İncil’deki Müjde; “Son Peygamber!”

Mevcut İncillerden Matta -7 (15-20)’ye göre Hz. İsa (as) öğrencilerini yalancı peygamberlerden sakınmaları için uyarmış, gerçek ile sahteyi ayırt edebilmeleri için nasihatte bulunmuştur. Eğer kendisi son peygamber olsaydı böyle bir diyaloga gerek duymaz, kendinden sonra bir peygamber gelmeyeceğini açıkça ifade ederdi. “Ben Âkıb’ım (benden sonra peygamber yoktur).” (1) diyerek kendinden sonra peygamber gelmeyeceğini söyleyen tek peygamber Hz. Muhammed (asm)’dir.

Yüce Peygamberimiz (asm) peygamberliğinin kendinden önceki peygamber olan Hz. İsa (as) tarafından haber verildiğini “Ben İsa’nın müjdesiyim” (2) diyerek ifade etmiştir. Barnaba İncili Hz. İsa (as)’dan sonra bir başka peygamber daha geleceğini ama O’nun son peygamber olacağını şu cümlelerle bildirir: “Bana gelince, ben şimdi, dünyaya selâmet getirecek olan Allah’ın Elçisi’nin yolunu hazırlamak için dünyaya gelmiş bulunuyorum.” (Barnabas, Bölüm 72) “Kâhin karşılık verdi: “Allah’ın Elçisi geldikten sonra, başka Peygamberler gelecek mi?” İsa cevap verdi: “O’ndan sonra Allah tarafından gönderilen gerçek Peygamberler gelmeyecek ama pek çok yalancı peygamber gelecek.” (Barnabas, Bölüm 97)

Yuhanna İncili 14/16 cümlesi, Hz. Îsâ’nın: “Ben de Baba’dan dileyeceğim ve O size başka bir Períklytos verecek!” sözünü nakleder. İncil’in bu haberine istinaden ilk dönem Hıristiyanlarından kendisini Hz. İsa (as)’ın müjdelediği Períklytos ilan eden çok sayıda kişi türemiştir. Örneğin M.S. 177 yılında Methoş isimli bir Hıristiyan “Ben, İsa’nın geleceğini haber verdiği Períklytos’um diyerek peygamberliğini ilan etmiş ve çok sayıda insanı da peşinden sürüklemiştir. Bu kişi hristiyan dünyasınca zındık sayılmıştır. (3)

Períklytos sözcüğü Yuhanna İncili’nin 14:16, 14:26, 15:26 ve 16:7’inci ayetleri ile Yuhanna’nın Birinci Mektubu’nun 2:1 no’lu ayetinde geçmektedir. Períklytos gerek etimolojik, gerekse lugat anlamı itibariyle ‘şanı yüce, övülmeye layık olan’ demektir.(4)  Yeni Ahit mensupları, Períklytos kavramının “beklenen ve gelecek olan bir kişiye”  değil, Kutsal Ruh’a işaret olduğunu iddia etmektedirler. Oysaki Yuhanna İncil’de Períklytos için Gerçeğin Ruhu şeklinde tercüme edilen kısımlardaki Gerçeğin Ruhuna işaret eden zamirlerin hepsi erildir. Oysa Ruh eril değildir. Nitekim Yunancada kullanılan zamirler eril, dişil, cansız ve cinsiyetsizdir. Bu durumda burada işaret edilen Kutsal Ruh olsaydı cinsiyetsiz zamirin kullanılması gerekirdi. Eril zamirin kullanılması O’nun eril bir şahsa işaret etmesi demektir.(5) 

Ayrıca Yuhanna İncil’inde geçen Períklytos’un Kutsal Ruh diye açıklanmaya çalışılmasını eleştiren Prof. Dr. Maurice Bucaille, bu anlayışı reddederek Períklytos Hz. İsa’dan sonra gelecek, Hz. İsa (as) gibi bir Peygamber olduğunu Yunan dili etimolojisine dayanarak şöyle açıklar: “Burada öne sürülen insanlara bildirme işi hiçbir surette Kutsal Ruh’un işlerinden olan bir ilhamdan ibaret değildir. Aksine kendisini belirleyen Yunanca kelimedeki yayma kavramı sebebiyle, onun açıkça maddi bir niteliği vardır. Şu halde Yunanca ‘Akouo’ ve ‘Laleo’ fiilleri bir takım maddi işleri ifade ederler ve bu fiiller ancak işitme ve konuşma organlarına sahip bir varlıkla ilgili olabilirler. Dolayısıyla bu fiilleri Kutsal Ruh’a uygulamak mümkün değildir.(6)

İbn Hişam, İbn İshak’ın Yuhanna İncili’nin 15/26-27. âyetlerini şöyle tercüme ettiğini bildirmiştir : “Babanın size göndereceği Münhamanna, Baba’dan çıkan hakikat ruhu geldiği zaman, benim için şahitlik edecektir. Siz de şahitlik edeceksiniz; çünkü başlangıçtan beri benimle berabersiniz. Bunu size, yanlışa sapmayasınız diye söylüyorum.” Münhamanna, Süryanice’de Muhammed karşılığındadır. Yunanca’sı Períklytos’tur. (7) Hıristiyanlar İncilin asıl nüshasında Períklytos kelimesinin geçmediğini geçen kelimenin Paráklêtos olduğunu iddia ederler. Bu iki kelimenin fonetik olarak birbirlerine yakınlığı karşısında, çevirmenlerin -yahut daha büyük bir ihtimalle sonraki tarihlerdeki yazıcıların- bu iki ifadeyi nasıl karıştırdıklarını anlamak kolaylaşır. (8)

Olaya tarih açısından bakacak olursak, Filistinli Hıristiyanların ana dilinin dokuzuncu asra kadar Süryanice olduğunu görürüz. Bu bölge, yedinci yüzyılın ilk yarısında Müslüman topraklarına katılmıştı. İbn İshak 768’de ve İbn Hişam 828 yılında vefat etmişti. Demek ki, her iki yazar ve âlimin zamanında Filistinli Hıristiyanlar Süryanice konuşuyor ve yazıyorlardı. Her ikisi için kendi memleketlerinin Hıristiyan tebaasıyla temas kurmaları hiçte zor değildi. Ayrıca, o devirde Yunanca konuşan yüzbinlerce Hıristiyan, Müslüman topraklarında yaşıyorlardı. Bu nedenle, kendileri, Süryanice’nin hangi sözcüğünün Yunanca’nın hangi sözcüğüne eş anlamda olduğunu gayet iyi bilebiliyorlardı. Şimdi İbn İshak’ın naklettiği tercümede Süryanice kelime, “Munhamanna” geçmişse ve İbn İshak veya İbn Hişam bunun Arapça “Muhammed” kelimesi ya da Yunanca Períklytos sözcüğüne eş anlamda kullanıldığını açıklamışsa, Hz. İsa’nın Hz. Peygamber’in (s.a.) mübarek ismini vererek kendisinden sonra dünyaya geleceğini müjdelemiş olmasında hiçbir şüphe kalmıyor. Burada şu noktaya da dikkat edilmelidir ki, İncil’in dördü de, Hz. İsa’dan sonra Hıristiyanlığı kabul etmiş olan Helence konuşanlar tarafından kaleme alınmıştı. Bu yazar ve kâtiplere Hz. İsa’nın söz ve hareketleriyle ilgili ifadeler, herhangi bir yazılı metinden değil Süryanice konuşan kişilerin şifahi rivayetleri şeklinde geçmişti. Bu ifade ve rivayetler daha sonra Süryanice’den Helence’ye çevrilmişti.

İncillerin hiçbiri Miladi 70’ten önce kaleme alınmamıştı. Bu İncillerin hiçbir Helence nüshası muhafaza edilememiştir. Hâlbuki İncillerin ilki Helence yazılmıştı. Matbaanın bulunuşundan önce kaleme alınan ve müsveddeler halinde toplanan Helence İncillerin ilk nüshaları 4. asırdan öteye gitmiyor. Bu bakımdan, Hz. İsa’dan (as) sonra aradan geçen 300 senede bu kitaplarda ne gibi değişiklikler yapıldığını tam kestirmek hemen hemen imkânsızdır.(9)

Yüce Peygamberimize (asm) vahiy geldiğinde peygamberimizin yaşadığı durumu anlamak için Hz. Hatice Varaka bin Nevfel’e götürmüştür. Varaka bin Nevfel Hz. Hatice (r.a.)’ın akrabası, Mekke’nin rahibi ve vaiziydi. Tevrat ve İncil’i biliyordu ve bunları Arapçaya tercüme etmişti. Varaka bin Nevfel durumu dinledikten sonra Hz. Muhammed’e (asm) peygamberlik verildiğini müjdelemiştir. (10)

Hıristiyan bir âlim olan Varaka bin Nevfel’in bu şehadeti de Kitab-ı Mukaddeste Hz. İsa’dan sonra bir başka peygamberin geleceğine bir delildir.

ZAFER KARLI

www.NurNet.Org

Kaynakça:

1-Buhârî, Menâkıb,18

2-Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 127; V, 262

3-Davud, Abdülahad, Tevrat ve İncil’e Göre Hz. Muhammed, s.291; ayrıca bkz: el-Hindî, Rahmetullah, İzhâru’l-Hakk Tercümesi, s.677; el-Cisr, Hüseyin, Risâle-i Hamîdiyye, s.60.

4-Davud, Abdulahad; Tevrat ve İncil’e Göre Hz. Muhammed, s. 276

5-Çanakkale Onsekiz mart Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 2012/1, Cilt 1, Sayı 1 (Sayfa 11-25)

6-Tevrat, İnciller Kur’an-ı Kerim ve Bilim – Maurice Bucaille

7-İbn Hişam, es-Sîratü’n-Nebeviyye, I, 187-188, Riyad, 1413/1992

8- Muhammed Esed, Meal-Tefsir, 61/6 dipnot

9-Mevdudi, Tefhimul Kur’an, 61/6

10-İbn-i Hişâm, Sîre: 1/254; İbn-i Kesîr, Sîre: 1/404