklaşır. Kendisi için istediğini başkaları için de ister. İyiliksever, dürüst, hoşgörülü, merhametli olur. Sorumlulukların bilir, ona göre davranır. Böyle duygu ve düşüncelere sahip olan insanları herkes sever. Bu sevgi onlara huzur ve mutluluk verir.

İnsan hayatında mutlu, neşeli, sevinçli anlar olduğu gibi, huzursuz anları da vardır. İnsana bu mutluluğu Allah verdiği gibi, onu sıkıntıdan, üzüntüden kurtaracak yine Allah’tır. Allah’a inanan kimse başına bir sıkıntı geldiğinde, bunlardan kendisini kurtaracak olanın Allah olduğunu bilir ve huzurlu olur. Kendini yalnız hissetmez. Hep güven duygusu içinde yaşar. Allah Kur’an’da şöyle buyurmaktadır: Allah’a gönülden bağlanıp, ona karşı gelmekten sakınan kimseye, Yüce Allah sıkıntıdan çekip kurtaracağı bir yol gösterir. Ve onu hiç beklemediği yerden rızık ihsan eder. Çünkü kim Allah’a güvenip ona gönülden bağlanırsa Yüce Allah ona yeterlidir.(Talak, 65/2-3)

İman aynı zamanda insandaki yalnızlık duygusunu gideren bir hususiyete de sahiptir. İman vasıtasıyla Allah’ı dost edinen insan, sıkıntılı durumlarında Ona sığınarak yardımına müracaat eder. Zaten ihtiyacı olduğunda insana yardım edecek yegâne kudret sahibi, bütün varlığa hükmü geçen, biricik sığınılacak yer, Onun dergâhı değil midir? İşte imanın yalnızlık duygusunu gidermesi, onu bunalım ve intihara karşı koruyan bir unsurdur.

Salih amel ve ibadetler imanın kalbte yerleşmesiyle başlayan bir hareket, imanın bir meyvesidir, ancak kalpte imanı besleyen de bunlardır. İyilik yapmak, ibadet etmek insana huzur verir, iç dünyasındaki sıkıntıları yok eder, bunalıma düşmesini engeller. Ayrıca salih ameller insanı kötülük yapmaktan, hatta kötü işlerin içine düşmekten korur. Nitekim Allah (c.c.) Şüphesiz ki namaz fuhşiyat ve münkerattan alıkor. (Ankebut, 29/45) buyurmuştur.

Dolayısıyla salih ameller insan üzerinde, bir taraftan imanı kuvvetlendirirken, diğer taraftan kişiye huzur bahşedip, kötülüklerin içine düşmesini engelleyerek çift yönlü bir etki meydana getirirler.

Doktor Şifa / Zafer Dergisi

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: