İnsanı uçurumdan kurtaran sözler!

Mehmed Paksu geçtiğimiz senelerde ‘İnsanı Uçuruma Götüren Sözler’i mercek altına almış, aynı isimle yayımlanan kitabında imana zarar veren bazı sözleri incelemişti. Paksu, şimdi de meseleye tersinden bakıyor ve dilimize vird edinmemiz gereken kelimelerin kurtuluşumuza vesile olacak birer rehber olduğuna değiniyor.

Dile gelen her kelime her zaman doğru hedefte değildir. Sözcükler bazen rotasını şaşırır, varır kırgınlıkların, kızgınlıkların kapısına dayanır. Dilin kemiği yoktur denmesi de bundandır. Bazen de söyledikleriyle farkında olmadan kendi ruhunu yaralar insanoğlu. İsyan dolu cümleler ya da kullukla çelişen ifadeler dökülür dudaklarından. Özellikle de dar zamanlarda. Mehmet Paksu, geçtiğimiz senelerde ‘İnsanı Uçuruma Götüren Sözler’ başlığıyla yayımlanan kitabında bu meseleye dikkat çekmiş, imana zarar veren bazı sözleri mercek altına almıştı. Şimdi de okurlarına insanı uçurumun eşiğinden kurtaracak bir reçete sunuyor…

Peygamber dualarıyla başlayan çalışmasında, Eûzübesmele başta olmak üzere, ‘Lâilâheillallah, Sübhanallah, Elhamdülillah’ gibi dilimize vird edinmemiz gereken, bazen de şuursuzca ağzımızdan çıkıveren güzel sözlere değiniyor Paksu. Her biri ayrı başlık altında verilen bu kelimelerin nasıl kullanılması gerektiğini, birçok kapıyı açmada nasıl büyük bir hazine olduğunu dile getiriyor. Her bölüm Asr-ı Saadet’ten ya da günümüzden sıcak bir hikâye ile başlıyor. Kâh, mahallenin çocuklarına su veren Ali amcanın çocuklara bismillah ve elhamdülillah demeyi öğreterek bir babanın hayrına vesile olma hikâyesini anlatıyor. Kâh Asr-ı Saadet’e götürüp, sahabeden Malik’in oğlu Avf’ın peygamberin “Lâ havle velâ kuvvete illâ billah” duasıyla kurtuluşunu hatırlatıyor…

Genelde aynı anlamda kullandığımız bazı kelimeler arasındaki ayrıntılara da değiniyor Paksu. Örneğin “Hamd mi, şükür mü?” diye soruyor ve ayrımını şöyle yapıyor: “Her şükür aynı zamanda hamddir, ama her hamd şükür değildir.” En son bölümde ise Cevşenü’l-Kebir’e yer verilmiş. Cevşen’in nasıl bir dua olduğu, İslam tarihindeki hikâyesi örnekleriyle anlatılıyor…

Önsözde kitaba dair görüşlerini dile getiren Metin Karabaşoğlu’nun ifadesiyle dilin afetleri konusunda uyarıcı ve uyandırıcı bir hizmet gören ilk kitabın ardından tamamlayıcı bir özelliği var çalışmanın. Nasıl bir amaca hizmet ettiği ise yine Metin Karabaşoğlu’nun yazısının sonundaki şu duasında saklı: “Rabb-i Rahim’in hepimizi rızasına uygun güzel sözlerle kıymetlenen diller ile nimetlendirmesi ve böylece uçurumdan kurtarıp cennetine ulaştırması duasıyla.” İşte kitaptan bazı satırbaşları…

HZ. ADEM’İN DUASI 

İlk insan ve ilk peygamber Adem Aleyhisselam’dan, Hz. İsa’ya ve Peygamber Efendimiz’e kadar Kur’an’da adı geçen bazı peygamberlerin duaları mevcuttur. Hz. Adem, eşi Hz. Havva ile birlikte yeryüzüne indirildikten sonra beraber yaptıkları duada gerçek kurtuluşa ermek için Allah’ın mağfiretini ve rahmetini diler ve der ki: “Rabb’imiz, biz kendimize yazık ettik. Eğer sen bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmezsen biz hüsrana düşenlerden oluruz.”

Eûzu sığınıyorum, sarılıyorum, korunmak istiyorum ve yardım diliyorum gibi manalara gelir. İnsanın “Eûzu” demesi, yaptığı bir işi haber vermesidir; “Ya Râb! Beni koru!” diye sığınma talebinde bulunmasıdır.

Ebu Hureyre’nin anlattığına göre Resulullah (sas) önemli bir meselede başını semaya kaldırır, “Sübhanallahi’l-azim” derdi. Duayı fazla yaptığı zaman da “Ya Hayyü, ya Kayyûm” buyururdu.

Faydalandığımız ve tattığımız her nimetin üzerine bir kere ‘Elhamdülillah’ dediğimizde o nimet hemen ebedileşir, bir cennet yemişi haline gelir.

 Aslıhan Köşşekoğlu / Zaman

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: