İnsan İle Allahın Yaptıklarını Kıyasla

insan.ile.allah.in.yaptiklariYeni şeker fabrikası inşa edip faaliyete geçirdiğini görmesi için,  arkadaşını davet eder.  Adam daveti kabul ederek gittikten sonra, fabrika sahibi misafiri ile fabrikayı gezmeye başlarlar. Fabrikayı gezdirirken şeker imalatı için dış ülkelerden ithal ettiği büyük büyük makineleri tek tek tanıtmaya başlar: Buradan pancarları atarız, makine pancarları kendisi yıkar, doğrar, kurutur, böylece şekerin hammaddesi birçok elden geçtikten sonra… İşte gördüğün bu büyük musluklardan çuvallara şeker akar. Buraya kadar işlerin tamamını makineler yapar. İşçiler sadece çuvalları oralara takarlar, çuvallar şekerle dolduktan sonra ağızlarını bağlarlar ve oradan alıp depoya koyarlar. Hepsi bu kadar.

          Fabrika sahibi, arkadaşına beğendin mi diye sorar? Arkadaşı: Pancarları fabrika kendisi mi yapıyor der ? Cevaben hayır, çiftçiler pancarı tarlalarda ekerler, sularlar, çapalarlar ve pancarlar büyüyüp olgunlaşınca toplarlar, sonra traktörlerle fabrikaya getirirler. Misafir, hoşuma gitmedi der. Ben istiyorum ki fabrika hammaddesini kendisi toplasın.

Yine sorar: Peki makineler arıza yaptıkları zaman ne olur? Ustalar gelir tamir ederler. Bu da hoşuma gitmedi; ben makine arızasını kendisi tamir etmesini istiyorum; bu kadar büyük fabrika, koskoca makineler!.. Bu da hoşuma gitmedi. Peki nasıl olmalı? Ben istiyorum ki fabrika çok yer tutmayacak şekilde ufak olsun. Hatta makineler eskiyip hurda haline geldikleri zaman, fabrika sahibinin fabrikasız kalmaması için, makineler kendileri başka makineler yapabilecek kapasitede olsunlar.

          Fabrikatör, gelen arkadaşına kızarak, ben senden takdir beklerken, sende  imkanı olmayan şeylerden bahsediyorsun? Misafir ona cevabında: Bugün tıp uzmanları dört beyazdan korunun diyorlar.  Onların isimlerini sayarken, un, tuz, yağ ve şekerdir diyorlar. Her ne kadar, insanların çoğu şekerin tiryakisi olmuş, onu terk edemiyor; fakat bahsettiğim dört beyazdan biri de senin ürettiğin şeker’dir der. Misafir, arkadaşının sinirlendiğini görünce ona döner ve der: Dostum benim sana en ufak bir garazım yok, fakat sana bir hakikati anlatmak maksadıyla bu kelimeleri kullanıyorum der ve devam eder:

          -Güzel dostum boşuna sinirlenme!  Gel Allah’ın yaptıklarına bir göz atalım; mesela ineği ele alalım: Allah, ineği bizim için bir süt fabrikası yapmamış mı? Küçük bir fabrika hükmünde olan o inek, sütü yapmak için ham maddesini toplamaya kendi ayakları ile  gider, zehirli otları almayıp, süt yapmaya yarayanı bulur toplar ve bizim için çok faydalı bir gıda olan sütü ottan, samandan, kepekten ve çeşitli bitkilerden yapar, değil mi? Yani sarı, yeşil ve çeşit çeşit karışık renklerden bembeyaz sütü yapmıyor mu? Bunu o akılsız inek mi yapıyor? , Vücudundaki kandan hiç damlatmadan, içindeki tezeğinin renk ve pis kokusunun zerresini bile süte karıştırmadan yaptığını görünce o hayvana Allah sütü bizim için yaptırıyor demeyelim mi ? Haydi konuş, aklı, ihtisası olmayan hayvan gibi bir hayvana Allah öyle bembeyaz bir  süt yaptırmıyor mu? biz bu hakikatleri görünce Allahın varlığına inanmayalım mı? Oradan aldığımız o iman kuvveti ile, Allah’ımıza itaat edip ibadeti aşk ve şevk ile yapmayalım mı?

          “Dört beyaz zehir” demişler sütü onlara karıştıramamışlar değil mi?. Çünkü sütün hiç kimseye zararı  dokunmaz ki. Sonra faydası o kadarla da kalmıyor. İneğin kendisi yaşlanıp yok olacağını bilen Allah, ev halkı süt fabrikasız kalmaması için, ineğin kendisine başka bir fabrika olan buzağıyı yaptırmıyor mu? Zavallı ineğin bacağı veya herhangi başka bir yeri  yaralansa, tamir için tamirciye gitmeden, Allah ineğin yediği maddeleri ilaç yaparak iyileştirmiyor mu? Siz söyleyin materyalist fikirli olanlar bu hakikatleri akıl gözleriyle görmezlerse, inancımıza kuvvet vermek için bizde mi bu hakikatleri düşünmeyip görmeyeceğiz? Halbuki kendilerine güvenen o Natüralist Profesörler robotlarla süt yapmayı denemişler yeşilimsi bir şey akınca, o kadar tahsil gören profesörler ineğe yetişemediklerini kendi gözleri ile görmüşler. Bizde onları kendi hallerinde bırakarak, Ya Rab, sana çok şükür demeyelim mi?

Abdülkadir HAKTANIR

www.NurNet.org