İnsan gözüyle veya kulağıyla ne aldıysa odur

Peygamberimiz a.s.m. ın yolunu harfiyyen takip eden şahsiyet Üstad Bediüzzaman Hazretlerini maneviyata bağlılığını görün: İnönü ve arkadaşları dinsiz gayelerine ulaşmak için Hocalardan bir çoğunu kendilerine çevirebildikleri halde o hususta Üstadımızdan ne maddi hediye vererek bir şey koparabildiler.         

          1- Üstadımıza Millet vekilliği teklif etmişler.         

          2- O zamanın parasıyla Milletvekilleri 30 lira maaş alırken Üstada 300 lira maaş teklif etmişler.         

          3- Şeyh Sunusi yerine Doğuda gezici vaizlik teklif etmişler.         

          4- Meşhur bir köşk teklif etmişler. Bütün bunları Üstad red ederek ben sizinle çalışamam, sizin yaptıklarınızı kabul edemem demiş.

Onda sonra önce Burdura nefyetmişler, devamında 28 sene kendine çok çeşit işkenceli ağır cezalar vermişler, yok dünya kanunlarına göre hücre hapsinin en çok 20 gün olurken, Üstada 90 gün hücre hapsi verirler, günlerce aç bırakırlar, (Hekimoğlu anlatmıştı) Müthiş soğukta Eskişehir’de mahpus iken, büyük bir salona kaparlar, donsun diye salonun tüm camlarını kırarlar, o vaziyette Üstad seccadesi üstünde oturmuş virdlerini okurmuş, 21 defa zehirlemişler, Üstadı zehirlemek maksadıyla,  bir sefer Emirdağında: mahpuslara aşı yaptırırlar, Üstadın tam kalbi üzerine müthiş bir zehir verdirirler, o acıdan Üstad kıvranır, fakat Allah Üstadın ruhunu almamış. Emirdağında Belediye Tabibi olan Doktor Tahir Barçini getirtirirler. Doktor O müthiş zehirden ölmediğini görünce Belediyeden ayrılır ve Nur Talebesi olur. Zeytinburnunda muayene hanesi vardı kendisi ile tanışmıştım.

Evet! Hakiki Müslüman: Öylede böylede olurum tavrına giremez. O gaye adamıdır. Gaye adamı olmak ta ilimden geçer.  Çünkü insan için ilimden daha faydalı ve kıymetli hiç bir şey yoktur. Bunu daha iyi anlamak için Allahın bu insana Kur’anı göndermeden önce bu insanı muhatap alırken Allahın insana ilk kelimesi “OKU olmuştur. Bunun ile çok net anlıyoruz ilmin değerini. Ne mutlu o kimseye ki zamanını boşa harcamayıp ona Allahın en büyük hediyesi olan zamanı faydalı kitap okumakta harcar böylece gelecekte ona çok faydalı olan lüzumlu yerlerde harcamış olur.

Şimdi bakalım o zamanımızı nereye harcayacağımızı öğrenmeye başlarken en mühimlerinden başlayacağız: Madem ki anne ile babamız bizlerin tek bir kılını yapamadılar, o zaman bizim için, bizi hiç yoktan yaratıp en şerefli olmaya ulaştıranın varlığına inanıp, sıfatlarıyla Onu tanımaya gayret edip sağlam bir imana sahip olma gayreti ile yaşayacağız.

Düşünmeliyiz: Mademki “Bir iğne ustasız olmaz, bir harf kendi kendine yazılmaz nasıl oluyor da, bu mucize varlık insan kendi kendine olabiliyor?” Çok üzücüdür bu gün insanlar kendini sorumluluktan kurtarmak için, yarın çok ağır belalar ile karşılaşacağını hiç düşünmüyor. Evet düşünmekten kurtulmak için, hadiselerdeki hakikatleri görmemek için ön yargılı davranmaya kendini zorluyor.

Eskiden “ateist” kelimesi vardı şimdi “deist” kelimesini o uydurmasyoncular ilave ederek, beyefendi diyor: Ben gerçi ibadetimi yapmıyorum ama inançsız değilim. İmanın esaslarından bazısını inkar ederek yine kendini ben Allaha inanırım diyebiliyor. Halbuki kurtuluşun tek çaresi Allahın emirlerine uymaktan geçer. Allahın emirlerine karşı ön yargılık yapmakla fikir yürütmek abestir faydasızdır. Çünkü zerre kadar faydası olmayan bir fikirden ümit etmek, boynuna sarılan yılan hakkında, bakın boynumdaki kolye, ne güzeldir. Cevahir değerindedir, demek kadar boş laf olduğunu sizde anlarsınız.

Allahı görmeden nasıl inanayım?  diyene cevabımız: Yerler yaş olduğu zaman yağmur yağdığının anlarsın. İnsan kendi aklını hiç kimseye gösteremediği halde, kendisi de onu göremediği halde, onu inkar mı edebilecek? Tıp ilmi diyor ki. beyinde 160.000.000 hücre var, o hücrelerin bazısı vücuttaki öteki hücrelerden on bin hücreye emrediyormuş, bazısı da yirmi bin hücreye emrediyormuş. Elini kaldır emri oradan geliyor  Bunları ateistlerden ve deistlerden soralım? onlar beynimizdeki bu emirleri bize nasıl tarif edebilirler. Veya bunlar bu çok enteresan işleri kendileri mi yapıyor diyebilirler. Yok insan vücudunun yapı taşları olan o minnacık hücreler  Pis bir hücreden başlayıp sonra çoğala çoğala bu insan: 60.000.000.000 ile 80.000.000.000. hücreden bu mucize insan varlığı inşa ediliyor? Ahmak olanlar bile bunu kabul etmez ama, bazı akıllı ahmaklar kabul ediyor. Nasıl oluyor bütün dünyada ki insanların gözleri, kulakları, burnu suratının aynı yerinde olmasına rağmen, hiç bir insan başka birine benzemiyor. kız ve erkeklerin sayısı eşit sayıya yakın, bu dengeyi elinde kim tutuyor.

Bu ölçülü işler kendi kendine olması imkansız olunca, demek, bu dengeyi yüce bir Allah ayarlıyor. Siyah topraktan çok çeşit çiçekler oluyor. Aynı topraktan elma, armut, portakal, kaysı, ceviz, incir ve insanın ihtiyacını gideren daha bir çok meyve ve saireyi Allah icad ediyor. Tadından ağzın sulanır kavunu da Allah kara topraktan icad ediyor. İnsana kış ihtiyacı olan ve bu meyveler C vitaminini ihtiva eden Limon Portakal Greyfurttu kış meyvesi yapmış. Yazın insanın vücudunun suya çok ihtiyacı olduğunu bilen Allah karpuzu yaz yiyeceği yapıyor. Bütün bunların hiç biri tesadüf eseri olamaz. Kendi kendine olamaz.  Bütün bunlar Bir Allahın varlığını gösteriyorlar.   

Acaba bunları hiç kimse tarafından yapmadan mı o hale  giriyorlar? Avrupalı gavurlara hayret etmiyorum ama şehit torunu olan Türkiye deki yolunu sapmışlara hem çok hayret ediyorum hem de onların o hallerini acıdığımda bazen gözlerim göz yaşıyla doluyor.

Evet kardeşlerim, insandaki bilgiler ve yaşadığı hayat tarzı: Anne, babadan ve beraber yaşadığı insanlardan, okullarda ki öğretmenlerin mahsulüdür. Çok nadiren olur ki onlardan alamamış ama, sonra merak eder herhangi gayeye hizmet edenin kitaplarını toplar. Sonra onları dikkatla okuyarak derece kat eder. Bu gurup çok az olmakla beraber, bu vaziyet o kitapları okuyan insanlara renk katabilir.

Yani insan nedir kelimesinin cevabı: “Gözüyle veya kulağıyla ne aldı ise odur.” Yok onlar vasıtasıyla hiç bir şey alamamış ise: O insan gümler ve bazan vahşi hayvanın altına düşmek ihtimaline düçar olur. Ondan sonra ailesinde huzur kalmaz. En ufak meseleden ötürü hanımını boşar. Anne babasının derdinden kurtulmak için onları huzur evine atar. Parasını boş yerlerde harcar. en ufak dertlerden kurtulmak için içki ile kafayı çeker ve vahşi hayvanın altına düşer.

Parlaşan: Abdülkadir Haktanır

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: